Kürkçüler Adana Hapishanesinden Deprem İzlenimleri

“Gece 04.00 gibi uyandım bir anda, kalkıp elimi yüzümü yıkayıp, bir bardak su içip tekrar yatağa uzandım birden sanki yer altından deniz dalgalanıyor gibi hareket etmeye başladı yatak, elbise dolabının kapısı açılıp-kapanırken çıkardığı ses vs. kapı kapalı 7 adımlık hücre, demirden yatağımın altına girdim, sırtım yerde depremi adeta içimde yaşadım.”

Engin BULUT. F Tipi Hapishane B-Tek-25. Kürkçüler/ ADANA

***

Merhaba Adil abi

Sevgi ve selamlarımı gönderiyorum. Sana ve Görülmüştür ailesine iyi olmanız dileklerimle. Ben de-bizler de iyiyiz, mahpusluğa devam ediyoruz kendimizden bir şey kaybetmeden…

            Malum birkaç kentin haritadan silindiği bir katliam-felaket yaşadık. Evet deprem değil, katliam-felaket diyorum. Çünkü resmen sistemin ürettiği bir katliam… Yine deprem doğal afet, fakat bunun felakete dönüşmesi ise tamamen politik; insan unsurunun eseridir. Deprem veya “kader” deyip geçiştirilemeyecek bir durumdur. Eminim ki sizler de bu felaketi yaşayan, bunca zaman geçmesine rağmen hala sayısız mağduriyetler yaşayan halkın yanında, onlar için bir şeyler yapabilme telaşındasınızdır. Halka yardım götürmek, dayanışmayı büyütmek çok önemli. Bu aynı zamanda devletin halk karşıtı olduğunu, ondan halka bir fayda gelmeyeceğinin de üstü örtük olarak kabul edilmesidir ki, geniş bir kesimin devlet dışı kurumlarla yardımlarını yapmada ısrarı ve devlet yetkililerinin buna tepkisi bunun ürünü. Fakat bu yardımdan öte halkın her yerde örgütlenmesini yaratmasına devrimciler öncülük etmeli. Yani bu tepki örgütlü güce dönüştürülmezse insanların vicdanlarını rahatlatmaktan öte gitmez. Halk ve devrimciler bu depremden dersler çıkarmalı. Bunlardan birisi ne kadar örgütsüz oldukları…

            Deprem vs. söz konusu olunca, genelde arkadaşlara, “ben antrenmanlıyım” diyorum. Aslında kendimi kandırıyorum, bunu da bu depremde daha iyi anladım. 92 Erzincan, 17 Ağustos İstanbul, Edirne F Tipindeyken, Kayseri 2 Nolu T Tipindeyken ve Anada F-Tipi, her yerde deprem yaşar oldum… Erzincan’da 12-13 yaşlarındaydım, depremde bahçeli küçük bir evimiz vardı, yani vardı dediysem kiralık bir ev, bir zarar görmedi, fakat deprem anında dışarıya çıktığımda karşımızdaki binanın çatı kiremitleri bizim kapının önündeydi. Birlikte okula gittiğim, sokakta top oynadığımız arkadaşların, aileleri yoktu artık… Sonra İstanbul, sabah arkadaşlarla çadır zeminine koymak için 2 kamyon paletle Düzce’ye yolculuk yaptık, elimizden geldiği kadar insanlara yardımcı olduk… Ve hapishane yaşamı başladı, depremi yaşadım Edirne F-Tipinde; Kayseri’ye sürgün edildim, buraya sürgün edilmeden 2 ay önce merkez Sarıoğlan İlçesi depremi yaşadım. Ve Adana’dayım yine deprem yaşadım, hala yaşıyor-sallanıyoruz…

            Gece 04.00 gibi uyandım bir anda, kalkıp elimi yüzümü yıkayıp, bir bardak su içip tekrar yatağa uzandım birden sanki yer altından deniz dalgalanıyor gibi hareket etmeye başladı yatak, elbise dolabının kapısı açılıp-kapanırken çıkardığı ses vs. kapı kapalı 7 adımlık hücre, demirden yatağımın altına girdim, sırtım yerde depremi adeta içimde yaşadım. Sonra yan tarafımdaki Cengizhan abiye seslendim, “iyiyim” dedi, “ben de iyiyim” cevabını verdim. Sonra televizyonda depremin nasıl bir felakete dönüştüğünü görünce de Erzincan’da yaşadıklarımız gözümün önünden bir film şeridi gibi geçti, fazla can kaybı olmaması için kendimi teselli ettim… Sabaha kadar sallandık, sabah sayımıyla benim kapım açıldı, havalandırmaya çıktım, yan tarafımdaki Cengizhan abi Ağırlaştırılmış olduğundan onun kapısı kapalıydı, öğleden sonra 14.00-15.00 arası bir saat açılıyor kapısı. Öğleden sonra :( evet hapishanede çaresiz kalmanın, bir şey yapamamanın ne olduğunu o öğleden sonra yaşadım-iliklerime kadar hissettim.

            Saat 13.20’ydi galiba, Cengizhan abinin camı önünde konuşuyor çay içiyorduk, benim açık olan havalandırma kapımın birden hareketlendiğini ileri geri hareket ettiğini gördüm, “abi deprem oluyor” dedim, “havalandırmanın ortasına doğru git” deyince Cengizhan abi, o 5-6 adımı düşmeden nasıl gittim anlayamadım, havalandırmanın ortasında yere çöktüm, zemin deniz dalgaları gibi dalgalanıyordu, işte o an camın önünde içerde olan Cengizhan abiyle göz göze geldiğimde, gözlerim yaşardı içimden ne olur bir şey olmasın diye sayıkladım durdum, kendimi o kadar çaresiz hissettim ki anlatması çok zor… Deprem durduktan sonra zillere basıp, “açın şu kapıları” desek de o kapılar kapalı kaldı, başka ne beklenirdi ki… Gece olan depremden daha etkili-şiddetli bir depremi hissettik, bunu konuşurken Cengizhan abi bana, “O 5-6 adımı nasıl attın haberin var mı?” diye sordu, “niye abi” dedim, “bir ara yüz üstü yere yapışacaksın zannettim” dedi, gülelim mi ağlayalım mı şaşırıp birbirimize bakıp durduk vs… Şimdilik hayattayız ilerde ne olur-ne olacak yaşayıp göreceğiz… Antrenmanlıyım demek, sadece kendimi teselli etmekten başka bir şey değil vesselam.

            Burası da Ortaçağ uygulamalarıyla, insanlık onuruna aykırı ağız araması dayatmasına devam ediyor; insan sağlığını riske atmaktan çekinmiyorlar ve seçimler yaklaştıkça başka tür-çeşit ortaçağ uygulamaları yaşayacağımız da kaçınılmaz gibi görünüyor…

            Ben artık müsaadenizi isteyeyim abi tekrardan Sevgi ve Selamlarımı gönderiyorum sana-aileye ve Görülmüştür Kolektifi ailesine…

Umutla-Sağlıcakla Kalın.

DEPREM DOĞAL AFET,

            FELAKETE DÖNÜŞMESİ İSE

TAMAMEN POLİTİK:

            İNSAN UNSURUNUN ESERİDİR…

 

Not: Bazı sıkıntı vs. nedenlerden dolayı gecikmeli gönderiyorum…

 

Engin BULUT

F Tipi Hapishane B-Tek-25

Kürkçüler/ ADANA