22 yıldır mahpus olan hasta tutsak Hüseyin Dinç yaşamını yitirdi. Dinç, İHD ve diğer kurumların çağrısına rağmen son ana kadar tahliye edilmedi.
Devletin hasta tutsakları pazarlık objesi olarak gördüğünü dolayısıyla onları bilerek ölüme yolladığını defalarca yazdık. Bu konuda eylemler yaptık, imza kampanyaları düzenledik. Ama ne yazık ki sonuç alamadık.
Son aylarda hapishanelerde devletin savaş konsepti uygulamaya konuldu. Bundan cesaret alan hapishane görevlileri, tutsaklara yönelik keyfi cezaları arttırdılar. Hatta fiziki işkence haberleri basında yer almaya başladı. Görülmüştür Ekibi’ne gelen tutsak mektupları da bu konuya yer veriyordu.
Hasta tutsak Kamil Turanlıoğlu bana yolladığı mektubunda hem kendi sorununu hem de diğer hasta tutsakların sorununu anlatmıştı. 2 Yıl önce aldığım mektupta bu gün hayatını kaybettiğini öğrendiğim Hüseyin Dinç’e de yer vermişti. Dinç’in ölüm haberini alınca mektubu buldum. Kamil Turanlıoğlu’nun mektubundan o bölümü aktarıyorum:
Sevgili Adil Hocam merhaba, (…)
Yaşadığımız alanda bildiğim kadarı ile 6-7 hasta var. Hüseyin DİNÇ yoldaşımız 60 yaşın üzerindedir. Kendisi Ölüm Oruçları, Açlık Grevleri nedeniyle Wernicke Korsakoff hastasıdır, sağ elinin parmakları kesik, sadece sağ parmağı mevcuttur. Daha önce kaldığı Edirne F Tipi Hapishanesinde kalp krizi geçirmiştir, her an yeni bir kalp krizi geçirme riski bulunmaktadır. Kendisi Ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü olduğu için tekli hücrelere konulmuştur. Sağlık durumundan dolayı tek başına kalamayacağına dair hastane raporu vardır. Fakat idare Adli Tıp Kurumu’nun almış olduğu “Hapishanede kalabilir” raporuna dayanarak kendisini hala tekli hücrede tek başına tutmaktadır. Oysa Adli Tıp Raporu “hapishanede kalabilir” şeklindedir “tek başına kalabilir” diye değil. İdare “üst kurum raporu” diyerek, Adli Tıp Kurumu Raporu’nu dayatmakla alenen suç işlemektedir.”
Kamil Turanlıoğlu. Kandıra – Kocaeli 2 no’lu F tipi Hapishanesi.
Evet. ATK alenen suç işlemiştir. AKP Hükümeti alenen suç işlemiştir. Devletin “himayesinde” olması gereken bir insan daha öldürülmüştür.
Yıllardan beri bu konuda yazıyorum. Yazıyoruz. Ama ülkenin başındaki ceberut hükümetler ve izansız- insafsız – imansız Adalet Bakanları kör sağır ve dilsizleri oynuyor. Raporlara göre Adalet Bakanlığı hasta mahpusların serbest bırakılması için yapılan başvuruların yalnızca %9,5 ine olumlu yanıt vermiştir. Bürokrasinin ruhsuz duvarları devletin “ölsünler” politikasıyla birleşince ölümler kaçınılmaz olmuştur. Rakamlarla ifade edecek olursam: 2015 Yılının ilk 6 ayında 212 Mahpus Hapishanede hayatını kaybetti. 2009 yılından 29 Haziran 2015’e kadar cezaevlerinde 9 ‘da çocuk hayatını kaybetti. Türkiye'deki 61 cezaevinde, 1 Ocak 2015 ile 29 Haziran 2015 arasında 176 tutuklu ve hükümlünün “eceliyle”, 29’unun intihar yoluyla, 7’sinin de başka sebeplerle olmak üzere, toplam 212 kişinin hayatını kaybettiği ortaya çıktı. Bu arada, cezaevlerinde 2005’te 59 olan toplam ölüm rakamının 2014’te 380’e tırmandığı belirtildi.
5 yıl önce, dönemin Adalet Bakanı’na yazdığım açık mektup şöyle bitiyordu: “Siz hiç cezaevlerinde araştırma yaptınız mı? Örneğin İHD’nin, TİHV’nın, ÇHD’nin, TTB’nin raporlarını okuyor musunuz? Sizi ziyarete gelen ve cezaevlerindeki insanlık dışı uygulamaları anlatan, yönetmeliğe uymadığınızı belgelerle kanıtlayan bu örgüt temsilcilerini dinleyip, ‘haklısınız’ demekten başka ne yaptınız? Mahpusların mektuplarına yer veren gazete ve dergileri okuyor musunuz? (…)
Okuduysanız bunların dolaylı sorumlusu olarak hiç hicap duymuyor musunuz.” Bu mektubu yazalı beş yıl oldu. Ve ne eski ne yeni adalet bakanları bu konuda ciddi bir adım atmadı.
Peki hasta tutsaklar için neler yapılabilir. Ülkenin başındaki ceberut hükümetin kara propagandası ve yandaş medyanın yarattığı sanal alem, halkın büyük çoğunluğunu da Adalet Bakanları gibi kör –sağır -dilsiz eylemiş. Ama bizim ödevimiz bıkmadan, usanmadan bu insanların seslerini duyurmaya çalışmaktır. Sesimizi bu insanların sesine katmaktır. İlk yapılacak iş tüm hasta tutsakların “devlet” şemsiyesi altında görev icra etmeye çalışan kurumlardan (ATK) değil, bağımsız hastanelerden-kurumlardan alacakları raporla tahliye edilmelerini sağlamaktır. İkinci adım da yasal düzenleme olmalıdır. Evrensel hukuk ve normlar ülkemize taşınmalıdır.
Aksi takdirde -var olan hasta tutsaklar çıksa bile- bu hapishaneler yeniden hastalık ve ölüm üretecektir.
15. 10. 2015
- 2 gösterim