"Uzaklara Bakamamak" adlı oyunun düşündürdükleri: "Acaba Mehmet amca bir daha çıkabildi mi yollara?"

Yine böyle bir kasım gecesi.

Hava soğuk.

İzmit kalesinde sobalar hâlâ kurulmamış.

Müdür bey beklesinler demiş.

Müşahade koğuşunda 24 mahkumuz.

En gençleri benim.

En yaşlıları Mehmet amca.

*

Mehmet amca, madde bağımlısı oğlunun aynı gün gerçekleşen 2 cinayetini üstlenmiş.

Herifler evi basınca çekmiş vurmuş çocuk.

Mehmet amca almış silahı, ben vurdum demiş.

Söylemiyor ama herkes biliyor.

Baba oğul yatıyorlar.

*

Koğuşta pencereler yerden 2.5 metre yüksekte.

30 YIL SONRA ÖZGÜRLÜĞÜNE KAVUŞAN SEYİT OKTAY YAZDI: “HER TUTSAĞIN BİR GÜN UZAKLARA BAKABİLMESİ DİLEĞİYLE”

 

“HER TUTSAĞIN BİR GÜN UZAKLARA BAKABİLMESİ DİLEĞİYLE”

 

Uzaklara bakabilmenin de bir özleme, hasrete dönüşmesidir tutsaklık.

Bir uzun anlatıdır içeride olmak. 

 

Zindanda olmak, zamana ve hayata, dışarıda hiç tahayyül edemeyeceğiniz kadar kısıtlı sınırlarda anlam yükleme çabasıdır. Ve dilin sınırlarını zorlayan daha çok şeydir.

 

Erzincan hapishanesine sürülen Zeynep Avcı'dan bir şiir Ve Faysal Encü'den bir resim

 

"Harman kokusu sarmış gök kubbeyi

Arasına karıştırdığı portakal çiçeği

ile yıkamak istemiş geceyi

Solursun, uzak diyara açar kapısını

Solursun açarsın gerçekle yüzünü

Pençesine sarmak ister seni

Etrafına örülü duvar

Sen yine solursun

Harmanı alırsın koynuna

Portakal çiçeğiyle uzanırsın

tozlu yollara açarsın belki de

yarım kapılarını

Gölgemi bırakırsın ardında

Gelip gelip içine oturmuyor mu

Şu sabır ve özlem!

Hangisi gelip yerleşse de

Harman yeli gibi bir yanın

"Duvarların arkasında da direnenler var…"

Bugüne kadar tiyatro eserlerini sahnede sergilenir hali ile gördüm, eleştiri yazısını yazdım, fakat bu sefer sahneye çıkmadan kitap olarak önüme çıktı…

Adil Okay yıllardır cezaevleri ile ilgili sergiler, yayınlar yapmakta, cezaevlerinde yatanlar ile dışarıdan bir dost, arkadaş, dert ortaklığı yaparken bunu “görülmüştür” grubunu kurarak bir anlamda ilişkileri bir kurumsal yapıya dönüştürdü. Her yıl yapılmakta olan sergileri organize etmekte, onları il il, ülke ülke taşımaktadır. Bir anlamda sergilerin gönüllü hamalıdır…

Tutsak Yazar LEYLA ATABAY’ın  yeni kitabı RABİA üzerine değinmeler… Bir Tasavvuf Destanı.

RABİA

Yazar LEYLA ATABAY’ın  yeni kitabı RABİA üzerine değinmeler…

Bir Tasavvuf Destanı.

Tam adı Rabia el- Adeviyye ya da Rabiatül Adeviyye olan, tahmini M.S.713 ile 801 yılları arasında Basra’da (Irak) yaşamış, tanınmış müslüman kadın sufi olan RABİA’nın, hayat hikâyesini ya da başka bir pencereden yazılmış biyografisini ele almış yazar bu eserinde.

ÇABA

ÇABA

“Yüzünüzü güneşe döndürdüğünüzde

Gölgeler hep arkada kalır” (H. Keller)

 

Ne güzel bir manzaradır ama…

 

Yüzümüzü güneşe dönmek

Işınlarında aydınlanmak

Isısında arınmak…

 

Müthiş bir duygudur bu

sevgi gibi

aşk gibi…

 

“Annem her fırsatta, çocuklarına

güneşe doğru zıplamayı öğütlerdi

güneşe ulaşamazdık elbette

ama hiç olmazsa

ayaklarımız yerden kesilirdi” (Z.N. Huiston)

 

O çabayı harcamak

Tutsak yazar Fatıma Aktaş'tan minimal öykü: ""BABAN BİLE BENİ BU KADAR ELLEMEMİŞTİ.."

 

"BABAN BİLE BENİ BU KADAR ELLEMEMİŞTİ.."

Tutsak yazar Fatıma Aktaş'tan bir minimal - gerçek öykü

"Görüş günü açık görüş salonunda ziyaretçilerimin gelmesini bekledim. Baktım benim canım pamuk annem içeri girdi. Güzelim koçer kızı beyaz tülbendi başından kaymış, çorapları elinde hali pürperişan, yanakları al al kızarmış, beni görünce gülmeye başladı. Sarılıp öptüm. “Ne bu halin ana?” “Hiç sorma kızım aramayı çok abartmışlar, elli yıldır babanla evliyim. Baban bile bu kadar beni ellememişti. Her yerime dokundular kızım.”

Fatima AKTAŞ

Tutsak Şair "Kuşların Şarkısı"nı Yazdı

TUTSAK ŞAİR A.RAHİM AKALP KOLEKTİFİMİZE YENİ ŞİİR KİTABINI YOLLADI.

KİTAPTAN SEÇTİĞİMİZ İKİ ŞİİRİNİ PAYLAŞIYORUZ.

AKALP'IN İLETİŞİM ADRESİ DE AŞAĞIDADIR:

A.RAHİM AKALP

1 NO’LU YÜKSEK GÜVENLİKLİ HAPİSHANE B.2.3 SİNCAN ANKARA

*** 

TENİN

tenin yosun kokuyor

munzur yosunu memleketim gibi

bakma bana öyle kırgın

dayanmaz sıska yüreğim

yıkılırım

dokunabilsem

yeşil tenine, sarı saçlarına

ölüm uzak durur uzak durur ölüm!

o zaman benden

GÖZYAŞIMLA GÖMMEYİN BENİ

25.05.2024

Cumartesi Annelerine ve Tüm Kayıp Yakınlarına

 

GÖZYAŞIMLA GÖMMEYİN BENİ

1)

Düğümlendi nefesimde bin dakika

Bin saat takıldı yüreğime

Bin gün ezdi ruhumu

Dokundu iç dünyama

Tamı tamına bin hafta

 

Ey oğul,

baba,

eş,

Sevgili

Bir bilsen nasıl geçirdim

Bunca beklemenin ızdırabını

Her nefes soluyuşuna

Her ayak sesine

Her kapı gıcırtısına

Her gelen sese kulak kabarttım

 

31 Yıldır tutsak olan karikatürist Nurettin Erenler'den gelen yeni şiir kitabı: ANAHİTA

 

ANAHİTA'ya ÖNSÖZ

              Yıllardır hapishanelerde yazmış olduğum şiirlerimin önemli bir kısmı 19 Aralık 2000 Hapishaneler operasyonlarında kayboldu. Bu kitapta yer alan şiirlerim F tipleri süreçlerinde değişik dönemlerde yazmış olduğum “Hapishaneden demli Şiirler” imdir. 

NEDEN MEKTUP BEKLİYORUZ

"Örneğin okuduğunuz bir dergideki edebi yazıları mektup formatına dönüştürerek içerideki herhangi bir cana yollarsanız makbule geçecektir. En azından yazılan çizilenlerden bizleri de haberdar edersiniz. Çiçek açan, şiir olan nameler can suyudur, biline. Dilerim ve umarım ki meramımı kaç zamandır mektup yazmayanlara iletebilmişimdir. "

Ayhan KAVAK Ereğli Yüksek Güvenlikli Hapishanesi B-1. Kat-18. Oda

Ereğli/KONYA

NEDEN MEKTUP BEKLİYORUZ

Fatima Aktaş'tan Şiirler: "Hüküm Giydi Gençliğim"

Fatima AKTAŞ

Kadın Kapalı Hapishanesi C-Tekli-4 Tarsus/MERSİN

HÜKÜM GİYDİ GENÇLİĞİM

Ecel gelir Bir gün

Kaçıp saklansan da her gün

Ölüm var gelir bir gün

Dedin ne yapsam kardır

Dünya malına sarılıp aldandın

Sanma ki ecel yalandır

Ölüm var gelir bir gün

Çok güvenme dünya malına

Ektiğin günahlar senin zararına

Ölüm var gelir bir gün

Mevki makamına güvendin

Güç para benimdir dedin

30 Yıl Tutsaklıktan Sonra Tahliye Olan Yazar Seyit Oktay'ın "Arami Tabletleri" hakkında

Modern dünyayı anlamakta zorlanan bizlere her şeyin nereden ve nasıl bozulmaya başladığını anlatarak egemenlerin pervasız hüküm sürdüğü topraklarda bizi kurmacalarla gezdiren Seyit Oktay’ın ilk eseri olan Arami Tabletleri adlı destansı romanını yeni bitirdim. Yazarın daha sonradan yazdığı eserlere nazaran teknik yönden zayıf bulacağım önyargısıyla esere başlayıp yanılarak bitirdim.

Tutsak şair ve çizer Ömer Raman Özdurak'tan yeni bir şiir. "Başka Düşler"

“Başka Düşler”

 

her dağ doruğunda

soluk soluğa yeni rüzgarlar bekledim

çünkü her yeni rüzgar seni müjdelerdi

biz ilk kelam olan aşkın mevsiminden doğduk

 

savaşsız geçmez hiçbir çağım

buğday teninde nasırlı ellerim

cevahirine mânâ olan ses benim

binlerce yıldır açlığıma çare,

susuzluğuma su asi memelerin

 

özlemim, kavlim, sevdam

zamanın başlangıç terazisinde

dağ gibi durur

gözlerim senden gayrısına âmâ

dilim kendi masalımızdan gayrısına lâl

ÇOCUK ÇIĞLIĞI

ÇOCUK ÇIĞLIĞI

Geceyi bir çocuk çığlığı yırtar

Sokaklar sessiz, ışıklar kapalı, gece sağır

Canevimde kopar fırtına

Kanlar saçılmış etrafa

Bir çocuk bağırır sokağa gecenin karanlığında

Gece hayın bir sessizliğe bürünmüş

Duyan yok çocuğun sesini

Gece,

                korkunç bir sessizliğe bürünmüş

Bütün sokaklar suskun

Yok oluyor çocuğun çığlığı

Kimse duymadığı için

...

Taner TİP

Çorum hapishanesinde yazılan bir şiir: "İki kadın"

İKİ KADIN

 

Bir düşten uyanmıştı iki kadın

Kalabalık iki şehir gibiydi saçları

Bohçalara hüzünlerini doldurup ertelemişlerdi zamanı

Suskunluk düşmüşlerdi aynadaki yüzlerine

Gölgeleri birlerini izlerdi yorgun sokaklarda

Kolları yorgun bekliyordu gelecekleri

Güneş vururken ısısını dağlara

Her sabah bir ağacın dallarından aşk toplardı elleri

Elleri aşk kokardı

Mevsimden mevsime göç etmiyordu artık kuşlar

Bir şehir iki kadın kalbi taşırdı sokaklarıyla

 

Süleyman YILDIRIM

55 TUTSAKTAN 55 MISRA

 

55 TUTSAKTAN 55 MISRA...

Görülmüştür Kolektifi ve redfotoğraf grupları olarak hazırladığımız “içerden dışarıya-dışardan içeriye fotoğraf köprüsü” sergisi için tutsakların yorumlarından 1’er cümle- mısra alarak oluşturduğumuz ortak şiir... 

 

İÇERDEN DIŞARIYA...

Zamanın sırlarını emmiş duvardan

Bu hayatımı özetliyor zaten

Bir cocuğun soran bakışları, bir yaşlı kadının acısı

Suların derin sessizliği

Öğleden sonraları en direnişçi an’lardır.

Şimdi daha iyi anlıyorum

Bir kurşunla vurulmadan

Osman Uludağ'dan yeni bir kitap: Tutsakların öyküleri... "Koğuşlardan... Hücrelerden"

Osman Uludağ'ın hazırladığı "Koğuşlardan Hücrelerden" adlı kitaba yazdığı önsözden bir bölüm:

(...) Elinizdeki kitap ise hapishanelerdeki olayların, kimi hüzün, kimi mizahi dillerle yazılmış öykülerinden oluşmaktadır ve  “Hapishane hikayeleri” serisinin ilk kitabıdır.

Hasta tutsak Mehdi Boz'dan gelen iki şiir

EY ASİ ÇOCUK

Issızdı geceler

Tenhaydı karanlık sokaklar

Kurulmuştu tezgahlar

Dağlar yankılanıyordu

Gerillanın mermisiyle

Kaç zamandı 

Korkaklar pusudaydı

Yıldızlar güneşe doğru yol alırken

Ve ne güzel bir bahar esintisi

Esiyordu

Ey Asi Çocuk

Hani

Devrime sözün vardı

Barikatlar arkasında

Ve

Dağlarda göğüs göğüse

Vuruşurken

Bir korkağın 

Zehirli mermisiyle

Vurulmuştun

Ve 

Leş kargaları

Tutsak yazar Seyit Soydan'ın yeni romanı: "Yaban Otu"

Tanıtım Yazısı

"Doğudan batıya, güneyden kuzeye savrulan, köklerinden koparılmış insanların hikâyesini anlatıyor Yaban Otu. Havaya, suya ve ateşe yazılan destanlarla günümüze kadar gelen çağdaş bir mit de sayılabilir aslında.

Cemal Süreya'nın, “Fırat suyu bütün bir bölgeyi/ Takma adlarla dolanmak/ Zorundadır.” Dizelerinde olduğu gibi romanımızın kahramanı da kadın ve Kürt kimliğiyle var olmaya çalışırken aynı dilemmayı yaşar.

Hasta tutsak Resul Kocatürk'ün kitabı yayınlandı: "Tımarhanede 22 Gün"

Yaklaşık yirmi yıldır, cezaevlerindeki sorunlara değinen bir köşem gazetelerimizde yayınlanıyor. Böyle bir köşenin yazarı olmamda kendimin de 10 yıl kadar cezaevinde kalmış olmamın bir rolü olup olmadığını pek tartışmak istemesem de, ülkemizde her gün özellikle ‘içeride’ yaşanan hak ihlallerinin yoğunluğu böylesi bir köşeyi elzem kıldı. “İçeriden” köşemiz üzerinden şimdiye kadar binlerce tutsak ile mektuplaştım.

"Artık, aklım kalbim kadar yormuyor bedenimi…"

ENGİN BULUT’TAN YENİ YIL DENEMELERİ

Zaman hastane koridorlarında çok yavaş, doktorun odasında ışın hızıyla geçiyor…

Asgari ücretle çalışmakla yaşamak arasında çok fark var. Asgari ücretle çalışıp emeğinin karşılığını-hakkın olanı almakla, kendini avutmanın arasında da çok fark var…

Evdeki çekyatı ısınmak için kırıp yaktım, yatma vakti gelince anladım ki, üşümek daha güzelmiş…

İnsan sıyrılamıyor lavabodan, tuvalet kağıdına gelen zamlarla alakası yoktur…

Fotoğraf makinesi+ Kalem+ Haber+ Hapis=Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü Yılı

Tutsak yazar ve karikatürist Ömer Özdurak'tan gelen şiir: Adı Saklı

ADI SAKLI

düşler kitabında
bir eski fotoğraf gibi
unutulan sararan
içine düştüğüm sevda labirenti
yalnız, kör sokaklar
kim bilir hangi asi rüzgar dolanır saçlarında
ben, bu düşte sana deli, sana divane
sensizlik kıyılarında
kelamsızlık yemini etmiş bir dengbêj
uzam ve zaman
bana cellad, bana zindan
ateş mavisi gözlerini çevir gözlerime
yoksa bu düş kitabında
bir ağaç misali

dökülür tüm yapraklarım
 
***
 

Merdivendeki İz

Bugün doğum günüm. 60 yaşıma girdim. Uzun sayılabilecek uzun bir yaş. Bir su damlası gibi. Hiç evlenmedim. Bir halam vardı, dili acı söyleyen bir halam; “evlenmemiş kızdan korkmayacaksın” derdi. Neden böyle söylediğini hiç açıklamaz, dik dik gözlerimin içine bakardı. O küçük yaşlarda korkutmuş olacak ki, takıntılı biri olup öyle büyümeye başlamıştım. Halam göçüp gitmişti. Onunla birlikte birçok sevdiğimi de… Hepsi iz bıraktı, ama en çok halam dokundu aklıma. Adeta kendisine benzetti beni, ya da ben benzemek istedim. O yıllarda beni de terapilerine götürürdü.

Güneşe Asılan Mahpuslar

" Hücre yaşamının olmazsa olmazı yarım saatlik sabah voltası ardından başlayan ve 12:00’ye kadar süren ‘sessizlik saati’ içinde yapacağı işleri gözden geçiren Tekin, José Saramago’nun Körlük ve Görmek isimli romanları hakkında yapmayı planladığı inceleme yazısı için aldığı notları tasnif etmeye başladığı anda nal seslerini andıran gürültüyle irkildi. Tekin’den önce hareketlenen Tufan: “Eyvah! Havalandırmayı atlı gardiyanlar bastı. Bir bu eksikti!” diyerek kahkahayı basınca durum anlaşıldı.

Konya hapishanesinden gelen şiir: "BÜYÜT GÖZYAŞINLA ÖZLEMİMİ"

BÜYÜT GÖZYAŞINLA ÖZLEMİMİ

Gözyaşlarım var yaprakların üstünde.

Güle değil de, dikenine düştü özlemim.

Gözyaşlarım gözlerine emanettir.

Bilirim değer verirsin emanete.

Bir yanımda dağlar,

Bir yanımda hasretin var.

Gözyaşlarımla öpmek isterim seni

Yanaklarını ıslatarak, yüzünü okşayarak

Sabrımı dağlara ektim gözyaşlarımla beraber

Büyüttüm hasretinle yeşerttim, dili olsa da konuşsa

Anlatsa beni sana hasretim..!

Buharlaştı ruhum, yarım kaldım.

Eksildim sensiz anlatamıyorum ama bil istiyorum..!