Adil Okay'ın Mersin'de Fatma Kurtulan ile birlikte katıldığı Firari yazıları tanıtım toplantısında yaptığı konuşma metninden bir bölüm:
“Halihazırda Türkiye Cezaevlerinde 460 doktoralı, 2371 yüksek lisans mezunu, 27 bin 515 üniversite mezunu mahpus var”
Zorlu bir yolculuktu. Birimiz içeride, diğerimiz dışarıda yaşayan iki yazar olarak, aylar süren uğraştan sonra hapishane sürecinde kitapları yayınlanan 50’ye yakın mahpus yazar ve şaire ulaşıp hayata ve sanata dair on beş soru yönelttik. Gelen yanıtların dijital ortama aktarılması, beklediğimizden uzun olanların teknik nedenlerle kısaltılması, sonra yeniden sahiplerine gönderilip onay istenmesi, giden ve gelen bazı mektupların bu süreçte “kaybolması” bizi oldukça yordu.
Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen “Olağanüstü Hal” sürecinde hapishanelerde başlayan keyfi uygulamalar, OHAL’in kalkmasından sonra da tamamen sona ermemiş, birçok hak gaspı kalıcı hale gelmişti. Arkasından patlayan ve tüm dünyayı sarsan pandeminin hapishanelere “sıkıyönetim” olarak yansıması sonucu mektuplarımız ya çok geç verilmeye ya da kaybedilmeye başlamıştı. Ancak ısrardan vazgeçmedik. Taahhütlü mektuplar ve fakslarla sorularımızı tekrar tekrar yolladık. Tutsak yakınlarının da yardımıyla sonunda başardık. Sonuç itibariyle farklı hapishanelerde kalan, farklı siyasi geleneklerden gelen kimisi 10, kimisi 30 yıldır içeride olan ve kitapları yayınlanan 38 yazar ve şairin katkısıyla dosyamızı tamamladık.
***
Kitabı hazırlarken bazı sorularımıza verilen yanıtların benzerliği dikkat çekiyordu. O da hapishanede üretmenin zorluğu, teknik engeller, el yazılarının dijital ortama aktarılması sorunu, yayınlatma güçlüğü, sansür, oto sansür ve hapishane idarelerinin keyfi yasakları hakkındaydı. Bu yanıtlar bir kez daha “içerisi ile dışarısı”nın aynı olmadığını bize gösterdi.
***
Özellikle son çeyrek yüzyılda -bu kitapta okuyacağınız söyleşilerden de anlaşılacağı gibi- hapishanelerde yazılan edebi eserlerde zaman, mekân ve temalar (ve tabi biçem) daha da genişlemiş, hapishanelerin sınırlarını aşmıştır. Tutsak yazarların düşlerinde hapishane kapıları, prangalar, tabular yıkılmış, mikro ve makro iktidarların yasakları, iç ve dış mahalle baskısı ve sansür metaforlarla delinmiştir.
***
Kitapta yer alan yazarların sorularımıza yanıtlarından birkaç örnek verelim: “Bazen öylesine kendini kaptırırsın ki hücrene, bir dünya sığar. Bir coşku seli sökün eder her türlü engeli aşarak milyonlarla buluşursun; birden yaşamın ilmek ilmek ördüğü ilk yıllara gidersin, çevreni neşe içinde koşturan çocuklar sarar; sonra hüznün bin bir çeşidi gözünün önüne gelir, uçsuz bucaksız bir ormanda rüzgârda savrulan yaprakları toplamaya çıkarsın; ardından engin denizlerde ufku aradığında sonsuzlukla buluşursun. (…) Düş kurmayı bilmeyen, hayata yön verme iddiasını kaybetmiş demektir. Hücreler her şeyimizi bizden alabilir ama düş kurma gücümüzü asla…” GÜLTAN KIŞANAK. 1 NO’LU F TİPİ HAPİSHANE. KOCAELİ
***
’’Tüm sermayemiz, dışarda görüp yaşadığımız çeyrek asır. Önceki dünyadan aldığımız kareler(…) O açıdan;’Anı bohçamızı’ gıdım gıdım kullanmak zorunda kalıyoruz, hem de düş gücümüze fazlasıyla yüklenmek zorunda kalıyoruz. Bir de hafıza bir zaman sonra isyan ediyor, bazen infilak ediyor. Zira tutsaklığımız galiba fazla uzun sürdü. Mesela bir sokağı anlatmakta güçlük çekiyorum artık. Ya da bir çocuğu, bir ev ortamını betimleyemiyorum. Düş gücünün de çok fazla gerçeklikten kopmaması gerekiyor. Sürrealizm bile sonuçta kaynağını realizmden alıyor’’. Gülazer Akın. Kadın Kapalı Hapishanesi, Bünyan / Kayseri
***
Son olarak tüm okurlara bir çağrı yapmak istiyorum: “Hapishane edebiyatına” lütfen daha fazla ilgi gösterin, mahpusların kitaplarını da alın okuyun, okutun. Çünkü tahminlerinizin çok ötesinde muazzam bir emekle ortaya çıkan ürünlerdir, siz de okuyarak bu emek sürecine ortak olun. Tabii ki kendi kitaplarımı kastetmiyorum, benim haricimdeki mahpus kitaplarını almanızı teşvik etmek istiyorum, benim kitaplarım zaten bir şekilde okura ulaşıyor. Dilerim yakın zamanda tüm siyasi tutsaklarla özgürlükte buluşma imkânımız olur. SELAHATTİN DEMİRTAŞ. EDİRNE HAPİSHANESİ
Kitaplarımızı alan tutsak yazarların ilk yorumlarından örnekler:
SEYİT OKTAY TOKAT HAPİSHANESİ Havalandırmada (cezaevi avlusu) geziyordum. “Seni mazgaldan çağırıyorlar” dediler. Gittim baktım, “Firari Yazılar geldi, al” dedi ilgili personel, daha lafı bitmeden, mazgal kapanmadan arkadan sesler yükselmeye başladı. “Kim firar etmiş?” “Niye yakalanmış? Nereliymiş?” “Ne zaman gelecek? Sen nereden tanıyorsun?” Elimde kitap karşımda birçok arkadaş öyle kalakaldım. “Arkadaşlar bir dakika, kimse firar etmemiş, kimse yakalanmamış ve kimse de getirilmemiş. Sadece “Firari Yazılar” adlı kitap gelmiş. Böylece yaklaşık bir yıldır hazırlıkları süren, değerli dostlarım Dr. Ayhan Kavak ile Adil Okay’ın projelendirdiği, aylardır büyük bir çabayla onlarca tutsağa ulaşıp soruları yollayıp cevaplarını aldıkları, yine dışarıda harika ve güzel insanların, dostların, arkadaşların yardımıyla derlenip toparlanan, bilgisayara geçip düzenlenen sayısız isimsiz emekçi ve gönüllünün katkı, emek ve uğraşlarıyla vücuda gelen “Firari Yazılar” adlı “İçerideki Yazarlarla Söyleşi” alt başlığını taşıyan, içeriği oldukça zengin, güzel bir ürüne dönüşen bu imece usulü, el emeği, o düş nuru, düşünce suru kitap nihayet elime ulaşmış oldu. Sevinç ve mutlulukla aldım, sayfalarını çevirdim ve hızlıca okumaya başladım.”
seyit Oktay Tokat hapishanesi
***
ERGÜL ÇİÇEKLER. KOCAELİ HAPİSHANESİ Yolladığın kitabı, “Firari Yazılar”ı aldım. Çok teşekkürler. Hemen cevap yazamadım. Duymuşsundur Kırıkkale F Tipi’ndeki gelişmeden sonra bütün zindanlar bundan etkilendi. Bizim burada yerlerimiz değişti. Firari Yazılar’da adı geçen yazarlardan yedisi burada. Kandıra 1 No’lu iyi bir katkı yapmış bence. Hüseyin İlbeyci bana gelen kitabı okudu. Ben de okuyunca Sami Özbil’e yollayacağım, o da Yüksel Yiğitdoğan’a ve o da Nevzat Güngör’e yollayacak. Maalesef Laleş Çelikel ve Gültan Kışanak, top menzilimizin dışında. Firari Yazılar’a çatı aşırtıyoruz tam adına layık.” Ergül ÇİÇEKLER
- 3 gösterim