Ay Portakalı ve Ümran Düşünsel

Hapishanelere yeni yayınlanan kitaplarından yüzlerce yollayan duyarlı yazarlardan Ümran Düşünsel'in öykü kitabı hakkında tutsak doktor Ayhan Kavak'ın yazdığı değerlendirme yazısını paylaşıyoruz.

Ayhan Kavak

AY PORTAKALI

“Kırık patika “ öykü kitabıyla edebiyat dünyasına giriş yaptığım Ümran Düşünsel’in yeni verimi olan “Ay Portakalı“ Mayıs 2017 tarihinde Ütopya Yayınlarından çıktı. Kapak tasarımında sayfa düzenine kadar itinayla kotarılan bir ese var karşımızda.

Tutsak Doktordan Bir şiir: KENTLER

KENTLER

Sana ne demek bilemem

 Bana tükenmiş soluk

 Üstüme üstüme yığılan

Çirkin duvarları anlatır kentler…

Sanrı belleme sakın

Boy veren garabette belli mi ola

Ölüm kapaksız logarda pusuda

Ah düştü düşer!

Kendi pisliğinde boğulur insan.

Hani betonun erişmediği doğa korunaklığında

Öter ya cırcır böceği

Gamsızlıktaki ötüş geceye nazire

Deruni bakışla kaldırıp da başını semaya

Lȃl olur dil

Zamansızlıkta ışıltılı yıldız raksı

İşte o ȃn benliğin evren.

Diyarbakır Cezaevi’ni “5 Nolu’da Kadın Olmak” kitabında anlattı

DİYARBAKIR – 1980 darbesi döneminde Diyarbakır Cezaevi’nde bir yıl kalan Rahime Kesici, "5 Nolu’da Kadın Olmak" adlı ilk kitabıyla "işkencehanelerde kadın olma" durumuna ışık tutuyor. Rahime, diz çöktürülmeye çalışılan pek çok kadının yaşadıklarını fotoğraflar, belgeler ve anılarla anlatıyor.

1980 darbesinin ardından Diyarbakır Cezaevi’nde bir yıl kalan Rahime Kesici, Ajans Nas Yayınları’ndan çıkan 202 sayfalık “5 Nolu’da Kadın Olmak” adlı ilk kitabıyla ‘işkencehanelerde kadın olma’ durumuna ışık tutuyor.

Tekirdağ hapishanesinden Yolladığımız Bir Romana Eleştiri

“(Bu) kitap, arka planda, siyasi mültecilikten Türkiye’de hapishaneler sorununa; insandaki söz ve eylem tutarsızlığından, bilim insanlarının nasıl olup da faşizmle ya da polislerle iş birliği yapabileceği sorununa kadar daha başka birçok konuya, (…) parmak basıyor. İşte bu nedenlerle kitabı değerli buluyor ve ele aldığı konularla toplu tartışmaları tetikleyebilirse amacına ulaşacağını düşünüyorum. Tabii kitabın özgün kurgusu; akıcı, sade ve canlı diliyle edebiyatımıza yaptığı katkıyı da göz ardı etmeden…”

Hasan Şahingöz

Bir Tutsak Öyküsü: “KİRLİ BİR NEHRE ATILDIĞIM GÜN”

“30 Ağustos 2006”

“KİRLİ BİR NEHRE ATILDIĞIM GÜN”

Bakkalın borcu, elektrik, su, taksitlerinin birkitğinden yakınan annemin sesini duydum. Ağlamaklıydı sesi. Odadan çıkmadan oyalandım biraz. Babamın cevabını bekledim belki de, oysa işe de geç kalıyordum. Beş-on yada onbeş dakikadır babamdan bir ses yoktu.

Odamdan çıktığımda babamla gözgöze geldik. Burnumun ucu biran sızladı. Konuşulanları duyduğumu sezmişti sanki. Bir anda enseme yapışıp gülümseyerek 

Bir Yolculuk Hikâyesi

Karanlık yeni çökmüştü, kapı hızlı hızlı vuruldu. Annem kapıyı açtı daha önce görmediğim bir adam.

'' Abla, Ali abiyi kahveden aldılar '' dedi.

Adam çekip gitti karanlığa, biz kapıda kaldık. En küçüğümüz iki ay önce doğmuş olan erkek kardeşimle komşuların deyimiyle 'ortada kalmıştık.' 1 Mayıs Mahallesinde seksen darbesi kapımıza dayandığında... Annem günlerce ağladı, saçlarını yoldu, babama seslendi.

'' Ben dört çocukla ne yapacağım? ''

Yanıt veren olmadı.

Gaziantep Hapishanesinde yazılan bir şiir: Sessiz ölüm

Sessiz Ölüm

Gece sessiz

Ben sessiz

Beni gömenler de sessiz

Hareketli kalan yalnızca telaşlı eller

Ve

Ölümden korkan nefesler

Geri kalan her şey

Sessiz!

 

Sesleniyorum çok yakın sessizliğe

Sadece bir nefes için,

Yalvarıyorum kuru ve sıcak toprağa

Yarım bir nefes için

Bekliyorum sonra;

Vicdanlar uyansın

Donmuş insanlık utansın diye…

Bir daha olmayacak nefesim

Ölüp ölüp diriliyorum

Kesik kesik nefesim

Toprak çatlıyor utancından

Kelebekler ve Meşe Yaprakları

Bazen bir mektup gelir.

Dolar içeriye zarfı açar açmaz Akdeniz. Dalgalarıyla, kuşlarıyla, gemileriyle, tuz kokusuyla ve kıyılarında uçurtma uçuran çocuklarıyla. Durmaz, duramaz karışırız dalgasına, kuşuna, tuz kokusuna, karışırız uçurtma uçuran çocukların arasına. O an bir daha hiç büyümediğimizi; hiç büyümediğimizi ve hala çocuk olduğumuzu hem de yirmi beşinde ya da ellisinde… Çocuğuz işte ellerimizde rengârenk uçurtma ipleri Akdeniz kıyılarında…

Bazen bir mektup gelir ve haftalarca Ak-Deniz kokar hücre!..

Bazen bir mektup gelir.

Tutsak yazar ve karikatürist Ahmet Bilge'den İki Yeni Kitap

Ahmet Bilge'nin yeni çıkmış kitabı "Rüyabank"ta, yayınlanmış diğer öyküleriyle iç içe, birbirine eşdeğer ve aralarında güçlü bir bağ olan yeni ve farklı konular var. Bu öykülerde bilim kurgu, fantastik ve çağdaş temalara rastlamaktayız.Birikim,gözlem ve çalışmanın eseri renkli ve popüler portreler canlanmaktadır gözlerimizin önünde. Öncekilerde olduğu gibi açıkça gülmesek bile, bu öykülerde de ironi büsbütün gözden kaçmamaktadır.

Hapishanede yazılan Öykü: DAYIMIN HIRSIZLIK HASSASİYETİ

DAYIMIN HIRSIZLIK HASSASİYETİ

Annem kardeşleriyle bir araya geldiğinde dönem dönem sohbetleri Boşnakçaya dönerdi. Sohbetlerinde Boşnakçaya karışan Türkçe kelimelerden sohbetlerinin konusunu az çok çıkarabilirdim. Sohbet konularının biri de hiç gidip görmedikleri, büyüklerinden –özellikle annelerinden- duydukları Sarayova* idi.

Tutsak Doktor Ayhan Kavak'tan Hapishanede yeni şiirler

ŞİİR

İsin çöreklendiği kirli duvar sarmalında

Günden çalınan haylaz zaman kırıntıları

Hayata katık sabır kumkumasında

Kalem çiziktirmesinde şiire meftun.

Kuşatılmış mekan soluksuzluğunda

Zulmün çıplaklığında yiten hakikat

Sorgulayan gözbebeklerde parıldayan umutta

Çorak toprağa akan sudaki töz şiire haslet.

İnsandan arınmış hücrede hasbıhal yoksunluğu

Gizin ifşasında hayata dair öze seyahatte

Oltaya takılan imgelerde tahkim edilen şiirle

Şu kanayan yüreğim dayanır da dayanır...

Halep Ezmesi

Yanılmışım, hayat çok uzun…

Garip bir durum mu var, sanmıyorum. Her zamanki Ortadoğu işte, bir yerlerde patlayan canlı cansız bombalar, geride bıraktığı onlarca parçalanmış insan bedeni, darmadağın olmuş yoksul bir pazaryeri.

Ölü sayısı 68, yazıyla altmış sekiz.

Kadın Tutsakların Dergisi Roperî'nin 13. Sayısı

Kadın tutsakların hazırladığı Roperî dergisinin Temmuz-Ağustos-Eylül-Ekim 2016 tarihli 13. sayısını e-dergi olarak sunuyoruz: https://issuu.com/gorulmuturamacozulmemitir/docs/roperi_13

Ayrıca şu bağlantıdan da erişebilirsiniz: https://drive.google.com/file/d/0B0Oa5QdookmlS0x3T1IycmJmdjA/view?usp=sharing&resourcekey=0-w6OAAm0OP4QlUCPaJ7WSrw

Tutsak Ergin Doğru'dan "Dersim" üzerine bir deneme

Dersim; Acı Şehrinin Yalnızlığı

Dört dağ arasında acılarıyla yaşlanan bir efsanedir Dersim. Acıları ağıt olmuş dile düşmüş, her söylenişte yeniden tutan bir sancı olur. Rüzgârların dağlara taşıdığı acının rengi, gökyüzünün rengi olmuştu. Kan akan derelerinden yankılanan çığlıkları ile kızıla bürünen gökyüzü, Dersim’dir artık. Kızıla bürünmüş yaşamın ruhu sinmiş dar sokaklarına. Ağaçların kızıllığı utancından, kuşların suskunluğu derdin ağırlığındandır.

Müebbetlik Tutsak M. Sıdık KIVANÇ’ın ilk şiir kitabı “Kan Kehribarları” hakkında

KAN KEHRİBARLARI

“Ah! Ne çok şey vardır gökyüzü ile yeryüzü arasında, yalnızca şairlerin düşleyebildikleri”

F. Nietzsche

Uzun yıllardır cezaevinde olan M. Sıddık KIVANÇ’ın ilk şiir kitabı “Kan Kehribarları”, Ceren Kültür Yayınlarından çıktı.

24 Yıllık Tutsağın “Hikaye” Adlı Denemesi

Kan ikliminden, boğucu ve yıkıcı bir zamandan geçiyoruz. Ruhumuz lime lime, zihnimiz paramparça, durmadan ölüyoruz öldürdüklerimizle. Ölüm varsa hikâye yoktur. Hikâye yaşatır. Hikâye yaşamdır. Hikâye direnmektir insani olmayan her şeye. Sevgidir hikâye, aşk ve umuttur. Bir karanlık çağ çöreklenmiş tekmil insani ufuklara. Şafaklarda hep mağlubiyet havası. Hikâye ne yengidir ne yenilgi. Birlikte özgürce yaşamaktır. Gökten üç elma inmiyor, tekerlemeyle başlamıyor artık hikâye. Ağıtlar almış yerini. Ağıt da bir hikâyedir; ama ölüler diyarına ait olan.

Hapishaneden gelen yeni bir öykü: YAPRAK ÇEKİMİ

YAPRAK ÇEKİMİ

Bir gün bir dağ kırlangıcı koca bir kayaya bir soru sormuş

“Gövdendeki bu yarık da nedir?”

“O yarık değil” demiş koca kaya ve devam etmiş “o benim kalbim”

“Ama ben oraya yuva yaptım” demiş şaşıran kırlangıç, kaya cevap vermiş

“İşte şimdi öğrendin yuvanın neresi olduğunu!”

Senin yuvan neresi okuyan insan, sokaktan geçen ince zayıf orta yaşlı kadının, tanıdığın insanların yuvası neresi? Tanıdıklarım yuvanız neresi? Benim yuvam neresi? Bin yıllara direnen ve kırlangıca yuva olan o koca kayam nerede?...

24 Yıldır Tutsak Olan Ali Baba Arı'dan bir şiir ve bir mektup

"bir ağaç düşün

kocaman bir çınar ağacı

bir gölge düşün

bir dal

bir yaprak

***

bir çiçek düşün bu sabah

uçsuz bucaksız

bir inci çiçeği

bak nasıl da ağlıyor içten içe

***

iklimlere bak

gökyüzüne yıldızlara

mavi denize rüzgara

yosun tutmuş taşlara bak

***

bak

asılı kalmış gülüşleri çocukların

koyu mavi gökyüzünde

...

23 Aralık 2016

Ali Baba Arı

1 No'lu F tipi Hapishane  C tek. 54.

Tutsak Şair Erol Zavar'dan Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay için şiir

NECMİYE ALPAY VE ASLI ERDOĞAN'A

Bu saçmalıklar çağının kederi

yüreğine bulaşmasın

bu gülümseyişle söyle kelimeleri

varsın kimselere bulaşmasın

Erol Zavar

***

ve yine Zavar'dan gelen yeni bir şiir

DÜŞ KIYAMET

Gözlerin düşüyor aklıma

bir bahardır başlıyor yüreğimde

kuşlar çoğalıyor

iklim başkalaşıyor

sonra sonrası düş kıyamet

adını söylüyorum

kuşların uçmadığı zamanlarda

Yüreğimde bir kuş kanatlanıyor

var mısın bir aşka

Hasta Tutsak Adnan Öztel'in yeni kitabı çıktı

Künye: Adnan Öztel, Sorgu, İnsancıl Yayınevi

İçeriden dışarıya aydınlık!
Tıp Fakültesi öğrencisiyken okulu bırakıp, devrimci düşünce ve eylemleri seçen ve bundan dolayı müebbet hapis alan Adnan Öztel; “Sorgu” yapıtında günümüz solunu, Aydınlanma, Gerçekçilik ışığında sorgulayıp, solun hatalarını, eksiklerini göstermiştir. Türkiye Solunun aydınlanma ve sanat kavrayışına katkıda bulunacak bir yapıt, gerçekçi yapıtlar için yola çıkacaklara kılavuz niteliğindedir.

Yıl 1915 ve Murat ile Taki

"Size anlatmaya çalıştığım bu hikaye, Ermeni halkının, kanayan yarasının sargı bezleri üzerinde görünen küçük kan damlacıkları. Kim bilir bilmediğimiz ne kadar çok derin yaralar var! Bu insanların yaşadıkları acılara, baskılara nasıl sessiz kalabilirdik ki?"

Berrin Bostan

Kadın Kapalı Cezaevi 6.Koğuş

Tarsus-MERSİN

***

Müebbetlik Tutsak Hasan Şahingöz'den yeni bir şiir kitabı: Ümüş Sustu Konuşmaz Diyorlar

Ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum Hasan Şahingöz, tek kişilik hücresinde yıllardan beri Görülmüştür Ekibi'nin e-dergi yaptığı Ümüş Eylül'ü çıkarıyor.

Bu gün de elimize yeni şiir kitabı "Ümüş Sustu Konuşmaz Diyorlar" ulaştı.

isteme adresi:

Hasan Şahingöz

1 Nolu F Tipi Hapishane

C tek 55

TEKİRDAĞ

Tutsak Haydar Demir'den yeni bir şiir

SİTEM

Silik fotoğrafların tebessümüne
Omuz silken
Depremsi sıçrayışı zamanın
İzlerde gölgesi çamurun
Ayak kalıpları
Mezar sürgünleri

Göğün perdesi yırtık
Dizlerinde yağmur
Gökte sızlayan bulut
Yaşlı servilerin

Kapının gölgesinde
Devirli gıcırtılı zamanın
Rüzgarın ağzında esniyor
Aralıktan el gibi sızan
Ahşap kokusu

Yaşlarımı siliyorum ölü kirpiklerine
Yağmur perde perde
Ağlıyor koca kent
Ölümün kıllı döşünde
Yatır sessizliği ölüler
Yeraltından doğrulmak istiyor ayağa
Kucaklarında kendi mezar taşları

Ölümü Ektim Randevu Yerinde Beklemekten Ağaç Olsun

ÖLÜMÜ EKTİM RANDEVU YERİNDE

BEKLEMEKTEN AĞAÇ OLSUN

Zembereği boşalmış saatlerin

Akreple yelkovan öpüşüyor onikide

Bütün ziller vaktinde vuruyor
Tembellik edip gitmeyeceğim
Kusura bakma ölüm
         bugün de gecikeceğim

 

Sessizlik çökmüş kentin sokaklarına
Martılar uykuya dalmış
        kar bütün izlerini örtmeye hazır
Randevularımıza sadığımdır sektirmem saatini
Ama bu sefer tembelliğim tuttu
Ölüm daha çok beklersin beni

 

Çiçeğe Ağıt

“Zamana, duvarlara; bilinçle, yazıyla meydan okuyanlara selam olsun...

Adını kitaba veren “Çiçeğe Ağıt” öyküsü gerçeğin kadim dillerde söylenmiş şarkısıdır... Nevzat Çapkın, ömrünü cezaevinde geçiren yazı emekçilerindendir. Hapishanenin duvarlarına, zulmüne aldırmaksızın durmadan üreten bir yazardır.”

Seyit OKTAY  E Tipi Cezaevi  C-12   SİİRT

“ÇİÇEĞE AĞIT”

Müebbetlik Tutsak Abdullah Çelik'ten Gelen Mektup ve Şiir

Anadili Kürtçe olan ve Kürtçe kitap yazan Abdullah Çelik, yabancı dili Türkçe’yle, ama sıcacık bir yürek diliyle bir mektup yollamış bize.

“Tabi ki gönderdiğin kitabını da aldım. Okudum ve sana yazıyorum. Değerli Heval ve yoldaş, ben de yaşadıklarımızın küçük bir parçasını yazdım. Yani kitap yazdım. Ama Kürtçe yazdığım için sana gönderemiyorum! Aram Yayınevi’nden çıktı.”

Abdullah ÇELİK

F Tipi Cezaevi

B2.4\59

BOLU

***

Merhaba Adil Yoldaş!

Başak, Ster ve Zerdüşt

Üzerinde büyük bir yorgunluk vardı Başak’ın. Başak belki de devr-i devimini ve devr-i beşeriyetin en büyük amelesidir ve artık yorgun düşmüştü. Bitik bir haldeydi. Çalışmaktan yorulmuştu. Herşeyden yorulmuştu, yürümekten, durmaktan, savaşmaktan yorulmuştu, barışmaktan-çatışmaktan yorulmuştu; kendisiyle, başkasıyla…

Başak olduğu yere çakılıp kalmıştı-İlkin büyü yapmakta olan bir büyücünün ifadesine kavuştu gözleri sonra da büyüye tutulmuş bir ifadeye.

Özge canlar, Sibel ve Temel için

ÖZGE CANLAR, SİBEL VE TEMEL İÇİN

İki canda tek yürek

Biri Sibel, diğeri Temel

Ne önemi var ki adların

Özgürlüğün hoş avazı olunca

İlla ararsan bir ad

Kötülüğe karşı yükselen barikat evladır.

Yaşama teyellenenleri kaldırır

Çağırır meydanlara

Sözün çiçeklenmesini arayacaksan şayet,

Gitme ırağa, aha da önünde durur

Sibel-Temel’dir çiçek…

Gah orada gah burada

Her dem kavganın ortasında

Eylemde pişmiş kitaplarla gelen canlar

Sibel ve Temel onlar…

Kitaplara Kıymak Üzerine

"Kişisel öykümde, serde müebbette yazgılatılmak varken, kitapların zindanda karşılaştığı uygulamalara değinmeden geçmek olmazdı. Tutsaklık koşullarında iktidarın görünür kılındığı ve kristalleştiği (kötülüğün kristalleşmesi!) mekanlarda akıllara durgunluk verecek düzeydeki yöntemleri tüm çıplaklığıyla yürürlüktedir. Baskı, işkence ve şiddetin yol açtığı yasaklamaların dönemsel ve mekânsal farklılıklar barındırsa da sayısız kısıtlama, hak ihlalleri ve mesleksiz yasaklamaların yanında kitaba karşı tahammülsüzlük adeta spontane bir hal almıştır. "