İHD'nin 37. kuruluş yıl dönümü: "İnsan, haklarıyla insandır"

17 Temmuz 1986'da kurulan İnsan Hakları Derneği (İHD), 37. kuruluş yıl dönümünü 6 Şubat depremlerinde hayatını kaybeden insan hakları savunucularına adadı.

İHD, 37 yıl önce bugün (17 Temmuz) 98 insan hakları savunucusunun ortak imzasıyla kuruldu.

İHD İstanbul Şubesi, derneğin 37. kuruluş yıl dönümü vesilesiyle Sultanahmet Meydanı'nda açıklama yaptı.

"İnsan, haklarıyla insandır" pankartının açıldığı eylemde, "Düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engeller kaldırılsın", "Çocuk tutukluluğuna hayır", "Irkçılık ve ayrımcılık insanlık suçudur", "İnsanlık onuru işkenceyi yenecek", "Kadına yönelik şiddete hayır", "Barış hemen şimdi", "Tecrit işkencesine son", "Kayıplarımızı istiyoruz, adalet istiyoruz" yazılı dövizler taşındı.

İHD İstanbul Şube Başkanı Av. Gülseren Yoleri tarafından okunan açıklamada, kurulduğu tarihten itibaren derneğin, "resmi ideolojiye ve resmi politikaya karşı mücadele etmeyi kendisine görev bildiği" belirtildi.

"İHD düşüncelerini korkusuzca dile getirdi"

Av. Yoleri şunları söyledi:

"İHD, Türkiye'de yerleşik resmi ideolojinin kırmızı çizgilerini oluşturan Kürt Sorunu, Ermeni Soykırımı, Kıbrıs'taki askeri varlık gibi konularda birçok kesimden farklı olan düşüncelerini korkusuzca dile getirdi ve dile getirmeye devam ediyor.

İHD, aynı zamanda 12 Eylül askeri darbesi sonrası kurulan ilk sivil toplum örgütüdür. Bu yönüyle de demokratikleşme ve sivilleşme açısından önemli bir yere sahiptir.

İHD'nin kurulduğu yıllarda, askeri darbenin, tüm insan haklarını ihlal eden politikaları gündemdeydi. İşkence, idam, kayıplar, cezaevinde mahpuslara yapılan işkenceler... İşte İHD, tüm bu ağır ihlallere karşı mücadeleyi etmeyi, kendi amacı olarak kabul etti."

"Başlıca sorun ifade özgürlüğü"

"Türkiye Cumhuriyeti devleti ne kendi iç hukukunu ne de altına imza attığı uluslararası sözleşmeleri uyguluyor" diyen Av. Yoleri, İHD'nin kuruluşundan bugüne kadar en önemli sorunların başında ifade özgürlüğünün geldiğini belirterek şöyle konuştu:

"Çünkü her şeyden önce konuşmak ve derdimizi birbirimize anlatmak zorundayız. Ancak Türkiye'de yerleşik resmi ideoloji koyduğu sınırlar dışında konuşulmasına, yazı yazılmasına izin vermiyor.

Bu nedenle birçok insan, yazdıkları yazılar, siyasi görüşleri, attıkları tweetler nedeniyle ya cezaevindeler ya da cezaevine girme tehlikesi ile karşı karşıyalar ya da adli kontrol hükümleri altında yaşamlarına devam ediyorlar."

"Kürt Sorunu'nda çözümsüzlük"

Av. Yoleri, bugüne kadar Kürt Sorunu'nun geldiği noktayı 'çözümsüzlük' olarak niteledi, "İHD, insan hakları ihlallerinin en başında Kürt Sorunu'nun geldiğini sürekli dile getiriyor ve bu konunun çözümüne ilişkin önerilerde bulunuyor. Türkiye'nin Kürt Sorunu'nu kabul edip çözecek yeni bir barış sürecine ve toplumsal barışa ihtiyacı bulunmaktadır" dedi.

"Yeni ve demokratik bir Anayasa ihtiyacı"

Av. Yoleri ayrıca, başta Alevilerin eşit yurttaşlık hakkı talepleri olmak üzere ötekileştirilen tüm toplum kesimlerinin insan hakları taleplerini kabul edecek yeni bir siyasi iradeye ihtiyaç olduğunu vurguladı:

"Türkiye'nin gerçek bir çatışma çözümü ile birlikte yeni ve demokratik bir Anayasa'ya ihtiyacı bulunmaktadır.

Yeni ve demokratik Anayasa yapılmadığı sürece 1980 askeri darbesini yapan generaller tarafından yapılmış 1982 Anayasası üzerinde yapılacak değişikliklerin çözüm getirmesi mümkün değildir."

"Yargının geldiği nokta sorunlu"

Birçok HDP'li milletvekilinin siyasi görüşleri, Kürt gazetecilerin de yazdıkları nedeniyle cezaevinde olduğunu hatırlatan Av. Yoleri, 14 ve 28 Mayıs seçimlerinin ardından artan hak ihlallerine tanık olduklarını belirterek şunları kaydetti:

"İHD olarak bu konuda gözlemler yaptık ve raporlar hazırladık. Seçimlerin en çarpıcı sonuçlarından biri Türkiye İşçi Partisi'nden Hatay milletvekili seçilen Can Atalay'ın milletvekili hakkını kazanmış olmasına rağmen cezaevinden tahliye edilmemesi oldu.

Maalesef ki yargının geldiği nokta sorunlu. Yargıçların bile kendilerini özgür hissetmedikleri bir hukuk ikliminde yaşıyoruz.

Gerçekten hukuk sisteminin tek bir merkeze bağlı olması Türkiye'nin hem yazılı iç hukuku hem de altına imza attığı uluslararası sözleşmeler bakımından çok ciddi bir sorun yaratıyor. Son derece büyük hak ihlallerinin olduğu alan olarak görünüyor hukuk alanı.

Hukuk alanında yaşanan büyük haksızlıklara dair somut örnekler vermek gerekirse, Gezi Parkı davasında akıl almaz bir kararla büyük cezalara maruz bırakılan Osman Kavala ve tüm Gezi Parkı davası mahpusları ile kısa bir süre önce kendi yayınında yaptığı konuşma nedeniyle tutuklanan Tele 1 Televizyonu Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ'dan söz edilebilir."

Av. Yoleri konuşmasında ayrıca, cezaevlerinde bulunan hasta mahpusların durumuna, kadınlara ve LGBTİ+'lara yönelik şiddete, İstanbul Sözleşmesi'nin kaldırılması başta olmak üzere kadın düşmanı politikalara, Anayasa Mahkemesi kararına rağmen Cumartesi Anneleri'ne yönelik saldırılara, çocuk işçiliğine, mülteci düşmanı politikalar ile ekolojik yıkım ve rant odaklı kentleşme politikalarına dikkat çekti.

"Onları hiçbir zaman unutmayacağız"

"6 Şubat 2023'te tüm coğrafyayı derinden etkileyen büyük bir acıyı, büyük bir felaketi yaşadık hep birlikte" diyen Av. Yoleri, İHD'nin 37. kuruluş yıl dönümünü depremde hayatını kaybeden insan hakları savunucularına adadıklarını kaydetti:

"Diyarbakır'dan Melike Alp, Antep'ten Hüseyin İnan, Maraş'tan Ali Kaya, Salman Savranlı, Mehmet Ok, Mustafa Torun Adıyaman'dan Sinan Serkan Arslan, Medine Taştan ve oğlu Ali Adar Taştan, Hatay'dan Hatice Can ve Mithat Can, İskenderun'dan Rafi Sümbültepe, Şeyhmus Günay, Mehmet Karlıdağ ve İzzettin Özgüç olmak üzere 14 üyemiz ve yöneticimiz yaşamlarını yitirdiler. Onları hiçbir zaman unutmayacağız."

(VC)

Kaynak: bianet.org