Dünyada ve ülkemizde o kadar çok insan hakları ihlali vakası var ki, insan hangisi hakkında yazacağını şaşırıyor. Neyse ki muhalif insanların hukuksuz biçimde zindanlara doldurulmalarına ses çıkaran, itiraz eden demokratik kitle örgütleri, yayın organları ve namuslu demokrat, aydın, yazar sayısı az değil. Türkiye’de trajikomik gerekçelerle zindana atılan binlerce insan var. En son kitlesel olarak gözaltına alınan belediye başkanları olayı hala sıcak. Dur ihtarına uymadıkları gerekçesiyle öldürülen insanların da sayısı her geçen gün artıyor. Polisin dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle katledilen Baran Tursun ve tüm yargısız infaz kurbanları adına kurulan www.baransav.com adlı web sitesi bize yeterince bilgi veriyor. İnsan hakları örgütleri de yayınladıkları raporlarla işkencelerin, hukuksuz gözaltlarının, tutuklamaların, gözaltında, cezaevinde ölümlerin devam ettiği bir ülke olduğumuzu gözler önüne seriyor. AKP’ye demokrat diyen ‘solculara’ bir kez daha duyurulur.
İşte geç de olsa yazmamı gerektiren bir vaka daha: Mehmet Yeşiltepe vakası.
Kimdir Mehmet Yeşiltepe. Bir 78’li. Benim kuşağımdan bir solcu. Eski ve hala solcu. Dikkat edin eski ve hala solcu terimini kullandım. Zira her ‘eski solcu’ bu gün solcu değil. Sadece ‘eski solcu’ olarak kalanlara bir şey olmuyor. Ama ‘eski ve hala’ solcuysanız ve legal çalışma içinde bile olsanız her an düzmece bir suçlamayla tutuklanabilirsiniz. Mehmet Yeşiltepe gibi. Ailesi adına açıklama yapan Nadiye Yeşiltepe soruyor: "Tanıdık olmak, arkadaş olmak, oturmak sohbet etmek" böyle cezalandırılabilir mi? Mehmet’in, geçmişte cezaevinde yatması, halen sosyalist bir dergide çalışıyor olması, bu kadarı da pes doğrusu denilecek "uyduruk delillerle” tutuklatılmasının gerekçesi olabilir mi?
Ne yapmış Yeşiltepe biliyor musunuz? İstanbul’da çatışma sonucu öldürülen devrimci karargah örgütü liderlerinden Orhan Yılmazkaya’yla ile çay içmiş. Evet evet tam iki kez çay içmiş. O kadar. Ha bir de iddianameye göre Yalçın Küçük cezaevinden çıkarken onu karşılamaya gitmiş. Fotoğrafı çekilmiş. Bu fotoğraf da kanıt olarak sunulmuş. Bitmedi, tabi bu da asılsız çıkmış. Elinde çiçekle Yalçın Küçük’ü karşılamaya giden Mehmet Yeşiltepe değil, Küçük’ün oğlu Devrim Küçük’müş. Mehmet Yeşiltepe olsa ne olacaktı. Yani skandallarla dolu bir vaka. Birkaç tane daha ‘suç delili’ okumak ister misiniz?
Çalıştığı yayınevinin arşivi suç diye dosyaya alındı. Arşivde ne vardı?
1−İnternet haberleri,
2−Temel Demirer yazıları,
3−Şeyh Bedrettin’in hayatına dair yazılar,
4−Sibel Özbudun yazıları,
5−Mustafa Yalçıner yazıları,
6−Korkut Boratav yazıları,
7−Bülent Forta yazıları… delil sayıldı... Bu ne hukuk ne guguk ne de delil sayılır. Olsa olsa 12 Eylül karanlığının hala sürdüğünün kanıtları.
Peki, neden bu kadar çok hak ihlali olduğu halde, Mehmet Yeşiltepe için kampanyalar düzenleniyor. Zira Yeşiltepe vakası sadece bir hukuk skandalı değil, yani o sadece suçsuz değil, aynı zamanda hasta. Zindanda ağır hasta olan ve tedavi edilmek için tahliye olmayı bekleyen 39 mahpusa bir yenisi daha ekleniyor. (Bkz. Politik tutsaklarla mektuplaşmada gelinen aşama ve dayanışma çağrısı. www.adilokay.com)
Mehmet Yeşiltepe’nin avukatı Erman Öztürk ne diyor: “Mehmet Yeşiltepe’nin çok ciddi sağlık sorunları mevcuttur; Müvekkilimin yaşamsal riski çok fazla olan, halk dilinde beyinde su toplaması olarak bilinen Hidrosefali rahatsızlığı mevcuttur. Bu rahatsızlık kendisinde yoğun baş dönmesi, denge bozukluğu, yoğun baş ağrısı, görme bozukluğu, bayılma gibi durumlara yol açmaktadır. Tedavi edilmediği takdirde ölüme sebebiyet veren geri dönüşü olmayan sonuçlar ortaya çıkabilecektir. Müvekkilim gözaltına alınmadan önce ciddi bir beyin ameliyatının hazırlıklarındaydı. Bunlar raporlarıyla sabittir. (Ekte TTB açıklaması ) Müvekkilim Mehmet Yeşiltepe 9 ayı aşkın bir süredir Tekirdağ 1 No’lu F Tipi hapishanesinde tutuklu bulunmaktadır. Kendisi 27 Nisan günü Bostancı’da yapılan operasyonlar kapsamında gözaltına alınmış ve daha ifadesi alınmamışken basına servis edilen haberlerle “adını bir yıl önce tesadüfen gazeteden duyduğu bir örgütün” teorisyeni ilan edilmiştir. (…)
—Bir insanı üniversite yıllarından tanıyıp tesadüfen karşılaşıp bir yerde oturup çay içmek suç mu?
—Tutuklamaya yapılan itirazda "toplumda yarattığı infialden dolayı tutukluluğun devamına" diye bir gerekçe hukuka sığar mı?
—Masum insanların özgürlüklerini kısıtlamak toplum vicdanını yaralamaz mı?
—Peki, geç gelen adalet, adalet olacak mı?”
Evet ben de Mehmet Yeşiltepe ile çay içmiştim. Ne olacak. Ya benimle çay içenler ne olacak. Tabi Orhan Yılmazkaya’yla çay içtiği için tutuklanan sadece Yeşiltepe değil. Yılmazkaya ile bir kez yemek yiyen gazeteci Aylin Duruoğlu ve iki kez çay içen avukat Nail Arıkan’da var. Onlar da Emniyet’e göre bu örgütün üyesi birer ‘terörist’ler. Vatan Gazetesi'nin internet sitesinin yayın yönetmeni Aylin Duruoğlu’nun tutuklanma gerekçesini de bizzat ondan dinleyelim: “Ben bir basın kurumunda yönetici olarak çalışan birisiyim. Orhan Yılmazkaya’yı 1987 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden dolayı tanırım. Onu 10-15 yıldır hiç görmedim. Bir gün bir kitap çıkarmıştı. Takribi olarak bir kaç yıl önce kitabını tanıtmak için geldiğinde gördüm. Aynı zamanda CNN Türk kanalında kitabı tanıtılırken gördüm. Bir iki kez de gazeteye ziyaretime gelip bana halimi hatırımı sordu.”
Komik değil mi? Trajikomik demek daha doğru. Yeter artık ama. Yeter artık demenin ve bunları yüksek sesle telaffuz etmenin zamanı çoktan gelmedi mi?
Sonsözü yine Avukatına bırakıyorum: “23.02.2010 tarihinde görülecek duruşma öncesinde, dosyada uydurulan “sözde deliller, hukuk dışı yöntemlerle tutuklama, dosyadaki maddi hatalara dair” basını ve kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla bir kampanya başlatıyoruz. Avukatı ve ailesi olarak bu hukuksuzluğun, mağduriyetin giderilerek, Mehmet Yeşiltepe’nin tedavi sürecinin gecikmeden başlayabilmesi için bir an önce serbest bırakılmasını istiyoruz. Yardımlarınız ve ilginiz bizleri sevindirecektir. Av. Erman Öztürk 0554 289 98 87"
- 14 gösterim