24.10.2015
BASINA VE KAMUOYUNA
Dünyanın yeraltı-yerüstü doğal zenginliklerine el koyan egemen güçler, sosyal-siyasal-ekonomik olarak güçsüzleştirilen mazlum halkları zapturapt altına almayı hedefler. Uyguladığı yöntemlerin en başında yok etme, öldürme politikaları gelir. Yaşına, cinsiyetine bakılmaksızın birkaç aylık bebekten, 60-70 yaşındaki insanlar birer birer, onar onar, yüzer yüzer ...öldürülür. KATLEDİLİR! ''Ben avukat olacağım'' diyen minicik yüreğin, barışın hiç de kolay olmayacağını fark edip savaş kararlarının alındığı 'Merkez'den barışı çıkartıp almaya giden aydınlık gülüşlü geleceğimizin sahiplerini katletmek onlar için çok basittir.
İktidar sahipleri çıkarları için her türlü yöntemi uygularken, dil, din, ırk, mezhep ve cinsiyet ayrımı yapmadan yoksul, emekçi, masum ve mazlum insanları yok etmeye çalışırken hapishaneleri de unutmadan ve buna paralel bir siyaset izlemektedir. 'Sözde' idam cezası kaldırılırken uygulamaya konulan ceza yasaları o kadar ağırlaştırılmıştır ki; artık herhangi bir nedenle muhalefet edenler hapse atılıp adeta sağ çıkarmama siyaseti hayata geçer.
Çocukların kapatıldığı hapishaneler dolup taşıyor. 80 yaşını aşmış bakıma-hizmete muhtaç, yatağa bağımlı ya da ayakta duramayacak derecede ağır hastalıkları olan mahpuslar, randevularını sürekli ekerek ölümün sabrını zorlayan kanser hastası yüzlerce siyasi mahpusun sağlık ve tedavi hakkı engelleniyor. İçerdeki insanın başta yaşam hakkı olmak üzere her türlü insan hak ve özgürlüğü sağlaması gereken devlet, hastaneye gidip gelen hasta mahpuslara uyguladığı kelepçe ve yetmedi çift kelepçe dayatması, sürekli ve düzenli tedavi olanağını ortadan kaldırmaktadır. Siyasi mahpuslar, böylesi onur kırıcı ve insanlık dışı davranış ve uygulamalara maruz kalmaktansa hastaneye gitmemekte ve böylelikle bir nevi ölümü tercih etmektedirler.
Atilla Coşkun, 28 yıllık yaşamının neredeyse son on yılını gözaltılar, tutuklanmalar ve hapishaneye girip çıkarak geçirirken aynı zamanda beyninde sürekli büyümekte olan tümörün hayatını karartmasına karşı yaşam mücadelesi vermektedir.
Atilla Coşkun, 2007 yılında, tutuklanmadan bir süre önce, hafif bir trafik kazası olayı yaşar. Araba vücudunun alt bölümüne hafif çarpmasına karşın, hastaneye götüren sürücü her ihtimale karşı bir de beyinden tomografi çekilmesini ister. Filmi inceleyen doktor, beyninde siyah bir kitlenin bulunduğunu belirtir. Bunun üzerine ailesi İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Üniversitesi Hastanesi'ne götürür Atilla Coşkun'a. Çekilen MR'da kistin küçük olduğu ve kısa süre içinde alınması gerektiğini belirtilir. Tedaviye başlamadan, gözaltına alınır ve tutuklanarak önce Tekirdağ sonra Edirne Hapishanesi'ne götürülür. Şiddetli baş ağrısı şikayetleri başlar, birkaç kez Trakya Üniversitesi Hastanesi'ne götürülür. Uzun süre ağrı kesicilerle geçiştirilir. Yaklaşık iki yıl sonra hapisten çıkar ve bir süre sonra tekrar gözaltına alınıp tutuklanır. Beyindeki kitlenin büyümeye devam etmesi neticesiyle sol gözü gittikçe içeri doğru çöker ve görme oranı azalır. Trakya Üniversitesi'ne götürülür doktor, beynindeki kistin sağ tarafta beynin orta tabakasında bulunduğunu bu nedenle ilk önce sol gözü tahrip ettiğini belirtmiştir.
Atilla Coşkun'un, uzun süredir devam eden hastalığına rağmen ciddi bir tedavi uygulanmamıştır. İlaçla küçülme veya büyümesine engel olma ihtimali olduğu halde hapishane koşullarında olanaksız kılınmıştır. Metris Hapishanesi’nde bulunduğu zaman ( 2013) dayanılmaz ağrıları için ağrı kesicinin yanında antidepresan ilaçları verilerek sürekli tedavi ve ameliyatı ertelenmiştir.
Şuan Düzce T Tipi Hapishanesi'nde tek kişilik odada tutuluyor. Beynindeki tümör sürekli büyüyor, sol gözünün içeriye doğru sürekli kayması nedeniyle görme oranı sadece %1. Sağ gözü de risk altında. Ameliyat olursa da %90 felç ya da ölüm riski olması nedeniyle hapishane koşullarında yapılacak böyle bir ameliyatın güvenilirliği konusunda çok ciddi kaygıları var ailesinin. Her hastaneye gidişlerinde asker veya doktorla bir şekilde tartışma yaşadığını belirten abisi, 1 Haziran 2015 de Atilla Coşkun'la birlikte götürülen beş siyasi mahpus, tacize varan arama uygulamasına karşı çıktıkları için onlarca asker coplarla saldırmıştır.
Böylesi ciddi ve riskli sağlık sorunları olan hasta mahpusların hepsinin serbest bırakılmasını, onların aileleri ve yakınlarının yanında daha güvenli ve sağlıklı tedavi edileceklerini belirtmektedir.
Biz insan hakları savunucuları da diyoruz ki, siyasi mahpusların hastalık durumları pazarlık konusu olamaz.
Onların düşünce ve inançları üzerinden uygulanan tecrit politikasına son verilsin.
Hasta Mahpuslar Yalnız Değildir! İçerde, Dışarda Tecrit İşkencesine Son!
HASTA MAHPUSLAR SERBEST BIRAKILSIN!
ATİLLA COŞKUN SERBEST BIRAKILSIN!
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ İSTANBUL ŞUBESİ
HAPİSHANE KOMİSYONU
Fotoğraflar: Ömür Eğribel
- 10 gösterim