Bünyan Hapishanesinden gelen bir öykü

“O” Binbir türlü belirsizliğin aklımın içinde hareket etmesine ve gölgelerin yüzüme düşüyor olmasına rağmen hafifçe gülümsüyorum. Engel olamadığım bu gülümseme yüzünden keskin bir suçluluk duygusu hissediyorum. Aslında gülmek, içinde bulunduğum durumu göz önüne alırsam; yapabileceğim en son şeydir. Çünkü topraklarımızdan atılmıştık, açtık, hastalıklarla boğuşuyorduk, sevdiklerimizi bıraktık arkamızda ve çok da ölü…

"Firari Yazılar - İçerideki Yazarlarla Söyleşiler" Çok Yakında Yayınlanıyor

Görülmüştür Kolektifi'nden Adil Okay ile tutsak doktor Ayhan Kavak'ın bir yıldır süren çalışması - Gültan Kışanak'ın, Leyla Atabay'ın, Selahattin Demirtaş'ın ve 38 mahpus yazar ve şairin katkısıyla- nihayet sonuçlandı. Firari yazılar adlı kitap klaros yayınlarından çıkıyor.

İletişim: [email protected] veya [email protected]

***

Arka kapaktan bir bölüm:

DELİ GÜCÜ

 

            Yatakta uzanmış okuduğu kitaba ilk sayfasından itibaren hayran olmuştu. Satırlardaki malzemeden çalınmamış, hatta daha cömert olunamayacağını kanıtlamak istercesine kullanılan küfürler çok hoşuna gitmişti. O da dolmuştu son limitine kadar. Kitaptaki kahraman rahatlığını kıskanarak arkadaşlarına, selam verene-vermeyene, alana-almayana, herkese sövmek istiyordu. “Ne küfrediyorsun” diyene tüm literatürdekileri sıralamak ve “daha ister misin” der gibi sırıtmak ne güzel olurdu.

Ekmeğin Bedeli

Buğday ve suydu

Şimdiye dek ekmek

Oysa kaç kurşun sıkıldı,

Kan bulaştı

Ona ulaşmak isteyen çocuklara

En şanslısı sıcacık, mis kokusuyla

Isırırken koca koca

Berkin koşarak, kahkahalarıyla

İçinden geçti.

Arkasından iki fırıncı arkadaşı

Buğday ve suyu bulaştıracakken

Ekmek daha da ağırlaştı.

Gözyaşları, ağıtlar

Kurşunlara ve kana karıştı.

Cizre’nin sokaklarında

Vurulurken çocuklar

Ekmek

Buğday ve su olmayı

Çoktan bıraktı.

Geriye, yüreklerde geçmeyen acılar

UMUT ÇIĞLIĞI

Saat kör geceyi vururken,

Hüzünlü bir şarkı yuvalanır dilden öteye.

Açılır şimdi mazilerin vanası aheste aheste.

Ne kadar güzeldi dağların eteğinde dinlediğim kaval sesi.

Ovaların yeşilimsi halısında, kokladığım papatyalar,

Peki ya ay ışığında koştuğum sokaklar

Arşı yaran körpe türkülerim…

Katre katre dökülür suskun gözlere

Özlem nedir? Sıla nedir? Hasret nedir?

Zindan kördür, gecesini şiir aydınlatır

Dökülür işte birkaç dert u cefa

Ne yazık ki işitmez zebani duvarlar

Ağlar dururum. Bu bir itiraf olsun

Adnan Öztel Şiirleri: "ZİNDANLARDAN HAYKIRAN ŞİİRSEL ESTETİK"

 

“Şiirin duyarlıklarından

soylu tatlar alabilen insan,

gerçek bir şairdir.”[1]

 

Berrin Taş, “Düş gücü dünyanın seslerini dört duvar arasında çoğaltıyor,” diye betimliyor Onun şiirini…

“O da kim” mi?

Adı Adnan Öztel; çok uzun süredir - yıllardır diyelim!-; Tekirdağ 1. Nolu F Tipi Hapishane’sinde (C-96) “Estetik”e[2] kafa yoranlardan…

27 yıldır tutsak olan Çomak'tan yeni bir kitap: Karınca Yuvasını Dağıtmamak

27 yıldır cezaevinde bulunan şair İlhan Sami Çomak'ın yeni otobiyografik kitabı çıktı.

Şair ve yazar İlhan Sami Çomak'ın çocukluğunu, tutuklanma hikâyesini ve cezaevi yıllarını anlatışının yanı sıra şiirini, şiirinin arkasında yatanları, hayata bakışını ve bir ömür süren adalet arayışını da anlattığı ‘Karınca Yuvasını Dağıtmamak’ isimli otobiyografisi İletişim Yayınları’ndan çıktı.

25 Yıldır tutsak olan Hakkı Ay'dan şiir

EŞKAL

Bir yar sevdim, anlatamam.

Buğday saçlı,

gül yanaklı,

yosun gözlü…

 

Bir zalimin eline düşmüş,

her günü işkence, işgal…

Saplantılı bir sabrı var; taşı çatlatır orta yerinden.

İki de çocuğu var ki: nur topu…

 

Biri hırçın, hışmına dağ dayanmaz.

Diğeri ağır başlı,

derin…

derin…

 

Bir yar sevdim, endamına adaklar verile.

Gül memeleri var, yamaçları kar beyazı.

Bir de aşıkları var.

Bir bakışına can veren…

 

Gözlerimdeki damlam

GÖZLERİMDEKİ DAMLAM

Ne zaman güneşe baksam

gülüşüne takılıp,

gözlerini düşünüyorum

Gamzelerinde kuruyorum gökyüzümü.

Yıldızlara adını veriyorum

adınla parlıyor Dünyam.

 

Kuşların kanadına bağlıyorum

sana olan sevgimi.

Gözkyüzü sevgine bulaşıyor

Yönünü sana veren rüzgar

özlemini taşıyor.

Güzelliğini senden alan

ülkemin özlemiyle

sayıyorum saniyeleri.

Sana olan sevgimi

şairin kalemiyle yazıyorum

şiirim oluyorsun

seni okuyorum.

Yağmurum oluyorsun

25 Yıldır Tutsak olan Hasan Polat'ın yeni kitabı "Halden hale kelimeler"

Tanıtım yazısı:

"25 yıl. Dile kolay. Kesintisiz 25 yıllık mahpus. Devrim ve sosyalizm için bedel  ödeyenlerimizden.

Hasan Polat, birçok dergi, gazete ve haber sitelerine yazdığı makalelerden oluşan birikimini Halden Hale Kelimelerde  derledi toparladı. 

Bize düşen ise onu yayınlamak ve okuyucuyla buluşturmak. Bir an özgürlüğüne kavuşması dileğiyle. 

SAİT GABARİ’NİN GÖZLERİ VE MÜZİK

Bin yılların dengbêj geleneğinde pişerek günümüz müzik dünyasında yeri doldurulamayacak Ozan Sait Gabari’nin bestelediği ve dokunaklı sesiyle dile getirdiği yüzlerce şarkısı vardır. Gerek Kürtçe icra edenlerce gerekse de müziğinin intihal edilip orijinal sözlerinin yerine anlamsız sözcükler uydurarak Türkçeye çevrilmiş birçok eseri bulunmaktadır. Saddam döneminde derdest edilerek ağır işkencelerden geçen Sait Gabari’nin önüne iki seçenek konulur. Ya kör edilecek ya da dili kesilecektir. Seçim senin derler ona. Gözlerini alabileceklerini söyler işkencecilere.

Tokat hapishanesinde yazılan bir öykü: "YAPRAK VE RÜZGARIN DANSI"

YAPRAK VE RÜZGARIN DANSI...

            “Ben bir yaprağım. Hangi ağacın yaprağı olduğum önemli değil. Bir bahar sabahı ait olduğum ağacın tomurcuğa durmasıyla yeşermeye başladım. Ağacım yağmurla beslenirken, ben damarlarından bana ulaşan hayatla yeşeririm. Dalımda açar, acele etmeden büyürüm. Büyüdükçe, kış boyunca kurumuş, çöle dönmüş ağacımda hayat yeniden başlar. Rengim hayatla özdeştir. Ağacı büyüleyici kılan ben ve kardeşlerim bir de gölgemizde büyüyen ağacımızın meyvesidir.”

Hasta tutsak Adnan Öztel'den üç kitap birden

‘Sorgu’ isimli eseri, bir kitabın nasıl okunması gerektiğine çarpıcı bir örnek olarak değerlendirilmekte. Bu analize göre, Öztel, rastgele okuma yapmaz, okuduklarını sorgular, katharsis yapar, yeni saptama ve önerilerde bulunur

Adnan Öztel, benim dava arkadaşlarımdan biri. Tam 16 yıldır hapisanelerde ikamet ediyor. İktidar değişmez ve siyasi mahpuslara bir af çıkmazsa, en az 14 yıl daha ‘yatması’ gerekecek. Ancak Öztel, içerideki zamanını “ne zaman dışarı çıkarım” beklentisiyle değil, gece-gündüz düşünerek, yazarak, kısaca üreterek geçiriyor.

Tutsak yazar Adnan Öztel'den şiirler: "Yaralı Bir Asma Kütüğü I- II"

Kitap hakkkında bilgi:

Adnan Öztel’in insana seslenişi tek yönlü uçuk kaçık bir sesleniş değil. Birikimin yoğunluğundan damıtıyor yaratıcılığını. Adnan Öztel’in seslenişi direnmeyi yaşam biçimi bellemiş bir insanın, bir yaratıcı insanın konuşmasıdır. Onun konuşması dağlara, ırmaklara, ovalara yayılan bir çığlığın sözcüklere dökülmesidir. İlgi alanı geniş. Estetik, felsefe, şiir… daha ne olsun.

İnsancıl Yayınları

Burhaniye hapishanesinden koronavirüse bakış

KORONAVİRÜS

Hayat eve sığmaz,

Çık sokağa…

Tecrit etme kendini,

Gelme oyuna…

 

Sosyal mesafe de neymiş,

Yaklaş komşuna,

İş arkadaşlarına,

Kardeşine, yoldaşına…

 

Sıklaştır saflarını,

Birleş, örgütlen, iste hakkını,

Koronavirüsten daha tehlikeli,

Asalak burjuvazi

         

MUSTAFA GÖK

BURHANİYE T TİPİ HAPİSHANE

Kaynak: Sibel Özbudun -Temel Demirer

ASMA KÜSMÜŞ

 

-Asma küsmüş!

-Ne asması, ne küsmesi abla?

Meral gülümsedi, Hüsam’ın gösterdiği tepkiyi ve içine düştüğü şaşkınlığı önemsemeden devam etti.

-Bugünlerde bir sıkıntın, derdin var mı?

-Abla ne diyorsun? Burası cezaevi, stres, sıkıntı günlük işlerden.

-Yok öyle günübirlik olan değil, daha derinden olan bir şeyden bahsediyorum. Ruhunu yaralayan, kalbini sıkıştıran, ışığını söndüren cinsten! Karamsarlık kötümserlik var mı? Bak varsa söyle!

ÖZGÜRLÜK ZAMANI: "Ya Star - Tanrıça Uyandı" adlı roman hakkında

7 Aralık 2020

Yazar Alihan DEMİR ’in Sis Yayınları’ndan çıkan romanı, moderniteye dair uzun bir eleştiri diye nitelendirebilir. Karşılaştığım ve okuduğum tek kitabı yine de bir değerlendirme yapacak olursam: YA STAR! Bir çığlık, bir tanrıçanın iç dökümü… Bir kadının çaresizliğinden, çare yaratan yürüyüş anlatısı. Zamane insanının, kadın şahsında kendini; tarihin başlangıcı sayılan Sümer’de Tanrıça İştar kimliğinde bulma arayışı. Özgürlük haykırışı!

Aren’e Masallar (3) - ÇOCUKLAR ÜLKESİ

 

 

Ülkenin birinde bir hükümdar yaşarmış. Bu hükümdar ülkesini kötü ve zalimce yönetirmiş. Sadece kendi ülkesini değil etrafında bulunan diğer ülkelere de zarar vermek istiyormuş.

İçerisinde bulunduğu zenginlik onu daha da kötü yapıyormuş. Kendinden başka hiç kimseyi düşünmüyor ve herkese zalimce davranıyormuş.

Bu hükümdarın komşu ülkelerinden biri de Çocuklar Ülkesi’ymiş. Bu ülke zalim hükümdarın aksine, sevgiyle, hoşgörüyle bir yaşam sürerlermiş. Bu Çocuklar Ülkesi’nde hükümdarlık ya da zorbalara yer yokmuş.

BİR RESİM İKİ HAYAT

Yıldızlarla bezeli, lacivert örtüsüne bürünmüştü gökyüzü. Birkaç sokak lambasının aydınlığında çıkacaktı yola.

Öncesinde kapının eşiğine bir süre önce asmış olduğu çizime takıldı gözleri. Yüreğinde gökyüzünün derinliğini hissedebilenler, yıldızların yürek atışındaki pırpırlığını görebilenler, çizimin anlamını kavrayabiliyorlardı. Neyse ki sevmediklerinin sorularına yarım ağızdı cevapları. Olmadık sorular soruyorlardı nihayetinde. Ve onlar; yüreği fesatlıklarla, hainliklerle dolmuş olanlardı.

Tutsak Ferhan Mordeniz'in "Külde Güllenen Şarkılar"ı Hakkında

Daha önceden ‘’Açık Yara’’ ve ‘’Rojan Neava’’adlı şiir kitaplarına imza atan Ferhan Mordeniz’in ‘’Külde Güllenen Şarkılar’’ adlı üçüncü şiir kitabı Aryen yayınlarından çıkarak okurların beğenilerine sunuldu. Her verimiyle şiirsel serüvenine yeni değerler katarak yetkinleştiren şair, kendine has poetikasını yerleşik kılma arayışını sürdürmenin gayreti içinde. Kuşatılmış karanlık mekânlarda dıştan açık ve dolaylı her türden yönelimi boşa çıkarmanın kararlılığını göstermenin yanı sıra edebi söylem ve sözün estetize edilip form kazanmasının şiire dönüşmesi için başlangıcını oluşturur.

Ölüm orucuna dair bir gerçek öykü: Bir resim iki hayat

"Evladının bebekliğindeki ağlayışlarından, ya atamadığı gazını ya bezini pislettiğini ya da acıktığını anlayabiliyordu. Şimdi gözü önünde erirken de enerjisinin günbegün bitmekte olduğunu aynı babalık sezgileriyle fark ediyordu."
Özgür Karakaya

İstanbul - BİA Haber Merkezi
* Fotoğraf: Pixabay

***
Yıldızlarla bezeli, lacivert örtüsüne bürünmüştü gökyüzü. Birkaç sokak lambasının aydınlığında çıkacaktı yola.

Figen Yüksekdağ'dan "Yıkılacak Duvarlar" kitabı

Figen Yüksekdağ, tutuklu bulunduğu cezaevinde ‘Yıkılacak Duvarlar' adlı bir kitap kaleme aldı. Kitap, 1 Eylül'de raflardaki yerini alacak. 4 Kasım 2016’dan bu yana Kocaeli F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, bir kitap kaleme aldı. Yüksekdağ'ın bu ilk kitabının adı ise ‘Yıkılacak Duvarlar’ oldu. Ceylan Yayınları tarafından okurla buluşturulacak olan kitap, 1 Eylül’de raflardaki yerini alacak. Yayınevi, Twitter hesabından kitaba dair şu paylaşımda bulunuldu: “ 'Yıkılacak duvarlar' 1 Eylül'de kitabevlerinde...

24 yıldır tutsak olan Leyla Atabay'dan İki Yeni Kitap: "Kendini Unutan İnsan" ve "Şıkefta Fîlozofîyê" Üzerine Birkaç Söz

Daha önce Sitav Yayınevi'nden çıkan "Konjonktürel Kimlik" adlı kapsamlı kitabıyla Said-i Nursi hakkında, sol-ilahiyat anlamında kaynak ve referans olacak bir çalışmayla kendisini tanıdığımız yazar Leyla ATABAY yakın zamanda Lîs Yayınlarından çıkan iki kitapla yeniden kendi düşün dünyasına ortak etti bizi.

Müebbetlik tutsak yazar Murat Türk'ten yeni bir şiir: Özgürsün Sen

Özgürsün Sen

Bir buğu inceliğinde sızabiliyorsan

Kanatlanabiliyorsan uçurum kenarında

Köklere inerken göklere de çıkabiliyorsan

Yanmadan sarılabiliyorsan ateşe

Hapsetmiyorsan yüreğini göğsünün daracık kafesine

Güneşten de su içebiliyorsan

Taşlara kök salıp yeşerebiliyorsan çatlaklarda

Koruyabiliyorsan içindeki el değmemiş yeri

Rengârenk rüzgâr apak aydınlıksan

Kendinden uçup kendine konabiliyorsan

Kıpkızıl kızarabiliyorsan utançtan

Ulaşmak için değil yakınlaşmak için yürüyorsan

Tutsak karikatürist Ömer Özdurak'tan bir şiir: “Düş Yorgunları”

Düş Yorgunları

Yorulan her kavil düşer bir gün toprağa

zaman yorar,

duvar yorar,

ıraklık yorar,

tıpkı yorgun ağaçlar gibi düşerler,

bazen bir rüzgar yeter.

 

ben sana düşmek isterim

ya da nehir olup akmak,

yağmur olup, kar olup yağmak sana

geçeceksem de düşünün içinden geçmek isterim.

 

her ayrılık meze olur kelama, saza

hiçbir yel taşımak istemez düş yorgunlarını

kayıptır, kırıktır bir yanları

ve her kırık parçaları

Hapisteki çocuk Aren'in annesinden yeni bir öykü: AREN ANNESİNE VE BABASINA YARDIM EDİYOR

AREN ANNESİNE VE BABASINA YARDIM EDİYOR

Günışığı tüm görkemiyle ortalığı aydınlatmaya başlamıştı. Kuşlar sanki doğaya bütün neşeleriyle koro halinde müzik ziyafeti veriyorlardı. Aren mışıl mışıl uyumaya devam ediyordu.

Annesi yavaşça küçüğünün yanına yaklaşmış, gülümseyerek seyretmiş o güzelliği, uyandırmak istememiş önce ama bugün yapacakları işleri varmış ve Aren’de yardım edeceğini “anneciğim ben kocaman oldum iş yapabilirim” demişti. Uyandırmaya karar verdi.

Küçüğüm, uyan artık, sabah oldu kuşlar sana sesleniyor, diyerek gülümsemiş.

Tekirdağ Hapishanesinde yazılan bir öykü: "Yılanla Tanışma... "

Kasım 2019

YILANLA TANIŞMA

Köye ilk gelişim değildi. Birkaç yıl öncesinden annemin kucağında tarlaya gidişimiz ve oradan günebakan hasadıyla ilgili puslu anılar vardı hafızamda. Bu defa babam var yanımda, annem İstanbul’da kalmış.

Gece amcamlardaydık ve babam beni gün doğmadan uyandırdı. Avluya çıktığımızda ayazdan titrer durumdaydım. Yola çıkmadan önce babam elime bir ekmek parçası tutuşturdu.

“Yolda  köpekler havlayıp üzerimize gelecek. Onlara atarsın bunu.” dedi.

Tekirdağ hapishanesinden gelen yeni bir öykü: "Denizle Tanışma"

DENİZLE TANIŞMA

“Mesut babasıyla denize mi gidecekmiş bugün.”

Sabah uyandıktan hemen sonra başlayan annemin bu yönlü söylemleri heyecanlandırıyordu beni. Öncesinde televizyonda ve köye giderken otobüsün içinden görmüşlüğüm vardı denizi. Şimdi televizyondaki gibi içine de girecektim. Annemin beni heyecanlandıran söylemlerine, yüzümde gülücüklerle “Denize gitçez” diye cevap veriyordum.