Sayın basın mensupları ve değerli katılımcılar,
148 haftadır meydanlarda-sokaklarda yaptığımız eylemlerle, Türkiye Hapishanelerinde yaşanan insanlık dışı uygulamalara karşı duruyoruz…
148 haftadır Ağır Hasta mahpusların durumlarına dikkat çekip, “Tek başına hücrelerde hastalıklarıyla baş etmeye çalıştıklarını” dile getiriyoruz…
148haftadır Hapishanelerde yaşanan hak ihlallerine, işkencelere, ölümlere karşı sesimizi yükseltiyor, yetkilileri görevlerini yapmaya çağırıyoruz…
Yaşadıklarımıza baktığımızda aslında hepimizin vahşi, sömürmekten, sahip olmaktan, sahip olamadığını yok etmekten başka bir güdüsü olmayan bir canavarın ağzında yaşadığımızı söylemek abartı olmayacaktır.
Yakalayabilirse önce en ataklarımızı, haksızlığa ilk karşı çıkanlarımızı, en çok hayır diyenlerimizi aramızdan alıyor. Çoğaldıkça hepimize saldırıyor.
“Kadın da olsa çocuk da olsa gereği yapılır” diye buyuran bir canavarla karşı karşıyayız.
Türkiye’de hapishaneler “Ölüm evlerine” dönüşmüş durumda 31 Aralık 2014 ten 12 0cak 2015’e kadar LÜTFÜ TAŞ, HAŞEM ARDUÇLU, ABDULMECİD ASLAN, MEHMET CANPOLAT, TAMER İLDİRİM, HÜSEYİ KARAKUŞ BİLİNÇLİ BİR BİÇİMDE ÖLDÜRÜLDÜLER.
HAŞEM ARDUÇLU: Siirt E Tipi Cezaevi’nde adlî bir suçtan tutuklu bulunan HAŞEM ARDUÇLU 31 Aralık 2014’te geçirdiği kalp krizi nedeniyle kaldırıldığı hastanede geç müdahale edildiği için öldü.
LÜTFÜ TAŞ: 19 Ekim 2009’da Türkiye’ye gelen Barış ve Demokratik Çözüm Grubu’nda yer alan Lütfü Taş,2010 yılından beridir Diyarbakır D Tipi hapishanesinde bulunuyordu. 31 Aralık 2014’te geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi. LÜTFÜ TAŞ’a da geç müdahale edilmişti.
ABDULMECİT ASLAN:
1988 yılında doğan Abdülmecit Arslan, 2007 yılında yaralı olarak gözaltına alınıp tutuklanır. Vücudunun hemen her tarafında, özellikle sırtında ve kolunda şarapnel parçaları vardır.
Abdülmecit Arslan Önce Muş ,Van, oradan tekrar Muş’a, 8 kasım 2013 tarihinde Tekirdağ 1.nolu F.tipi hapishanesine sürgün edilir. Sevk ’inden kısa bir süre sonra öksürük nöbetleri, aşırı kilo kaybı ve sık sık sabahları kan tükürmeye başlar.
Defalarca revire çıkar.Revir doktoru bir şeyin yok diyerek ağrı kesici ilaçlar vererek geri gönderir. Hapishane revirindeki doktorun izinli olduğu bir günde onun yerine bakan Diyarbakırlı bir doktorun senin burada ne işin var diyerek kanser olduğunu söyler. Ancak ondan sonra hastaneye sevki yapılır. Çok hızlı yayılan bir tür olan akciğer kanseri teşhisi konulur ve kanserin ileri derecede olduğu söylenir.
Tekirdağ 1 Nolu Hapishane idaresi beş ay hiçbir işlem yapmaz, tedavisi için hiçbir girişimde bulunmaz. Israrlı çabalar sonunda 2014’ün Ekim ayında Metris Hapishanesine sevki gerçekleştirilir. 24 Ekim’de tahliye olur. Çıktıktan iki ay sonrada yaşamını yitirir. ABDULMECİT ASLAN bilinçli bir biçimde ölüme gönderilir. Ölümünden, bir şeyin yok diyerek ağrı kesici ilaçlar vererek koğuşuna gönderen doktor ve hapishane idaresi birinci dereceden sorumlusunuz. 24 yaşında gencecik bir insanı ölüme gönderdiniz vicdanınız rahat mı? diye soruyoruz. Ölüme sebebiyet vermekten yargılanmalısınız. Yargılanmanız için, insan hakları savunucuları olarak gerekli bütün hukuki girişimleri başlatacağız.
MEHMET CANPOLAT: 48 yaşındaki Mehmet Canpolat, yaklaşık bir yıl önce şiddetli kusma ve baş ağrıları nedeniyle sağlık sorunları yaşamaya başladı. Ağrı kesici tedavisi uygulandı. İnfazının ertelemesi istemiyle savcılığı başvurdu.
13 Mayıs 2014 tarihinde Kocaeli Devlet Hastanesi’nde muayene olan Canpolat’ın sağlık kurulu raporu ise muayeneden tam yedi ay sonra çıktı. 2 Aralık 2014 tarihinde hazırlanan raporda bel fıtığı teşhisi kondu. Canpolat için, Cezasının infazının ertelenmesi gerekmez. Hayatı tehlikesi yoktur. Hastalığının resmi sağlık kuruluşlarının mahkumlara ayrılan bölümlerinde infaz olunmasına da gerek yoktur” denildi.
Rapordan 5 gün sonra koğuşta bilincini kaybeden Canpolat, 7 Aralık’ta İzmit Seka Devlet Hastanesine kaldırıldı. Canpolat’ın beyninde tümör olduğu tespit edilince Marmara Üniversitesi Araştırma Hastanesine Beyin ve Sinir Cerrahi Bölümü’ne sevk edildi.
Canpolat, bilinci kapalı olarak Hastane’nin mahkum koğuşunda 10 gün bekletilmiş ve ölüm eşiğine geldiğinde yoğun bakıma alınmıştır. 3 kez beyin ameliyatı geçiren Canpolat için ne yazık ki artık çok geçtir. 10 Aralıkta “ikinci kez “ceza erteleme talebinde bulunulmuş, 08 Ocak’ta, Adli Tıp Kurumunun verdiği yanıt ise; Hastanede infazı devam edebilir olmuştur.
Canpolat’ın haftalarca kaldığı yoğun bakımda kızının refakatçi olma talebine, savcının cinsiyetçi bir bakış açısıyla kız başına senin ne işin var bir erkeğin yanında olmuştur. Ölüm döşeğindeyken bile, yanı başında sevdikleri değil, jandarmalar vardır.
Bel fıtığı raporu veren doktorlar, Savcılar, hapishane, Adli Tıp Kurumu el birliğiyle Mehmet Canpolat’ı öldürmüşlerdir. Hepsi suçludur. Yargılanmaları için bütün yasal yollara başvuracağız. Belki mevcut yasalar önünde aklanacaksınız. Unutmayın ki insanlığa karşı işlenen suçlarda zaman aşımı yoktur. Er ya da geç insanlığın vicdanında mahkûm olacaksınız.
Bu ülkeyi yönetenler, inşa ettikleri hapishanelerden her gün yeni bir tabutun çıkmasından utanmadığı gibi bunu saklamaya çalışıyorlar.
Biz insan hakları savunucuları yıllarca idamın kaldırılmasını savunduk. İdam, kalktı. İdam kalktığından beridir, Türkiye hapishanelerinde her gün tabutlar çıkıyor. O hâlde bu ölümlerin manası ne! Takdiri ilahi mi?
HASTA MAHPUSLAR SERBET BIRAKILSIN!
SUSMA SUÇA ORTAK OLMA!
TECRİT ÖLDÜRÜYOR ÖLÜMLERE İZİN VERME!
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ İSTANBUL ŞUBESİ CEZAEVİ KOMİSYONU
Fotoğraflar : Ömür Eğribel
- 7 gösterim