HASTA TUTSAKLAR İÇİN SES ÇIKARALIM

SON BİR HAFTADA 3 HASTA TUTSAK HAYATINI KAYEBTTİ. SON ANA KADAR TAHLİYE EDİLMEDİLER.

KONUYLA İLGİLİ İHD NİN ÜLKE ÇAPINDA AYNI GÜN VE SAATTE YAPACAĞI EYLEMLERE KATILALIM

“Tecritin ağır koşullarında insanlığın adeta öldürüldüğü yerlerde yaşamaya mahkum edilen insanlar ağrılarıyla, yaralarıyla, çaresizlikleri ile baş başa. Devlet hapishanelerde mahkumlardan intikam alıyor. Bizim de dışarıda insanlığımız sınanıyor. İnsan onurunun hiçe sayıldığı devlet otoritesi karşısında mahkumlar en insani durumlarından askıya alınıyor. (…)İnsanlığın sıfır noktasına çekildiği, iktidarların ve egemenlerin en kontrol edilemez davrandıkları yerler kuşkusuz bu kapalı kapılar ardında beter bir dünya olan hapishanelerdir.”[iii] diyen Nuray Çevirmen’i, “Cezaevlerine kulak vermek zorundayız. Bu memleketin bütün yaraları orada, gözümüzden uzak kanayıp duruyor,” diye tamamlıyor Yıldırım Türker. Ve Temel Demirer ekliyor:

Onlara kulak vermeli; onları kopartıldıkları hayatın ortasına taşımalıyız. Çünkü onlar, “adalet(sizlik)” denen bir zulmün hedef tahtasıdırlar… Onların efkâr, hüzün, özlem ve dirençle yoğrulmuş, “görülmüştür” damgalı mektupları, Özdemir Asaf’ın, “Bana bir mektup geldi/ İçinden ben çıktım,” diyen dizelerindeki gerçeğin haykırışıdır… Onların yazdıkları, anlattıkları Adres-Siz mektuplardır… Tıpkı 21 yıl boyunca gezmediği cezaevi kalmayan Nevin Berktaş’ın işaret ettiği türden: “Hücreler çok yönlü bir savaş alanı. İdeolojik bombardıman ve psikolojik çöküntü içine girmen için öyle çok uğraşıyorlar ki, “ama”larla başlayan hiçbir bahaneye sığınmadan yaşamak, diz çökmeden onurunla yaşamak için her açıdan direnmek gerekiyor. (…) Şebnem Korur Fincancı, cezaevlerindeki ağır hasta tutukluların durumuna dikkatimizi çekmek için uzun zamandır çırpınıyor. TİHV Başkanı ve eski Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Fincancı, cezaevlerindeki ağırlaşan tecrit koşullarının ölüme davetiye çıkardığını söylüyor. Fincancı, hâlâ sürmekte olan işkence uygulamalarının cezasız geçiştirilmesine isyan ediyor: ‘Kamu görevlileri soruşturma izni verilmeyerek korunuyor. Yargı da bu kişiler için bir daha suç işlemeyeceği gerekçesiyle takipsizlik kararı veriyor. Cezasızlık olunca ister istemez işkence de sürüyor. Çünkü işkencenin yapılması gerektiği gibi bir algı yaratılıyor.’”[iv]

Görülmüştür ekibinden Adil Okay ekliyor: "Peki hasta tutsaklar için neler yapılabilir. Ülkenin başındaki ceberut hükümetin kara propagandası ve yandaş medyanın yarattığı sanal alem, halkın büyük çoğunluğunu kör –sağır -dilsiz eylemiş. Ama bizim ödevimiz bıkmadan, usanmadan bu insanların seslerini duyurmaya çalışmaktır. Sesimizi bu insanların sesine katmaktır. İlk yapılacak iş tüm hasta tutsakların “devlet” şemsiyesi altında görev icra etmeye çalışan kurumlardan (ATK) değil, bağımsız hastanelerden-kurumlardan alacakları raporla tahliye edilmelerini sağlamaktır. İkinci adım da yasal düzenleme olmalıdır. Evrensel hukuk ve normlar ülkemize taşınmalıdır. Zira -var olan hasta tutsaklar çıksa bile- bu hapishaneler yeniden hastalık ve ölüm üretecektir."