OHAL’E PANDEMİYE TECRİTE RAĞMEN SANAT - SANATÇI VE SANCI

“Yıllarca korku tarafından sömürüldük biz. Sadece ve sadece korku tarafından. Zulüm, yalan, kuşku… Bunlar hep korkunun çocuklarıdır. Havayı nasıl bomba denemeleriyle zehirliyorsak, ruhlarımızı da korkuyla zehirliyoruz…”  John Steinbeck

 

Adil Okay

 

OHAL’E PANDEMİYE TECRİTE RAĞMEN SANAT - SANATÇI VE SANCI

 

Konuya başlamadan önce kısa bir özet vereyim: Koronavirüs yayılıp ülkemizde ve dünyada can almaya devam ederken siyasi iktidar felaketten bile istifade etmeye çalıştı. Örneğin;

- Hepimiz uykudayken koruma altındaki milli parklar, ormanlar, doğal sit alanları maden faaliyetlerine ve imara yani talana açıldı. Düzenleme Resmi Gazete'de yayımlandı. ...

"Evde kal" çağrısından "muaf" tutulan yüzlerce işçi, 'iş cinayetlerinde' hayatını kaybetti.

Başta işçilerin, emekçilerin önemli bir kesimi açlığa mahkum edildi.

İşsiz, aşsız kalan onlarca müzisyen intihar etti.

Korona bahanesiyle hapishanelerde tecrit / hak ihlalleri yoğunlaştı.

Ve Sanat dünyası da bu gelişmelerden nasibini aldı. Özellikle zor koşullarda üretmeye çalışan muhalif sanatçıların yaşam alanları daraltıldı. Konserler yasaklandı, sergiler ve diğer sanatsal etkinlikler engeller nedeniyle yok denecek kadar azaldı. Grup Yorum üyeleri Helin Bölek ve İbrahim Gökçek bu süreçte başlattıkları ölüm orucu sonucunda hayatlarını kaybettiler.

 

Pandeminin yanı sıra sansür virüsü ve iktidar baskısı da bu gelişmeleri hızlandırdı. AKP iktidarı 'yandaş sanatçılara' bol para aktararak izleyicisi olmayan 'online' (çevrimiçi) konserler düzenletirken, Ayasofya'nın yağmacı bir kararla cami olarak açılışı esnasında yüzbinlerce insanın toplanmasına ön ayak olurken, Grup Yorum'un konserlerine, bizim 100 kişilik sergi açılışlarımıza yasak koydu.

78'liler Girişimi'nin Şişli Belediyesinin Kültür Merkezi'nde açılması tasarlanan "Gece bilir, sabahın bir sahibi olduğunu" adlı sergisi engellendi.

Sahnelenmesine saatler kala bir Kürtçe oyunun gösterimi yasaklandı. 13 Ekim'de İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Gaziosmanpaşa Sahnesi'nde oynanması planlanan Teatra Jiyana Nû (Yeni Yaşam Tiyatrosu) tarafından sergilenen Dario Fo'nun Kürtçeye çevrilen oyunu Bêrû (Yüzsüz), Gaziosmanpaşa Kaymakamlığı tarafından yasaklandı.

Özel tiyatrolar kapılarına kilit vurdu. Büyük çoğunluğu "yandaş" olmadığı için iktidardan destek de alamadı. Binlerce oyuncu işsiz kaldı.

 

 

“Özgürlüğün sesi” adlı sergi hazırlandı

 

 

Çizdiğim bu kara tabloya rağmen olumlu örekler de saymakla bitmez. Örneğin:

Redfotoğraf grubu ile Görülmüştür Kolektifi olarak ortak hazırladığımız, 50 Mahpus ile 50 fotoğrafçıyı "Özgürlük Teması"nda buluşturduğumuz "Özgürlüğün Sesi" adlı sergimizi 10 Eylül 2020'de Karşı Sanat'ın desteğiyle açtık. Akabinde -hiçbir sermaye grubundan ya da devletten destek almadan, tamamen imece yöntemiyle- ekim ayında kitaplaştırdık.

 

(Özgürlüğün Sesi adlı sergimiz ülkeyi dolaşmaya devam ediyor. 1 Temmuz ila 30 Temmuz arasında İzmir Sanat Merkezi’nde ziyarete açık olacaktır.)

 

“Korona Günlerinde Mahpusluk” adlı kolektif kitabımız engelleri aşarak yayınlandı. 

 

Korona günlerinde mahpusluk” adını verdiğim bu kitap fikri, bana gelen tutsak mektuplarından doğdu. Pandeminin ülkemizde kendini göstermeye başladığı Mart ayında (2020) “Korona Günlükleri”ni yazmaya başladım. Daha sonra bu günlüklerin birini çoğaltıp 30 ayrı hapishanede kalan, dönem dönem yazıştığım yüze yakın mahpusa yolladım. Mektubumu alan tutsaklar benim Korona Günlüğü’me, kendi günlükleriyle karşılık vermeye, hapishanede pandemi gerekçesiyle ağırlaşan tecridi / keyfi yasakları yazmaya başladılar. Bu süreçte hepsi birbirinden sarsıcı betimlemelerin olduğu tutsak “Denemeleri / Günlükleri / karikatürleri” birikti.

 

15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen “Olağanüstü hal” sürecinde hapishanelerde başlayan keyfi uygulamalar,  OHAL’in kalkmasından sonra da tamamen sona ermemiş, birçok hak gaspı kalıcı hale gelmişti. Arkasından patlayan ve tüm dünyayı sarsan pandeminin hapishanelere “sıkıyönetim” olarak yansıması sonucu mektuplarımız da ya çok geç verilmeye ya da kaybolmaya başlamıştı. Sonuç olarak yüze yakın mahpusa yolladığım “Korona Günlükleri”nin bazıları sahibine ulaşamadan kayboldu; ulaşanlara verilen tutsak yanıtlarının birçoğunu da kimliği bilinmeyen virüsler yok etti. Yanıt alamadığım tutsaklara faks çektim. Bazılarının aile bireylerine ulaşıp mesaj ilettim. 2020 Mart ayında başladığım bu çalışmayı ancak Ekim ayında tamamlayabildim. Ve “Korona günlerinde mahpusluk – tutsakların korona günlükleri” Ütopya yayınlarından çıktı, okuyucu ile buluştu.

 

Tutsaklar bize pandemi zamanında tecrite rağmen “sanat” nasıl yapılır göstermiş oldular.

 

Eylül 2021 “Firari yazılar – İçerideki yazarlarla söyleşiler”

 

2021 yılında da ben ve tutsak Doktor Ayhan Kavak içerideki yazarlarla söyleşiler gerçekleştirdik. Akabinde bu söyleşileri kitaplaştırdık. Kitap hakkında bilgiyi de şair Sezai Sarıoğlu’nun yazısından bir bölüm paylaşarak vereyim:

 

“Bu kitapta yer alan “Firari yazılar”ın her biri umut ve sevinç olduğu kadar beyanı esas olan “yaradır.” Kaybın yasını tutmaktan kasıt, sadece hayat bilgisinden kaynaklı “kaybın yasını tutmak” değildir. İçeride ve dışarıda, teorinin ve kavramların  yasını tutmak ve insana dair travmalarımızla baş etmek için de yazarız. Bu nedenle her travmatik sürecin bir “yeraltı” tarihi vardır. (…) Derler ki çölde yollarını kaybeden Bedeviler, ezberlerindeki şiirleri okuyarak, şarkılar söyleyerek, masallar anlatarak yollarını bulurlarmış… Hal böyle olunca harf harf, hece hece, kelime kelime, imge ucuyla kazılarak yazılıp hapishanelerden firar eden her firari yazı bazen çocukluğumuza, bazen de geleceğe, çıkar...

 

İşte Ayhan Kavak ile Adil Okay’ın hazırladığı, bin bir emekle örülmüş (Leyla Atabay’dan, Selahattin Demirtaş’a, Gültan Kışanak’tan, Sami Özbil’e, Gülazer Akın’dan Erol Zavar’a, Ergül Çiçekler’den, Laleş Çelikel’e kadar 38 mahpus yazar ve şairin katkı sunduğu) bu “Firari Yazılar” birbirimizi bulmak için iz süreceğimiz edebi-siyasi kılavuz olarak da okunmalıdır.”

 

Pandemiden sonra neler oldu?

 

Dünya Sağlık Örgütü’nün Koronanın etkisini yitirdiğini ilan etmesinin ve hayatın normale dönmesinin ardından hemen hemen bütün dünyada açık, kapalı hava etkinlikleri, toplantı ve gösteri hakkı üzerindeki yasaklar kalktı. Türkiye’de de kâğıt üzerinde kalktı görünüyor. Ama sol, sosyalist ve Kürt Yutsever sanatçılara uygulanan keyfi yasaklar sürüyor. Bu yasakları yasallaştırmak ve muhalif sanatçıları daha da baskılamak için AKP Başkanı Tayyip Erdoğan şöyle demişti: “Sapkınlığı, marjinalliği sanat adına normalleştirme gayesi taşıyan sinsi saldırıya karşı imlanlarımızı devreye almalıyız…”

 

Bu açıklamadan sonra ilk adım atıldı, “Basın ve yayım faaliyetleri ile ilgili Cumhurbaşkanlığı genelgesi” resmi gazetede yayınlandı. Erdoğan’ın açıklamalarını üzerlerine vazife alan mülki amirler işi azıttılar. Suya sabuna çok fazla dokunmayan sanatçıların konserlerini bile –kıyafetleri denediyle- yasakladılar.

 

Ben bu yazıyı hazırlarken yaşadığım kentte Amed Şehir Tiyatrosu’nun sahneye koyduğu Moliére’e ait “Tartuffe” adlı oyununun yasaklandığı haberi geldi.

Arkasından 20’den fazla Kürt gazeteci gözaltına alındı.

Ama düzenle uyumlu etkinliklere mesela Beyoğlu Belediyesi’nin bol para harcayarak düzenlediği, Beyoğlu’nun talanının gizlenmesine hizmet eden “Beyoğlu Kültür Festivali”ne hiçbir yasak gelmedi.

Bize, muhalif sanatçılara kapılarını kapatan AKM, Taksim Camisi, Galataport gibi mekanlar yandaş sanatçılara açıldı. Ne yazık ki buna da yeterince tepki gösterilmedi.

Fotoğrafçı Yücel Tunca’nın ifadesiyle özetlersem bu yapılanlar: “Kente, kent insanına ve kültürüne karşı işlenen suçları örtbas etmek, bitmek bilmeyen rant hırsıyla yanıp tutuşmaktır.Festivale katkı sunan arkadaşlara soruyorum: Çok mu zor bunların parçası olmamak? Çok mu zor “düzen”den uzak durmak.”

 

Yücel Tunca’ya ben yanıt vermek istiyorum. Elbette çok zor değil. Beyoğlu Kültür Festivali sürerken biz, Görülmüştür ve Görüşeceğiz kolektifleri, İstanbul BEKSAV’da Tutsak Kitapları Sergisi açtık. Tutsak yakınları ve TYS ve Kürt PEN üyeleri olan duyarlı yazar ve şairlerle birlikte oturumlar yaptık. Üstelik devletten ve sermaye sınıfından hiçbir destek almadan. İmece usülü ile. Yıllardır yaptığımız gibi.

 

Sonsöz

Yasaklara, kapatmalara, karartmalara, tutuklamalara, ülkemizin de içinde yer aldığı kapitalist dünyadan gelen felaket haberlerine rağmen, gelecek güzel günlere dair umudu bilemeli diyorum.

Zira tüm engellemelere rağmen güzel işler de oluyor. Ruhunu şeytana satmayan ve/veya korkunun esiri olmayan sanatçıların sayısı da az değil ülkemizde. Sayfalarını muhalif sanatçılara, tutsak yazarlara açan yayın organları, sanat edebiyat dergileri de az değil.

İşte bu süreçte, eksikliğini hissettiğimiz ‘Sancı Kültür Sanat Dergisi’nin yeniden yayın hayatına başlama kararını da sevinçle karşılıyoruz.  

 

Sancı Dergisi Emekçileri’ne hoş geldiniz diyerek bitiriyorum diyeceklerimi.

 

Kaynak: Sancı Sanat Edebiyat dergisi

[email protected]

Firari yazılar, İçerideki Yazarlarla Söyleşiler, Hazırlayanlar: Adil Okay – Ayhan Kavak, Klaros yayınları, Ankara, Ekim 2021.