27.03.2016
"Bu tıpkı okyanuslarda yaşayan bir balinanın esir alınarak bir veya üç kişilik bir akvaryuma atılması gibidir. Tutsak balina doğasından koparılmıştır, tutsak insan doğasından koparılmıştır. Tutsak balinanın suçu, zalim insana yakalanmış olmasıdır. Devrimci tutsağın suçu, devrimci olmasıdır."
*********
Devrimci tutsaklar bulundukları hücreden her gün iki kez ”Tecrit İnsanlık Suçudur, Tecrite Son” diye slogan atarak hapisaneyi inletirler. Tabi bu sesler hapisane duvarlarını aşamamakta, dolayısıyla dışardaki, tecritin anlamını içeri girdiği günün ilk sabahında öğrenmektedir. Geçen her günün ardından tecrit, tutsak üzerinde ağırlığını biraz daha arttırır.
Tecrit, tutsağın devletin ”suç” olarak tanımladığı ideallerinden arınması için tasarlanmış psikolojik ağırlıklı bir işkence türüdür. Devletin kendisinin yıkımını sağlayacak veya onu demokratikleştime iddiası taşıyan potansiyel örgütlü gücü bireylere bölerek duvarlarla yalıtılmış bir mekanda parçalama, yıldırma, sindirme ve yoketme yöntemidir.
F Tipi olarak adlandırılan hapisanelerin hücreleri bir veya üç kişilik olarak tasarlanmış; klasik hapisanelerden ayrı olarak dışarıya ait hiç bir sesin, kokunun içeriye giremeyecek bir şekilde planlanmıştır. Nazım Hikmet’in ”Burası benden başka kaç kişinin evidir, bilmiyorum, onlar benden uzak ben onlardan” diyerek nitelidiği mekan tam olarak F Tipi Hapisaneleri’dir. Tutsaklar yalnızca dışarıdaki insanlardan değil, içerideki tutsaklardan da uzak ve habersizdir.
Demirden, plastikten ve betondan oluşan 7 adımlık bir hücrede bir veya üç kişilik bir yaşam insanlık dışıdır. Çünkü insan, toplumsal bir varlıktır. Çevresindeki insanlarla, doğayla kurduğu iletişimle, üretimi ve tüketimiyle, hareketliliğiyle insandır. Tecritte bunların bazıları tamamiyle yasaklanırken, bazılarına kısıtlılık getirir. Bu tıpkı okyanuslarda yaşayan bir balinanın esir alınarak bir veya üç kişilik bir akvaryuma atılması gibidir. Tutsak balina doğasından koparılmıştır, tutsak insan doğasından koparılmıştır. Tutsak balinanın suçu, zalim insana yakalanmış olmasıdır. Devrimci tutsağın suçu, devrimci olmasıdır.
Bir cezalandırma biçimi olarak ise tecrit, devlet zulmünün çıplaklığını gösterir. İçeriye adım atmadan hemen önce hapisane gardiyanın tutsağı onursuz aramaya tabi tutarken ”Burada devlet benim” demesi bunu gösterir. Tutsağın çıplak aranmasının anlamı ise bir güvenlik kaygısıyla değil burada ”düşüncelerinden arınacaksın”ın sembolik uygulamasıdır. Eğer tutsak çıplak aramaya direnirse gardiyanların işkencesine uğrar. Bunun anlamı ise ”düşüncelerinden arınmayı reddedersen fiziki işkenceye uğrayacaksın”dır.
Devrimci tutsak dışarıdayken tüm insanlık için adil, eşit ve özgür bir dünya isterken tutuklanarak kendisini daha adaletsiz ve tutsak bir mekan içinde, sürekli bir gözetim ve kontrol altında tutulan bir halde bulmuştur.
Tecrit, başka bir ifadeyle sessiz ölüm, tutsağın günden güne ruhen öldürülmesini amaçlar. Devrimciliğindeki kararlılığı, inancı, cesareti kırılması amaçlanır. Hapisaneye girmeden veya girdikten sonra başgösteren bir hastalık var ise tedavisi engellenmek veya geciktirilmek istenir, eğer tutsak inançlarında kararlılık gösteriyorsa. Zira F Tipleri fizyolojik ve psikolojik hastalıklar üreten bir mekandır.
İçeride tutsağı motive edecek, inançlarını koruyacak her şey yasaklanmıştır. Slogan atmak, türkü söylemek, siyasi anma ve kutlama yapmak fiilen yasaktır. Yasak çiğnendiği sürece tecriti daha da ağırlaştırmak adına mektup ve görüş cezasına çarptırılır. Böylelikle tutsağın soyut olarak da olsa dışarıyla tüm bağı koparılır.
Bir tecrit mekanı olarak hücre ise irade savaşının en yoğun yaşandığı mekandır. Tam olarak devrimci irade ile devlet iradesi karşı karşıyadır. Tecritin etkisini kırmanın ve inancını korumanın tek yolu direnmek ve üretmektir. F Tipi Hapisanelerin kapanması için devrimci tutsaklar 7 yıl süren ölüm orucu direnişi yapmış, 122’si şehit düşmüş, tecrite ölümleri uğruna boyun eğmeyeceklerini ilan etmişlerdir.
Türkiye’de hapisane ve tecrit konusu yalnızca bilindik bir yazar veya akademisyen tutuklanınca gündemleşmektedir maalesef. Halbuki tecrit sadece bilindik yazarlara ve akademisyenlere değil muhalif olan herkese uygulanmaktadır.
Tecrit yalnızca içeridekinin değil, dışarıdakinin de dolaylı sorunudur. Bugün Türkiye’de muhalif olmanın adı devlete göre ”terörizm”le eşdeğerdir. Dışarıdaki bir insanın muhalif düşüncelerinden, yazılarından eylemlerinden dolayı içeriye girmesi her zaman ihtimaller dahilindedir. Siyasi tutsakların iddianameleri katıldıkları demokratik eylemlerle doludur. Dolayısıyla, nasıl ki dışarıdaki polis şiddeti devletin bir sindirme ve cezalandırma biçimiyse, tutsak etme de sindirme ve cezalandırma biçimidir.
Faşizm arttıkça direniş büyümekte, direniş büyüdükçe devletin korkusu büyümekte, devletin korkusu büyüdükçe hapisanelerdeki tutsak sayısı artmaktadır.
Ve tecrit can almaya devam etmektedir…
Baran Sarkisyan
Kaynakça: korkoro.net
- 18 gösterim