KİTAP TANITIMI
“SÖZLERİN İZLERİ”
Adil Okay-Özcan Yaman
Yazar ve kültür eleştirmeni Tarık Ali, “New York’tan Pekin’e, Moskova ve Vladivostok’a kadar her yerde aynı abur cuburu yiyebilir, televizyonlarda aynı zırvaları izleyebilirsiniz ve giderek aynı zırva romanları da okuyabilir hale geliyoruz. “Sosyalist gerçekçiliği” değil, ama “piyasa gerçekçiliğini” tesis etmiş durumdayız” saptamasını yapar. Ne yazık; tek tipleşme her mecrada at başı gitmekte. Hayatın gözeneklerine sızmada başarılı olan iktidar, var olan boşlukları kendi meşrebince dolduruşu yetmezmiş gibi sömürü ve azami kâr elde etmenin hoyrat saldırganlığıyla yönelmede beis görmez. Elbette sanat da bundan nasibini almıştır. Edebiyat ve sanat alanında “zırvalaşmayı” tesis etmede ellerinde geleni artlarına bırakmazlar. İnsanlık hegemonik bir zihniyette zapturapt altında tutulmaktadır. Olması gerektiği gibi, insandan gelip insana dönen sanatsal faaliyetler kaynağını toplumdan alırken toplumsal bilincin gelişiminde önemli bir seyir izler. Lakin yapılagelen hegemonik saldırılardan sanat, edebiyat ve kültür alanlarının aleyhine bir tablo ortaya çıkar. Çepeçevre kuşatılmış olmanın bir sonucu olarak “aynı abur cubura” mahkum edilmedir. Her şeye rağmen –görülmek istenmese de- direnir sanat, direnir yazar ve direnmeyi sürdürür sanatçı…
Yavanlığın, pespayeliğin ululandığı bir atmosferde sanattan, halktan ve toplumsallaşmış insanlıktan yana tutum sergileyenlerin arayışları da bitimsizdir. Mevcut arayışların güzel ve nitelikli bir örneğini de yeni okuduğum, Adil Okay ve Özcan Yaman tarafından kotarılmış “Sözlerin İzleri” olmaktadır.
Yekûnu 40 metin ve 40 fotoğraftan müteşekkil bu anlamlı çalışmanın söz erbabı Adil Okay iken, izlerin peşine düşen fotoğraf sanatçısı Özcan Yaman’dır. Ortak bir konseptte buluşan yazar ve sanatçı, nitelikli ve paha biçilmez ölçüde bir ürüne imza atmışlar. İyi ki de kolektif bir ürün çıkarmışlar. Zira edebi ve sanatsal hazzın ne mene bir şey olduğunu gösterdiler. Mevcut kitabı salt verili şiirsel metinlerin kadrajda donakalmış ândaki görüntüyle izaha çalışmak yetersiz olacaktır. “Sözlerin İzleri”nde sözün nerede başlayıp nerede bittiğini kestirmek güç. Keza bununla ilintili, fotoğrafın mı metin yoksa sözlerin mi fotoğraf olduğu çalışma kapsamında belirsizleşerek birbirinden ayrılamayacak iç içelik taşımış. Sözlerin ve İzlerin sahipleri bu çalışma verimiyle adeta bir kimyasal tepkimeyi başlatarak moleküler birleşik elde etmişlerdir. Sözden, sözcüklerden, şiir ve metinlerden dökülen hayat deklanşöre basmayla aynadaki imgesine kavuşmuştur. Bunun tersi de görüntünün söze evrilmesidir elbet.
Oldukça başarılı bulduğum “Sözlerin İzleri”nin yazar ve sanatçısını canı gönülden kutlarım. Böylesi ürünler sanatsal alandaki iktidar kuşatmasını da kıracak adımlar olmaktadır. Farklı disiplinler arasındaki bu tarzdaki deneysel arayışlar sanat ve edebiyatın sınırlarını da daha bir genişletir. Metin/söz ve İzin (fotoğrafın) buluşması okuyacaklara zengin bir çağrışım dünyasının kalıplarını aralayacaktır.
Eserin akışı içerisinde, Suruç katliamında ölümsüzleşen otuz üç düş yolcusundan olan Uğur Özkan için dile gelen kelamda şöyle der Okay: “… Bu çocuklar hepimizin, ama Hepimizin/Niye duymuyorsunuz ağıtları/Niye susuyorsunuz/Uğur’un anası beddua ediyor. “Amin” diyorum içimden/Sadece katillere katilleri destekleyenlere değil susanlara da gitsin bu beddualar./Susanlara da… Susanlara da…” Ve sözün peşinden deklanşöre basan sanatçı Yaman, “katilini istiyoruz” dövizlerini taşıyan sayısız canın kararlılıkla, “Susmamalıyız. Direnmeliyiz.” demenin görüntüsüyle çarpar suratımıza hakikati. Sözün ve fotoğrafın gücü kötülükleri deşifre etmenin yanı sıra tarafsız kalınmaması gerektiğini nidalar. Susmak veya tarafsız kalmanın muktedirlerin ateşine odun olmadan gayrı bir anlam taşımaz. Boşuna, “Cehennemin en azap verici yeri, büyük ahlâki çöküntü dönemlerinde tarafsız kalanlara ayrılmıştır” dememiş Dante. Okay ve Yaman da “Sözlerin İzleri”ne girizgâh yaptıklarında devrimci duruşlarını belirlerler:
“İster sanat için, ister haber için çekelim; fotoğrafı “taraflı” çekeriz. Şiiri “taraflı” yazarız. Bu edimi o güne kadar biriktirdiklerimizle yaparız. Tarafsızlığın da “taraf” yani statükoculuk olduğu ortamda, deklanşöre basarken, imgeleri ak kâğıda dökerken elbette birikimlerimiz –vicdanımız- dünya görüşümüz devreye girer. Zira biliyoruz ki: Sanatçı güzelliğin peşinden koşarken ayağına acı taşları takılır, eğilip alırsa eli, almazsa vicdanı kanar.” Evet, sanatçılar taraflarını olması gerektiği gibi “Başka bir Dünyanın” da mümkün olduğunu göstermeden yana kullanmışlardır.
Gene yakın yıllarda yitirdiğimiz Şair Ahmet Ada’dan alıntı yaparlar:
“Şair-Yazar, fotoğrafın onda gördüğü şeyleri sözcelendirir, imgelere dönüştürerek ses ve anlam olarak yeniden üretir.” Yazarlar, Ada’nın belirlemesinin tersinden de ele alınabileceğini savlayarak şöyle eklemede bulunurlar: “Fotoğrafçı, metnin onda çağrıştırdığı imgeyi deklanşöre basarak çoğaltabilir. İşte biz de kalem ve fotoğraf makinesi ittifakını bu sancılarla kurduk. Seyirci kalmak ile taraf olmak arasındaki ikilemde “taraflılığı” seçtik.”
Metne daldığımda fotoğrafta kaybolduğumu hissettim. Böylesi eserlere ihtiyaç var. Bu kitabın “Fikir Annesi” olan sanatçı Tülin Şahin Okay’ın hazırlamış olduğu kapak ve sayfa tasarımları da gayet başarılı ve değer katıcıdır. Klaros Yayınları’ndan kuşe kâğıda basılı bu verimin görsel ve sözsel derinliği oldukça çarpıcıdır.
“Sözlerin İzleri” insana dair hiçbir şeyin yabancısı olmayan iki özge canın/sanatçının yaratıcılıklarını kolektive ederek kotardıkları imgesel ve görsel şölen vaat etmektedir.
İnsandan, canlılardan, doğadan ve emekten yana taraf olanların sanatsal ve edebi verimlerini toplumsallaştırmasına her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Böylesi ortak bir esere imza atmaları takdire şayandır.
Sanat ve edebiyat disiplinlerinde ustalaşmış iki yazar/sanatçı ortaya koydukları çalışma hakkında, “Ama biliyoruz ki her eser yarım kalır. Sizlerin tamamlaması dileğiyle” diye not düşerler. Kuşkusuz içine atıldığımız dipsiz kuyuda biz içeridekilerin böylesi güzel çalışmaları gerçekleştirmesi imkansızlaşmıştır. Dışarıdaki canların bu tarzdaki verimleri çoğaltması temennisinde bulunurken naçizane bir öneride bulunacağım:
Adil Okay da çok yönlü sanatçı ve fotoğrafla hemhal yazarlardandır. Keza Özcan Yaman da söze değer katmış yazar kimliğinin sahibidir. Bu çalışmanın ikinci etabı için, fotoğraflar Okay’dan metinler de Yaman’dan olmasını öneririm.
Biz kuşatılmış karanlık mekanlarda olanların böylesi kitaplara ihtiyacı var. Zaten kitap dışında da başka seçeneğimiz yok. Komünal ruhla yapacakları ikinci etap çalışmadan bizleri mahrum bırakmamaları dilekleriyle her iki sanatçı ve yazarı selamlarım.
“… Ömrümüzün kaç bin gününü adadığımız halde pişman değiliz yaptıklarımızdan” diyen Adil Okay, imlesin son sözü:
“Son köprüdeyim şimdi/dönüşü olmayan bir su başı/dolu dolu yaşadım/tüm köprülerin altını.”
Kitabın Adı: Sözlerin İzleri
Yazar: Adil Okay-Özcan Yaman
Klaros Yayınları, 1. Baskı, Haziran 2023
Ayhan KAVAK
2 Nolu T Tipi Hapishanesi C-20
Tarsus/MERSİN
- 47 gösterim