Varlık Yokluk Meselesi

Kadın Yaşam Özgürlük-I
 
Varlık Yokluk Meselesi
            Sokrates bahçede oturmuş bir şeyler yudumlarken Platon bahçe kapısında belirdi. Günlerdir haber alamadığı dostu, öğrencisini gördüğüne sevinen Sokrates, arkadaşını karşılamak için bahçe kapısına gidip kucaklaştı. “Nerelerdeydin kıymetli dostum” diye sordu. Platon mahcubiyetle affını istedi. Ciddi bir şeyler olduğunu sezen Sokrates, karısına seslenip, içmek için şarap istedi. Her zamanki yerlerine oturup içecekleri beklerken Platon’un kafasındaki şişliği fark etti. Platon’un davranışlarındaki gariplikle birleşince sormadan duramadı. “Kafandaki şişlik kimin hünerli ellerinden?” Platon’un bu anı beklediği, heyecanından anlaşılıyordu. “Sormayın üstadım. Durun size en başından anlatayım. Geçenlerde evde oturmuş masayı inceliyordum. Eskiden beri hoşlanmam. Atsam mı, ne yapsam diye kafa yorarken, gözlerimi kapattığımda masa yok. Hatta elimle bulunduğu noktayı kapattığımda her şey yerli yerinde, ama masa yok. İnanabiliyor musunuz? Sonra düşünmeye devam ettim. Onu tanıyıp, aslında varlığını kabul eden benim. Ben onu gördüğüm için var. Yanlış mıyım üstadım. Diyelim üstüne örtü örttüm, her yerini kapattım. Örtü vardır, evet, ama artık varlığını ne bildiğim ne tanımlayabildiğim masa yoktur. Anlıyorsunuz di mi beni?
            İşte ben heyecanla teorimi geliştirmeye, denemeler yapmaya çalışırken, annem geldi. Büyük bir sevinçle ona da en ince ayrıntısına kadar anlattım. Anlatmaz olaydım. Ama sevgili dostum, beni şaşırtmadı değil. Hala şaşkınım. Durun şimdi anlatıyorum. Annem karşımda teorimi anlattım. Metafizik dedim. Tam örtüyü üstüne atacaktım ki, ben ne olduğunu anlamadan örtüyü elimden çekip aldı. Bir hışımla paramparça lime lime etti, üstadım lime lime. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken, bu hızlıca bahçeye doğru gidip, elinde bir odunla dönmez mi? İlk aklıma gelen, odunun üstünü örtecek, bir şey gösterecek, o da deneme yapacak sandım. Derken odun kafamda bitiverdi. Gülmeyin rica ediyorum. Ne dese beğenirsiniz: “Al sana Metafizik, al sana örtü.” dedi. Tabii anlamadı, yaşlandı artık. Gücü, kuvveti yerinde ama.
            Sokrates ve eşikte duran karısı katıla katıla gülerlerken, Platon bir yandan onlara bakıyor, bir yandan da olanlara anlam vermeye çalışıyordu. Üstadı, gücenmesin diye gülmeyi bıraktığında, Platon hocasına gelmesinin asıl meselesini, sorusunu sordu: “Niye o kadar kızdı anacağım? Günlerdir kendini karanlığa, yalnızlığa hapsettim, düşünüyorum. Ama bulamadım. Çareyi size gelmekte buldum. Dedim bilse bilse sevgili hocam, üstadım bilir. Lütfen şimdi siz anlatın, hata mı yaptım: kızdırdım. Korkuyorum artık üstadım. Öyle bakıyor ki kendimi hiç güvende hissetmiyorum, der korkmuş, çekingen, sandalyeye iyice sinmiş bir halde Sokrates’in karısı ise getirdiği şarabın birincisini eşine verir, ötekisini ise kendine alıp, Platon’un tam karşısına geçerek, bakışlarını hiç ayırmadan, şarabını yudumlar.


Meral Remziye Turmuş 

Kadın kapalı Hapishanesi B- 6 Bakırköy - İstanbul

Görsel: Mehmet Boğatekin


Görsel: Aynur Epli