“Politik tutsaklar (c)ezaevlerindeki keyfiyetten / eziyetten yıllardır çekiyorlar. İçlerinden binden fazlası hapishane koşullarından dolayı hastalandı. Her ay tahliye edilmeden ölenler oluyor. Ne yazık ki dışarıya tabutla çıkıyorlar. Ve “demokratikleştik” v.s. diyenler de bu dramı seyrediyor. Biz ise bıkmadan, usanmadan bizim için - sizin için, daha adil bir dünya ütopyasıyla zindana düşen ve içeride sağlığı bozulan bu insanların seslerini duyurmaya çalışıyoruz.”
***
HASTA TUTSAKLAR İÇİN NE YAPILABİLİR *
15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen “Olağanüstü hal” sürecinde hapishanelerde başlayan keyfi uygulamalar, OHAL’in kalkmasından sonra da devam etti, birçok hak gaspı kalıcı hale geldi. Arkasından patlayan ve tüm dünyayı sarsan pandeminin hapishanelere “sıkıyönetim” olarak yansımasından en çok hasta mahpuslar etkilendi. Son olarak da İnfaz yakmalar gündeme geldi. 20-30 yıl yattıktan sonra tahliye günü gelen tutsakların “iyi halli“ değil diye infazları yanıyor. Buna karar veren de mahkemeler değil. Bu karar birkaç memurun inisiyatifine bırakılmış.
Hasta tutsaklar ve hak ihlalleri konusunda İnsan Hakları Örgütleri yıllardır düzenli olarak “hak ihlalleri” raporları yayınlıyor, siyasi iktidara “hapishanelerde zulmün son bulması” için çağrı yapıyorlar. Bize (Görülmüştür Kolektifi’ne) gelen tutsak mektupları da birer rapor sayılıyor. Bu mektupları web sitemizde (www.gorulmustur.org) yayınlayıp kamuoyu oluşturmaya çalışıyoruz. Ancak son yıllarda bu çağrılara yanıt tecridin ve hak ihlallerinin arttırılması oldu. Hasta tutsakların koşulları daha da zorlaştı. Örneğin Yıllardır mektuplaştığım mahpuslardan sürgündaşım Mehmet Gök geçen yıl hapishanede kalp krizinden hayatını kaybetti. Bu yıl da yine mektup arkadaşım Aysel Koç’u kaybettik. Aysel henüz çok gençti. Hapishanede katı izolasyon nedeniyle intihar ettiği söylendi. Ve ne yazık ki Mehmet ve Aysel ilk değildi, son da olmadı, kayıplar devam ediyor.
Yıllardan beri bu konuda yazıyorum. Yazıyoruz. Ama ülkenin başındaki ceberut hükümetler ve izansız- insafsız Adalet Bakanları kör sağır ve dilsizleri oynuyor. Raporlara göre Adalet Bakanlığı hasta mahpusların serbest bırakılması için yapılan başvuruların yalnızca %9,5’ine olumlu yanıt vermiştir. Bürokrasinin ruhsuz duvarları devletin “ölsünler” politikasıyla birleşince ölümler kaçınılmaz olmuştur.
10 yıl önce, dönemin Adalet Bakanı’na yazdığım açık mektup şöyle bitiyordu: “Siz hiç cezaevlerinde araştırma yaptınız mı? Örneğin İHD’nin, TİHV’nın, ÇHD’nin, TTB’nin raporlarını okuyor musunuz? Sizi ziyarete gelen ve cezaevlerindeki insanlık dışı uygulamaları anlatan, yönetmeliğe uymadığınızı belgelerle kanıtlayan bu örgüt temsilcilerini dinleyip, ‘haklısınız’ demekten başka ne yaptınız? Mahpusların mektuplarına yer veren gazete ve dergileri okuyor musunuz? (…) Okuduysanız bunların dolaylı sorumlusu olarak hiç hicap duymuyor musunuz.”
Bu mektubu yazalı - yayınlayalı 10 yıl oldu. Ve ne eski ne yeni adalet bakanları bu konuda ciddi bir adım atmadı.
Aradan geçen süre içinde “AB Müktesebatı ve Demokratikleşme paketleri”, Türkiye’deki insan hak ihlallerini –kimilerine göre- sözüm ona yok etmişti. Bunların palavradan ibaret olduğunu başta hasta tutsaklara reva görülen uygulamalardan, hapishanelerde akıl almaz keyfi cezalardan, tecrit içinde tecritten anlayabiliriz. Yurtsever, Sol, Sosyalist tutsaklar (c)ezaevlerindeki keyfiyetten / eziyetten yıllardır çekiyorlar. İçlerinden binden fazlası hapishane koşullarından dolayı hastalandı. Her ay tahliye edilmeden ölen oluyor. Ne yazık ki dışarıya tabutla çıkıyorlar. Ve “demokratikleştik” v.s. diyenler ile “suya sabuna karışmayan”lar bu dramı seyrediyor. Biz ise bıkmadan, usanmadan bizim için - sizin için, daha adil bir dünya ütopyasıyla zindana düşen ve içeride sağlığı bozulan bu insanların seslerini duyurmaya çalışıyoruz.
O zor koşullarda yaşam savaşı veren, baş eğmeyen hasta tutsakların bana yazdıkları mektuplardan birkaç bölüm paylaşıyorum:
Hasta tutsak Zeliha Bulut’un mektubundan
“(…) Sevgili Adil, Son çıkan yasa kapsamında hasta tutsaklar listesinde olduğumdan numuneye sağlık raporu için birçok bölümün kuruluna çıkarılmak için gidişlerim oldu. Resmen burnumuzdan getirmek için her şeyi yaptılar. Sabah buradan çıktık. 9’da oradaydık, 4’de kadar ringde bekletildim. 7 saat boyunca ring aracında ve asker kelepçeyi açmadı. (…) Adil, burada acil sağlık sorunu olan arkadaşlar karantinaya gitmeyi kabul ederse sevk yapıyorlar. 15 gün (hastane sonrası) koğuşa gidebiliyorlar. Mesude Pehlivanoğlu gitmiş, yeniden gidecekmiş, tüberkülozu vardı. Kanser hastalığından tedavi görüyordu.”
Zeliha BULUT. Kadın Kapalı Hapishanesi . Gebze/Kocaeli
Kanser Hastası olan şair Erol Zavar anlatmış:
“Son ameliyatımı Haziran da oldum. Yani mesane kanserinde iyiye gidiş devam ediyor. Son zamanlarda bel ve kasıklarda geçmeyen şiddetli ağrılar var. Beyin cerrahi hekimi, kanserin kemiklere sıçrama olasılığı olduğunu, bunu kontrol etmek gerektiğini söyledi. Ben sağlık raporu için hastaneye gidip geliyorum. Hapiste kalabilir miyim, kalamaz mıyım onu değerlendiriyorlar. Kalabilir raporu çıkıyor hep, bundan da öyle çıkar. Zaten felçli hastaları bile "hapishaneden çıkamaz toplum için tehlikeli" diye bırakmayan olağanüstü "adil" bir yargıya sahip bir ülkedeyiz.”
Erol Zavar. F Tipi Hapishane. Bolu
Bir bacağı protez olan Kamil Turanlıoğlu yazmış:
“Sevgili hocam merhaba, (…) Benim, sol bacağım diz altından kesik, protez kullanıyorum. Wernice Korsakof, uzun süreli açlığa bağlı olarak organik beyin sendromu, denge sorunu, uyku apnesi, kan dolaşımı problemleri, eklemlerde şişme, böbreklerde iltihap oluşumu, karaciğerde büyüme vb. vb. rahatsızlıklarım mevcut. (…) Daha önce “disiplin kurulu”nun hakkımda vermiş olduğu “anma yapmak, slogan atmak” gerekçesiyle 12 günlük hücre cezasını onaylanmış. Ben yaşadığım protez sorunundan dolayı hapishane idarisi hakkında suç duyurusunda bulunup, savcılıkça bu uygulamanın sonlandırılması istedim. Ben suç duyurusunda bulununca tamamen intikamcı bir mantıkla hücre cezası işleme konuldu. O kadar hırsla hareket etmişlerdi ki benim hasta bir tutsak olduğumu unutmuşlar. Gelip, “hazırlan hücre cezası için seni alacağız” dediler. Ben de “beni bu halde tek bacakla nereye, nasıl alacaksınız?” deyince aldığım cevap “dur ben bir sorup geleyim” oldu. (…) Bu da nasıl bir ruh haliyle konuya yaklaştıklarının bir göstergesidir.”
Kamil Turanlıoğlu. F Tipi hapishane. Tekirdağ
Hasta tutsak Resul Kocatürk de hastaneye götürülüş koşullarını yazmış:
“Hastanede kalıp kalmayacağım netleşinceye kadar Metris T Tipi Hapishanesi’nin hücrelerine katlanacağız maalesef. Eğer, ilgili doktor kalmamı gerekli görmezse, birlikte geri döneceğiz. Aksi durumda, onlar mavi ring aracının hücresinde, kamera tacizi altında kelepçeli işkence yolculuğuna çıkacaklar. (…) Nihayet öğlen saatlerinde hücrelerden çıkarıldık ve bileklerimize kelepçe vurularak ringin kör hücresine kapatıldık. Nihayet, bir saatten fazla süren yolculuğun ardından Bakırköy Hastanesi Hasta Kabul Servisi önüne gelebildik. Çevrede koca koca ağaçların gölgelik yerleri varken aracı yaz sıcağında güneşin altına park ettiler.
Resul Kocatürk. F-Tipi Hapishane. Kırıkkale
“Korona Günlerinde Mahpusluk” adlı son hazırladığım kitaba katkı sunan Soydan Akay’ın hastane günlüğünden bir bölüm paylaşıyorum:
“Varyanta uzandığımda (sanırım sedye gibi olana varyant deniyor) esmer ve iyi yürekli teknisyen kadın "Sen ne yaptın ki 28 yıldır hapissin?" dedi şaşkınlıkla. "Siyasiyim" dedim. "Siyasi he... Yirmi sekiz yıl? Bir ömür..." keşke söylemeseydim. Şaşırdı ve üzüldü. Özür dilemeliydim. Benim için yirmi sekiz yıl belki de bir gündü, ama dopdolu BİR GÜN... bunu anlatamazdım. Sana gerçeği söylediğim için bağışla güzel insan. Aslında sen haklısın. Sanırım biz "normal" değiliz. Bizimkisi özgürlük deliliği.
Soydan AKAY. 1 No’lu L tipi hapishane. Silivri - İstanbul
Örnekler çoğaltılabilir. Fatma Tokmak’tan, Abdullah Kalay’a kadar acil olarak tahliye edilmesi gereken hasta tutsakların hiç biri yukarıda mektuplarından alıntı yaptığım hasta tutsaklardan daha iyi durumda değil.
Peki hasta tutsaklar için neler yapılabilir.
Ülkenin başındaki ceberut hükümetin kara propagandası ve yandaş medyanın yarattığı sanal alem, halkın büyük çoğunluğunu da Adalet Bakanları gibi kör –sağır -dilsiz eylemiş. Ama bizim ödevimiz bıkmadan, usanmadan bu insanların seslerini duyurmaya çalışmaktır. Sesimizi bu insanların sesine katmaktır. İlk yapılacak iş tüm hasta tutsakların “devlet” şemsiyesi altında görev icra etmeye çalışan kurumlardan (ATK) değil, bağımsız hastanelerden-kurumlardan alacakları raporla tahliye edilmelerini sağlamaktır.
İkinci adım da yasal düzenleme olmalıdır. Evrensel hukuk ve normlar ülkemize taşınmalıdır. Aksi takdirde -var olan hasta tutsaklar çıksa bile- bu hapishaneler yeniden hastalık ve ölüm üretecektir.
Adil Okay
Korona Günlerinde Mahpusluk, Hazırlayan: Adil Okay, Ütopya yayınevi, Ankara, 2020.
*Politikart
s.298
- 14 gösterim