19 ARALIK KATLİAMINDAN BU GÜNE ZULMÜN TEKERRÜRÜ

Hapishanelerde, özellikle OHAL‘in ilanından sonra her gün yeni bir hak gaspı yaşanıyor. Gelişmelerin hızına yetişip tavır almak, kamuoyuna duyurmak bile zorlaştı. Klasik bir söz ama “kelimeler kifayetsiz kalıyor”.  Hapishanelerden gelen tutsak mektuplarında, satır aralarını okuyarak bu kötülüğe anlam vermeye çalışıyoruz. Zira biliyoruz ki bu uygulamalar münferit değildir; bir gardiyanın veya hapishane müdürünün lokal tavrı değildir. Elbette devlet vur değince üzerine vazife çıkaran işkenceden – eziyetten zevk alan insanlık düşmanları var. Her daim de olmuştur. Ama öyle anlaşılıyor ki OHAL’den sonra tutsaklara yaşatılan eza, bir devlet politikasıdır.

 

DEVLET AKLI HER KÖTÜLÜĞÜ BİR PROGRAM ÇERÇEVESİNE OTURTMUŞTUR

Şakran Hapishanesinden yazan 22 yıllık tutsak Gönül Bulut şunları söylüyor: “Açık görüşe giderken kullanmak için elime birkaç peçete aldım. ‘Açık peçete götüremezsin, yasak’ dediler. ‘Alerjim var, kapalı peçeteyi süs için mi götüreceğim, kullanacağı’” ısrarım duvara çarptı kaldı. Bazı yasaklar artık akılla, mantıkla açıklanacak gibi değil. Ve katmerleşerek devam ediyor.”

Gönül Bulut’un yazdığı gibi ilk bakışta bunları mantıkla açıklamak zor, ancak geçmiş tecrübelerden biliyoruz ki devlet, yüzyıllardır yaptığı her kötülüğü bir program çerçevesine oturtmuştur. Üst akıl yol göstermiştir. Kötülüğün hizmetinde olan psikologlar, hekimler, adlarının başında Prof. unvanı olan danışmanlar (Prof. Dr. Turan İtil ile prof. Dr. Ayhan Songar adlarını hatırlayanınız var mı?

 

19 ARALIK F TİPLERİ VE ÇEKPAS SAPLARI: AYNI AKIL

Peki AKP devletinin hapishanelerdeki politik tutsaklara yaşattığı kötülüğün amacı ne ola? Bu basit bir intikam hırsı değildir. Öyle olsa bile çekpas sapına kadar mı düştü bu devletin zindan zebanileri diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Çekpas sapı derken neyi kastediyorum açıklayayım: OHAL ile birlikte hapishanelerde hücrelere verilen çekpaslar toplatıldı ve sapları kısaltılıp geri verildi. Bunun yanı sıra çamaşır leğenlerinden, nevresimlere kadar sınırlama getirildi, v.d.

Hücre kalabalığı süreç içinde (Adli mahpuslara getirilen denetimli serbestlik sonucu) giderilmeye başlandı ama çekpaslar halen kısa. 19 Aralık “Hayata Dönüş Operasyonu”nun amacı neyse, paspas saplarının kısaltılma amacı da aynıdır: Bedenlerini teslim aldıkları tutsakların iradelerini teslim almaya çalışmak. Onları moral olarak çökertmeye çalışmak. Şimdi neden bu sonuca vardığımı açıklayayım: Cemal Dindar, Nisan 2016 tarihli Mesele Dergisi’nde yayınlanan “Suç ve sinizm” başlıklı yazısında 19 Aralık katliamının ve F tipleri icadının hapishanelerde sosyalist solun direnişini kırma amaçlı yapıldığını ve bunun laboratuarlarda planlandığını yazıyor.

Söz konusu yazısında Dindar, “Yeni Türkiye, cezaevlerinde kuruldu derken şu var. Epey Amerikanvari bir adlandırmayla uygulanan Hayata Dönüş katliamı, paradoks gelebilir, özünde sosyalist sol için bir okul görevi de gören cezaevlerini hücreye dönüştürme operasyonu idi. “ diyor. “Hafize Z. İtil vakfını hatırlar mısınız?” diye sorup devam ediyor:  “1971’de Prof. Dr. Turan İtil tarafından kuruluyor. Turan İtil o dönemde ABD’de St. Louis Missouri üniversitesinde psikiyatri bölüm başkan yardımcısı. (…) Bu arada ABD Hava Kuvvetleri laboratuarında çalışıyordu. Türkiye’de bilinen asıl etkinliği ise 12 Eylül döneminde (…) cezaevlerinde gerçekleşiyor. Özellikle biyolojik deneylerinin sonucu kamuoyundan saklansa da NATO’nun 23 Ocak 1985 tarihinde yaptığı toplantıda sunuyor. 12 Eylül darbesi sonrasında mahkumlar üzerinde hem ruhsal hem biyolojik deneyler yaptığı, en büyük destekçisinin Prof. Ayhan Songar olduğu biliniyor.“

Cemal Dindar’ın uzun yazısında bu deneylerin politik tutsaklar üzerinde de yapılmak istendiğini ama onların karşı çıktığı canlı tanık ifadeleriyle açıklanıyor: “Turan İtil, 1985’te NATO toplantısında hapishane araştırma sonuçlarını sunarken ‘çözüm önerileri” de bildiriyor. Koğuş sistemi yerine hücre sistemini öneriyor. Psikiyatrist Mustafa Sercan, 1984’te Bursa’daki psikiyatri kongresinde Ayhan Songar’ın bu araştırma sonuçlarını ‘bilim camiası” ile paylaştığını ve “solcuların genetik olarak suçlu olduğunu” ileri sürdüğünü anımsıyor.”

Sanırım bu açıklamalardan, hapishanelerden gelen birinci elden tanıkların mektuplarından sonra, yeni yeni Ayhan Songar’ların, Turan İtil’lerin AKP hizmetinde, “devletin bekası” için yeni kötülükler icat etmeye çalıştıklarını görebiliriz.

 

SÜRGÜN VE İŞKENCE

Görülmüştür Grubu (www.gorulmustur.org) olarak sürgünlerin hızına yetişmekte ve tutsak adreslerini güncellemekte zorlandığımızı itiraf edelim. Tutsaklar ailelerinden uzaklara neden yollanıyor. Bu keyfiyet neden. Keyfi disiplin cezaları neden veriliyor. Kitaplar neden tutsaklara verilmiyor. Renkli kalemlerden sonra şimdi de renkli giysiler neden yasaklanmaktadır. İsyan girişimi olmadığı halde politik tutsaklar neden oradan oraya, özellikle ziyaretçilerinin yaşam alanlarından uzaklara sürülmektedir? Tutsaklara çıplak arama dayatması, ziyaretçilere eza neden yaygınlaşmıştır. Bu 12 Eylül faşizmi döneminde gördüğümüz uygulamaların yeniden başlamasının nedenlerinin başında, AKP devletinin Şeriat sosuna banılmış milliyetçilik (İslam –Türk sentezi) bayrağına sarılmasını gösterebiliriz. Ömrünü uzatmak için MHP ve “derin devletle” ittifakın sonucu özellikle radikal muhalefete saldırıdır. Saldırı sadece dışarıda sürmemekte hapishanelerde katlanmaktadır. Amaç Politik tutsakların morallerini, direniş azimlerini kırmak, düşünce üretimlerini sınırlamaktır.

 

19 ARALIK “HAYATA DÖNÜŞ OPERASYONU”

TDİ üyelerinden ve tutuklu yakını Arzu Aksakal’ın bu gün yapılan "Hayata Dönüş Operasyonu’nu protesto eyleminde yaptığı konuşmada altını çizdiği gibi, “19 Aralık 2000, bu toprakların tarihinde bir milattır. Devletin şiddet ve zorbalığının en açık göstergesidir. Devletin 20 zindanda birden eş zamanlı olarak gerçekleştirdiği katliamın tarihi. Adına 'Hayata Dönüş' dedikleri 28 devrimci tutsağın katledildiği, yüzlercesinin de yaralandığı tarihtir. (…) Toplumsal mücadele büyüdükçe, bu mücadele sokaklara yansıdıkça hapishaneler, mücadelenin önemli alanlarından biri haline gelir. Devletin dışarıda kontrolü sağlama politikaları içeriye de yansır”

 

SONSÖZ

Ancak devlet aklının anlayamadığı şu olmuştur: Bu coğrafyada Yedikule zindanlarının inşasından bu yana, zulümle direniş başat gelişmiştir. 

Son KHK ile çıkarılan Tek Tip Elbise zorunluluğu da aynı hayasız politikanın parçasıdır. Politik tutsaklar geçmişte olduğu gibi bu günde bu zorbalıģa Hayır diyeceklerdir.

Gümüşhane hapishanesinden yazan 23 yıllık tutsak Seyit Oktay’ın dediği gibi: “Hapishaneler hep aynı, muktedirin gadrine açık. Ama direnmek yaşamaktır, başka türlüsü de mümkün değil.

Kırıkkale F tipi Hapishanesinden seslenen Resul Kocatürk’ün ifadesiyle: “Büyük bedellerle açılan ufuk çizgisine uzanan yolların bir bir tıkandığı zamanlar yaşıyoruz. Kuş cıvıltıları ise tan vaktini müjdeliyor.”

Ve nihayet Gülazer Akın’ın yazdığı gibi: “Önemli, ağır ve zor zamanların insanlarıyız bizler, hepimiz.  Bence ona göre herkes rol alıp kuşanmalı.  Zulmün belini kırmak için herkes iyi kuşanmalı cürete, mücadeleye…”

[email protected]

Not: Bu yazıyı “Devlet aklı kötülük üretiyor” adlı, Güney dergisinde yayınlanan eski bir makalemden yararlanarak hazırladım.