Siteye Eklenen Tüm Yazılar

Tek tip kıyafet yeni KHK'ya girdi

Hükümetin uzun süredir getirmeyi amaçladığı cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülere 'tek tip' kıyafet giydirilmesi uygulamasına ilişkin düzenlemenin hazırlanan son kanun hükmünde kararnameye konulduğu iddia edildi.

Adalet Bakanlığı tek tip kıyafet uygulamasına ilişkin çalışmasını tamamladı. Bakanlar Kurulu’nda onaylanan düzenleme, bu kapsamda hazırlanan kanun hükmünde kararnameye eklendi.

BOZDAĞ AÇIKLAMIŞTI

19 ARALIK KATLİAMINDAN BU GÜNE ZULMÜN TEKERRÜRÜ

Hapishanelerde, özellikle OHAL‘in ilanından sonra her gün yeni bir hak gaspı yaşanıyor. Gelişmelerin hızına yetişip tavır almak, kamuoyuna duyurmak bile zorlaştı. Klasik bir söz ama “kelimeler kifayetsiz kalıyor”.  Hapishanelerden gelen tutsak mektuplarında, satır aralarını okuyarak bu kötülüğe anlam vermeye çalışıyoruz. Zira biliyoruz ki bu uygulamalar münferit değildir; bir gardiyanın veya hapishane müdürünün lokal tavrı değildir. Elbette devlet vur değince üzerine vazife çıkaran işkenceden – eziyetten zevk alan insanlık düşmanları var. Her daim de olmuştur.

Grup Yorum'un tutuklu üyesi: Hâlâ pantolonum yok

Grup Yorum, tutuklu üyelerinden gelen faksları paylaştı. Bergün Varan, blok flütünü isteyerek, “Hâlâ pantolonum yok. Bana gönderdiğin eşyaları hâlâ alamadım. Tutuklandığımdan beri sadece bir pantolonum var. Gönderdiğiniz siyah eşofman, polar ve kazağı almadılar. Ayakkabım da yok” diye yazdı.

Betül Varan da ihtiyaçlarını şöyle sıraladı: “Yolladığınız eşyaları daha alamadık. Betül’ün ihtiyaçları bir kazak, 38 numara bot, mont, atlet, kışlık gömlek, iki uzun kollu tişört. Bahar’ın ihtiyaçları 38 numara bot, mont, atlet, bir kazak, kemer.”

Tutsak Haydar Demir'in Adil Okay'ın kitabı için yaptığı itiraz reddedildi

Hapishane edebiyatını yayınlayan, mahpuslara mektup gönderilmesini organize eden ve mahpuslarla ilgili kampanyalar düzenleyen Görülmüştür ekibinden olan Okay’ın bu son romanı, Ütopya Yayınevi’nden Mayıs 2017’de yayınlandı.

Şair ve yazar Adil Okay’ın son romanı “Arkası Yarın / Bir Ayrılık Hikayesi”, hapishane idaresince “müstehcen” bulunarak, cezaevine alınmadı.

Tedavi edilmeyen ilik kanseri mahpus Seyran Demir, ölümle burun buruna

Mezopotamya Ajansı’nın haberine göyre; Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde 2006 yılında ilik kanserine yakalanan Seyran Demir, 2009 yılında Ankara’da tedavi altındayken ve durumunda ciddi bir şekilde iyileşme görülürken 2013 yılında tutuklanarak Muş E Tipi Cezaevi’ne gönderildi. Cezaevi koşullarında sağlığı hızla bozulan Demir, 40 gün içinde 56 kilodan 30 kiloya düştü. Ağustos 2014’te yapılan duruşmada tahliye edilen Demir, 25 Kasım 2015’te Urfa’da yeniden gözaltına alındı. Gözaltındayken polisin cinsel işkencesine maruz kalan Demir’in ruhsal ve bedensel sağlığı bozuldu.

CPJ: Bu Yıl da En Fazla Tutuklu Gazeteci Türkiye'de

Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), Aralık 2017 itibariyle dünyada 262 gazetecinin cezaevinde olduğunu duyururken, Türkiye üst üste ikinci kez "En fazla gazetecinin cezaevinde olduğu ülke" oldu.

İstanbul - BİA Haber Merkezi 13 Aralık 2017

***

Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), Aralık 2017 itibariyla dünya çapında 262 gazetecinin hapiste olduğunu açıkladı.Komitenin her yıl açıkladığı rapora göre, en fazla gazetecinin cezaevinde olduğu üç ülke, sırasıyla, Türkiye, Çin ve Mısır.

Elazığ Cezaevi’nde 6 kadın tutuklunun yürüttüğü açlık grevi 42’nci gününde

Ailelerin 4 aydır haber alamadıkları Elazığ Cezaevi’nde 6 kadın tutuklunun yürüttüğü açlık grevi 42’nci gününde. Tutuklulardan Fethiye Ok’un kardeşi Satiye Ok, kamuoyuna duyarlılık çağrısında bulundu

Elazığ T Tipi Cezaevi’nde bulunan 6 kadın tutuklunun, cezaevinde yaşanan hak ihlalleri ile keyfi uygulamalara karşı başlattıkları süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemi 42’nci gününe girdi. Cezaevinde açlık grevinde bulunan Fethiye Ok’un kardeşi Satiye Ok, aileler olarak endişeli olduklarını belirterek, kamuoyuna duyarlılık çağrısında bulundu.

Dilber Tanrıkulu Mardin Hapishanesinden Feryat Ediyor: Dışarıda İşkence - İçeride İşkence

“Tamponla biraz  olsun duran kanamam, düşüşün etkisiyle yeniden kanamaya başladı. Beni öylece yerde bırakan özel harekatçılar önümden gelip- geçerken yüzüme tükürüp, hakaretler içinde kafama basıyorlardı. Kısa süre sonra sağlıkçılar da geldi... Ambulansa kadar sürüklediler; dalga geçerek ‘’düştü’’ deyip sedyemi yere atıp, gülüyorlardı. Ben acı içinde kıvranırken, benimle birlikte bodrumdan çıkanların da çığlık sesleri de etrafı inletiyordu... (...) 3 ayın sonunda da yürüteçle cezaevine getirildim. Gördüğüm ağır tedavi süresinde bir deri bir kemik kalmıştım.