“İçeriden Dışarı - Dışarıdan İçeri Fotoğraf Köprüsü” ve "Düşler Tutsak Edilemez" hem bir sosyal proje, hem de iki sanat disiplininin demir parmaklıkları aşarak birleşmesi ve yeni bir “imge”ye dönüşmesidir.
Fotoğraf okumalarında imajla metnin bire bir örtüşmesini aramak boşunadır. Ahmet Ada’nın dediği gibi, “Şair – Yazar, fotoğrafın onda uyandırdığı imgeyi sözcüklerle kurar. Fotoğrafın onda esinlediği, onda gördüğü şeyleri sözcelendirir, imgelere dönüştürerek ses ve anlam olarak yeniden üretir.”
İşte “Görülmüştür Ekibi ile redfotoğraf grubu”nun içeriden dışarı- dışarıdan içeri kurduğu “Fotoğraf Köprüsü”, “görsellik ve duyarlılık bakımından iç içe geçerek kaynaşan, bu kaynayıştan doğan şiir – metin ve fotoğraf birlikteliğinin hazzını yaşatıyor.“
Sanat eserlerinin “biricikliği” söz konusudur deriz. Bu sergide “biricik” olan sadece imge değil, bu çalışmanın “ilk” olmasıdır. Elbette daha önce de “Fotoğraf”, diğer sanat disiplinleriyle buluşmuş ve yeni imgelere bürünmüştür. Ama fotoğrafların, demir parmaklıkların arasına zorlukla sızıp, sözcüklerle – mısralarla buluşması eylemi, “imgeyi yeniden üretimi”, ilktir. Üstelik fotoğraflarla sadece tek bir hapishaneye “izinle” girilmemiş, tam 26 hapishaneye –yüzden fazla tutsağa- engellere rağmen ulaşılmıştır. Sesimizi duyan tutsaklardan 55’i “fotoğraflarımıza” okuma yapmış, sesimize ses vermişlerdir.
Yazar – fotoğrafçı Özcan Yaman’ın ifadesiyle: “Düşünen insan nerede olursa olsun “özgürdür” Maddi hayatlarının kısıtlanması onların soyut düşünme yetilerini yok edememişse hala umut var demektir… (…) Fotoğraf okumak, bu anlamda soyutlama yapmanın yaratıcı olmanın ve görmenin adı olur. Bizler fotoğraf makinesine dokunamasalar da, fotoğraf çekemeseler de anlam üretmeyi bilinç düzeyine çıkaran tutsaklara ancak şükranlarımızı sunabiliriz “
Yaman’ın da yukarıda ifade ettiği gibi, “Özgürlük” ve “Hapishane Edebiyatı” kavramları tartışmalıdır. Zira biz zindandaki tutsaklardan hep ve sadece “içeriyi” anlatmalarını bekleriz. Ya da içeriden bir gözle “dışarının” anlatılmasını. Oysa politik tutsaklar anı bohçalarını asıl olarak dışarıda doldurmuşlardır. Bu anlamda “dışarıyı” da “içeri” gibi anlatacak birikimleri vardır. Ama bu birikimi, estetiği ihmal etmeden, sanatın- edebiyatın olmazsa olmaz kurallarıyla işleyip ak kâğıda aktarmak çetrefilli iştir. Sanatçı yoğunlaşmak için kimi zaman kalabalıklara karışmak kimi zaman da yalnız kalmak ister. Bu bir lüks değil, üretim daha iyi üretim için zorunluluktur. Ama zindandaki yazar - şair dilediği zaman yalnız kalamaz veya kalabalıklara karışıp, dilediği gibi gözlem yapamaz. Bu açığını ancak düş gücüyle ve anı bohçasına başvurarak kapatır. Ve okuyarak.
Zindanda, o betimlemesi zor koşullarda üretmek ve “sanat” yapmak ise ayrıca takdiri hak eder. Zindan koşullarına direnmiş ve o koşullarda üretebilmiş tutsakların sayısı da bu sergide göreceğiniz gibi az değildir.
Adil Okay
- 2 gösterim