Elazığ T Tipi Hapishanesi'nde yaşanan işkenceyle ilgili ayrıntılı bilgileri paylaşan Av. Hüseyin Aygün, "Tutuklu kadınlar, kendilerine verilen bir kimlikle görüş yerine götürüldükleri için 63 gündür aile ve avukat görüşüne çıkmıyorlardı. Benimle konuşmayı kabul ettiler" dedi. Aygün, duyarlılık çağrısı yaptı.
Etkin Haber Ajansı / 17 Kasım 2017
ELAZIĞ - Avukat Hüseyin Aygün, Elazığ T Tipi Hapishanesi'ne yaptığı ziyaret sonrasında hapishanede yaşananları anlattı. Aygün, ilk önce 13 Kasım'da yaptığı ziyaret sonrasında "Elazığ T Tipi Hapishanesi Kadın Koğuşlarında neler oluyor?" paylaşımıyla tutsaklara işkence yapıldığını duyurmuş, ESP MYK üyesi İlke Başak Baydar'ın kan kustuğu bilgisini paylaşmıştı.
Aygün daha sonra yaptığı ziyaretin geniş bilgisini aktardı. Aygün, twitter hesabından yaptığı açıklamada "'Kimlik Dayatması' adını verdikleri sorun ile başlayan ve 63 gündür hapishanede uğradıkları uygulamaları protesto, dayak, taciz ve açlık grevi ile devam eden kadın tutuklular ile 13 Kasım 2017 günü görüştüm. Tutuklu kadınlar, kendilerine verilen bir kimlikle görüş yerine götürüldükleri için 63 gündür aile ve avukat görüşüne çıkmıyorlardı. Benimle konuşmayı kabul ettiler" dedi.
Tutsakların anlatımlarını paylaşan Aygün yaşananları aktardı:
"1) Üç koğuşta kalan onlarca kadın var, büyük bölümü tutuklu, çok az hükümlü var, kadınlar ESP, DHF, HDP gibi yasal kurum ve partilerden, ama bu kadınların basın açıklaması ve yürüyüş gibi tüm etkinlikleri bir örgüte bağlanmış durumda, MLKP, MKP ve PKK gibi.
2) Cezaevinde bir süredir 'kimlik taşıma' zorunluluğu getirilmiş. Bu kimliği taşımaya mecbur olmadıklarını ve yasal olmadığını söylediler, (temsilcileri geldiğinde bu kimliğini istemem üzerine bana gösterdi, adı-soyad, koğuş, tutuklu/hükümlü bölümleri olan, en üstte fotoğraf bulunan bir kimlikti bu, 'terörist' veya başka bir damgalayıcı ifade bulunmuyordu).
3) Kimlik reddedilince baskı ve saldırılar da yavaş yavaş başlamış. 1 ay evvel (Ekim ortaları) 'A Takımı' adlı ünlü grup hapishaneye gelmiş, iki kapıdan giren bu grup, 'Biz devletiz, size her şeyi yaparız' diyerek fiziki saldırıda bulunmuş, hakaret ve şiddet sonrası tüm mutfak eşyaları toplanan kadınların açlık grevinde olmayanları yoğurt kaplarında yemek alıyor, yemekler genellikle yerlere dökülüyor, çatal kaşıkları bile yok.
4) Bu hareket sonrası tüm kadınlar süresiz/dönüşümlü açlık grevine başlamış.
5) Saldırılar rutine binmiş, genellikle havalandırmaya çıkan kadınları saçlarından tutup sürükleme, belli gardiyanların kadınların cinsel bölgelerine tekme ve darp, cinsel bölgelere yönelik tacizleri olduğunu söylediler (Gardiyanların adları bende).
6) Havalandırmadan koğuşa darp ile atılmalar sırasında IŞİD'in Suruç'ta gerçekleştirdiği katliamda yaralanan İlke Başak Baydar adlı kadın kan kusmuş. Revire götürmemişler.
7) Saldırı, açlık grevi, tehdit ve tecrit derken hapishane savcısı görüşme isteklerini kabul etmiş, ancak görüşme sırasında odada gardiyanlar da varmış, onların müdahaleleri bu odada da sürmüş ve savcı çözüm bulamamış.
8) Bazı kadınlar 'havalandırma işgali nedeniyle' 3 gün hücre cezası almış.
9) Bir gece, 3 koğuşun elektrikleri aynı anda kesilmiş, itfaiye hortumuyla mazgallardan tazyikli suyla odalara müdahale edilmiş, saçlarından tutulan kadınların yüzlerine tazyikli su sıkılmış, bu işkencenin sonunda 'Süngerli Oda'ya atılanlar olmuş.
10) Açlık grevi sürüyor, 2 aydır revire çıkarılan yok, her kadına herhangi bir şey isterken askeri düzen varmış gibi 'tekmil vermesi' şartı da dayatılmış, mektup, telefon yasağı var, kınama cezası verilmiş, ortak etkinlik, sohbet vd. hakları da gasp edilmiş durumda.
11) Durumu TBMM İnsan Hakları Komisyonu ve özellikle Cezaevi Alt Komisyonu'na bildirdim, haftaya CHP'li bir heyetin gelme olasılığı yüksek.
12) Durum böyle arkadaşlar, bilinen bir söz var: 'Cezaevi varsa, orada kimin yattığı önemli değildir.' Sadece aileleri değil, herkes duyarlı olmalı.”
- 3 gösterim