“Salyangoz davasıyla” ilgili yaptığım basın açıklamasına bizzat gelip dayanışma gösteren İHD Şube başkanı Ali Tanrıverdi’ye, Akdeniz Belediyesi Eş Başkanları Yüksel Mutlu ve Fazıl Türk’e, siyasi parti, örgüt ve demokratik kitle örgüt temsilcilerine, yazar, şair, sanatçı dostlarıma, konuyu gazetelerinde – dergilerinde - web sitelerinde paylaşan gazetecilere, telefonla ve mesajla destek sunan tanıdığım-tanımadığım tüm arkadaşlara, ayrıca davamı hiçbir karşılık beklemeden üstlenen İHD yöneticisi Av. Ömer Ayaz’a ve davayı öğrenip mektuplarıyla mektup, kart ve karikatürle bana destek olan politik tutsaklara teşekkür ediyorum.”
Adil Okay
ÇOCUK ÖYKÜ’NÜN BALONLARINDAN SALYANGOZ DAVASINA YOLCULUK
Ve TEŞEKKÜR MESAJI
(Konuyu bilmeyenler için hatırlatma: Karabük hapishanesine yolladığım bir fotoğraftan ve kartpostaldan yola çıkarak, hakkımda "cezaevinden firar örgütleme" anlamına gelecek bir suçlama ile soruşturma açıldığını, savcılığın ifademe başvurması sonucu öğrenmiş bulunuyorum. Söz konusu fotoğrafta arka planda kızım Öykü, önde ise bir salyangoz görünmektedir. İşte bu salyangoz fotoğrafının “kroki” olduğu iddia edilmektedir.)
Yazılarımı takip edenler eski bir mahpus olduğumu ve politik tutsaklarla yazıştığımı bilirler. Ama yine de bu Aziz Nesin’lik “salyangoz davası”nın asıl nedenini anlatmam gerekiyor. Aslında bütün öykü 5 yıl önce bir balonla başladı. Dünyanın tüm çocuklarının ortak oyuncağı küçük-masum bir balon, önce hapishaneleri sonra da Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ayağa kaldırdı. Dönem dönem eve gelen mektuplar kızım Öykü’nün dikkatini çekiyordu. O sıralar henüz beş yaşında olan kızım mektuplar hakkında sorular sormaya ve okumamızı istemeye başladı. Elbette biz onun travma yaşamaması için mektupları okumuyor, ısrar ettiği zamanlarda mektup yerine doğaçlama masal anlatıyorduk. Ama hapishane nedir yanıtlamak zorunda kalmıştık: “Gargamel’lere benzeyen kötü adamlar, iyi teyze ve amcaları kapatıyorlar. Onlar da annenin ve babanın arkadaşları. O nedenle mektuplaşıyoruz…” gibi. Günün birinde kızımız, doğum gününden artan balonları toplayıp önümüze koydu. “Ben dedi, bunları kapalı teyze ve amcalarıma yollamak istiyorum…” Öneriyi ilginç bulduk ve dediğini yaptık. 100 kadar balonu tutsaklara bir kartpostalla birlikte postaladık. Yani balonlarda özel bir bayrak, sembol, yazı yoktu. İşte ne olduysa, o küçük masum balonları alan hapishane idarelerinin akıl almaz uygulamaları sonucu oldu.
Olayın gerisini gazeteci Derya Okatan anlatsın:
“Kocaman adamlar ellerine bir balon geçince ne yapar? Çocukların oynaması için şişirip ellerine verirler. Peki kendileri oynar mı? Cezaevinde tecritteyse, yıllardır gardiyanlar dışında kimseyi görmüyorsa, gökyüzünü ancak kibrit kutusu kadar havalandırmadan görebiliyorsa kendileri de oynar. Bu durumda, 'Balonun ne tehlikesi olur?' sorusunun yanıtı da; "tutukluların mutlu olma tehlikesi" oluyor. Peki böyle şeyler olur mu? Türkiye cezaevlerinde olur. Türkiye cezaevlerinde, küçük bir kız çocuğunun mapus amca ve teyzelerine gönderdiği balonlara, cezaevi idaresi, "tehlikeli" diyerek el koyabilir. Yazar Adil Okay'ın kızı Öykü, Şubat 2010'da gönderdiği mektup zarflarının içine birer de renkli balon koydu. Hediye balonlar bazı cezaevlerinde verilirken, birçoğunda verilmedi. Balonların ulaşmaması, tutukluların Öykü'ye yazdıkları mektuplarla ortaya çıktı. İşte o yanıtlar:
Dilek Öz (Burdur E Tipi Cezaevi): "Balonlardan bahsetmişsin. Mecazen değil galiba. Ama zarfın içinden böyle bir şey çıkmadı. Haberin olsun."
Resul Baltacı (Siirt E Tipi Cezaevi): "Ha bu arada, bana gönderdiğin renkli balonları bana vermediler. 'Yasak' dediler. Bu mekanlarda her şey yasaklarla örülüdür."
Sami Özbil (Kocaeli F Tipi Cezaevi): "Balon çıkmış zarftan Öykü'cüğüm, ama vermediler."
A.Vahap Narin (Buca F Tipi Cezaevi): "Sevgili Öykü. Balon için teşekkür ederim ama içeriye verilmiyor. Haberin olsun diye söylüyorum..."
Ayhan Kavak (Siirt E Tipi Cezaevi): "Bu arada maalesef mektup içerisinde göndermiş olduğun renkli balonu göremedim. Ola ki siyah renk olmadığından 'yasak' diye el koydular. Yoksa değerli arkadaşımın balonuyla bir güzel oynayıp eğlenirdik..."
Hüseyin Uzundağ (Tekirdağ F Tipi Cezaevi): "Merhaba Öykü. Bana gönderdiğin balonu alamadım, göremedim. Neden dersen yasak ve tehlikeli görülüyor böyle şeyler de ondan sanırım. Kullanmam için iki boş kartpostal yollamışsın ama kullanamayacağım. Çünkü mektup okuma komisyonu ikisinde de görüldü damgası vurarak kullanmamı imkansız hale getirmişler."
Hakime Çam (Siirt E Tipi Cezaevi): "Merhaba Öykücan. Canım senin yolladığın balonu güvenlik tedbirinden dolayı vermediler. Artık bu ne biçim tehlikeli balondur bilmiyorum.”
Balonları ellerine geçen tutuklular ise yazdıkları mektuplarda mutluluklarını şöyle anlattılar:
İsmet Ayaz (Adıyaman E Tipi Cezaevi. B.n. Ayaz Geçen yıl tahliye oldu): "Yeşil renkteki balon ulaştı bizlere. Önce şişirmeyle uğraştık. Kaç arkadaş başarısız oldu. Dedim ya yıllar oldu. En son Nevzat amcan –en genç olanımız o- kocaman balonu şişirmeyi başardı. Görecektin ne komiklikler çıktı ortaya. Kocaman amcalar balonun peşinde bir o yana bir bu yana sıçrayıp, zıpladılar. Onları öyle görünce aynı duyguları yaşadım... Sürprizlerin için tekrardan teşekkür ediyorum."
Kasım Karataş (Antep H Tipi Cezaevi): "Sevgili Öykü'cüğüm, merhaba. Göndermiş olduğun takvim, kartpostal ve en son da mektubu aldım. Tabi ki kırmızı balonu da…"
Abdullah Güven (Bingöl M Tipi Cezaevi): "Sevgili Öykü, Mektubunla bir tane balon yollamışsın. Sağ olasın. Kimimiz on, kimimiz yirmi yıldır balonları elimize alıp oynamamışız. Ondandır ki balonu görür görmez havalandırmaya koşup oynadık. Aynı çocuklar gibi sevindik. Sonra patlamasın diye sakladım. Çünkü duvarların üzerinde jiletli teller ve çiviler var..." (Derya Okatan − Etkin haber ajansı / 13 Mart 2010)
Derya Okatan’ın aktardığı gibi, küçük renkli balonların, bazı hapishanelerde sakıncalı sayılması üzerine durumu protesto etmiş ve basın açıklaması yapmıştık. Derken konu (dönemin milletvekili) Akın Birdal tarafından meclise taşındı. Dönemin bakanı Sadullah Ergin’in soru önergesine verdiği yanıt, basında beklemediğimiz kadar geniş yer buldu. Adalet bakanının -en azından konuyu kapatmak için-, “Balonların sakıncası yoktur, sahiplerine verilmeli” diye bir açıklama yapmasını beklemiştik. Ancak: Bakan, balonları tutsaklara veren hapishane idarelerini “yumuşaklıkla” suçlayıp, çocuk Öykü’nün balonlarının sakıncalı olduğunu ve yasaklanması gerektiğini beyan etti. Bu durum üzerine Okay ailesi olarak ikinci kez basın açıklaması yaptık. Bakanı protesto ettik. Açıklamayı şöyle bitirmiştik: “Sadullah Bey, kızımız Öykü’nün balonları ve tutsakların yaşam koşulları konusunda kamuoyu bir fikir sahibi oldu. Bu ülkede Gargamel’lere inat, onların sakıncalı saydığı balonları ve uçurtmaları cezaevlerinin önünden havalandırıp, tutsakları selamlayacak, yüreği sevgi dolu ‘Şirinler’ vardır. Duvarların öte yanında ‘yönetmeliğiniz’ geçersizdir. Tüm uçurtma ve balonları vurmanız da mümkün olmayacaktır. Benim diyeceklerim şimdilik bu kadar. Şimdilik diyorum, zira iki elimiz kızıl kanda bile olsa, İnsan hakları ihlallerine karşı yine yazacak, yürüyecek ve itiraz edeceğiz. Ancak bitirmeden hatırlatmak istiyorum: Bakanlık süreniz dolmak üzere. Henüz zamanınız var. Bari cezaevlerinde yatan ağır hasta tutsaklara destek olun. İşte size hayır duası alabileceğiniz bir fırsat. Tarihe adınızın nasıl geçeceğine karar verin.” (Burada bir not düşmem gerekiyor. Sadullah Ergin hasta tutsaklarla ilgili adım atmadı. Hapishanelerde ölümler devam etti.)
Elbette boş durmadık. Başta konuyu sahiplenen İHD olmak üzere tüm demokratik kitle örgütlerinin desteğiyle kitlesel olarak postaneden tutsaklara balonlar yollandı. Arkasından Mersin cezaevinin önünde “Çocuk Öykü’nün balonları yasaklanamaz” diye basın açıklaması yapılıp, uçlarına sloganların asılı olduğu yüzlerce uçan balon, bir görüş gününde, mahpusları göreceği biçimde gökyüzüne bırakıldı. Bu gelişmeleri izleyen tutsaklar konuya müdahil oldular. Öykü’ye destek mektupları, resim, karikatür, masal ve armağanlar yollamakla kalmadılar, “Balonlarımızı istiyoruz” diyerek infaz hâkimliğine başvurdular. Politik tutsakların Kızım Öykü’ye yolladığı mektup, karikatür ve resimler, “Görülmüştür” adıyla sergiye dönüştü. (2011). Türkiye’den sonra Avrupa’ya taşındı. Bu gelişmeler üzerine bir grup duyarlı arkadaşla birlikte www.gorulmustur.org web sitesini kurduk. (2012). Ve konuyla bağlantılı son kitabım “Ben çıkana kadar büyüme e mi… Görüş günlerinde büyüyen çocuklar” geçen yıl (2013) yayınlandı.
Bir balonla başlayan serüven 2014 yılı itibariyle hâlâ devam ediyor. Balonlardan sonra mahpuslara yolladığımız işlemeli mendiller de bazı hapishanelerde sahiplerine verilirken bazılarında yasaklandı. Mevzuata uyulmadığı, keyfiyetin hakim olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Salyangoz vakası da “balon davası” gibi basında geniş yer aldı. Hakkımda açılan “salyangoz” soruşturması üzerine yaptığım basın açıklamasına bir okurun yaptığı yorum konuyu açıklıyor: “Adil Okay, demek ki doğru yoldasınız…”
“Salyangoz davasıyla” ilgili yaptığım basın açıklamasına bizzat gelip dayanışma gösteren İHD Şube başkanı Ali Tanrıverdi’ye, Akdeniz Belediyesi Eş Başkanları Yüksel Mutlu ve Fazıl Türk’e, siyasi parti, örgüt ve demokratik kitle örgüt temsilcilerine, yazar, şair, sanatçı dostlarıma, konuyu gazetelerinde – dergilerinde - web sitelerinde paylaşan gazetecilere, telefonla ve mesajla destek sunan tanıdığım-tanımadığım tüm arkadaşlara, ayrıca davamı hiçbir karşılık beklemeden üstlenen İHD yöneticisi Av. Ömer Ayaz’a, “Adil Okay yalnız değildir” afişini hazırlayan İsmail Cem Özkan’a ve konuyla ilgili “Firarcı Salyangoz” adlı şiiri yazıp bize moral veren Berivan Kaya’ya ve davayı öğrenip mektuplarıyla bana moral veren politik tutsaklara teşekkür ediyorum.
Şimdi “devletin rehin tuttuğu” salyangozlu kartpostalımı istiyorum. Ya yolladığım tutsağa verilsin ya da bana iade edilsin. Aksi takdirde yeni bir kampanya açacağım… 25.05.2014
Not: Karikatür Politk tutsak Ahmet Bilge tarafından yapılıp "Görülmüştür Ekibi"ne yollanmıştır.
Kaynakça:
- 15 gösterim