Enkaz altında kalan ve enkaz üstünde bekleyen canlara…

 

DEPREM

(Bir Ses Bir Nefes)

“Enkaz altında kalan ve enkaz üstünde bekleyen canlara…”

 

Hava soğuk üşüyorum anne. Bir gece sabaha doğru rüyam bir anda bölündü, sallandım ama bebekliğimin beşiği değildi. Rüyam en güzel yerinden kanadı anne. Enkazın karanlık, havasız, soğuk ve ıssız yığınları beşiğim oldu. Hiç bu kadar korkmamıştım. Ninemin zelzele deyip durduğu benim bir türlü anlamadığım o acı hikayedeki kelimenin deprem olduğunu anladım artık. Ama artık çok geç.

 

Donuyorum anne. Kalbim sıcak, sevgi dolu gözlerim, ama ellerim tutmuyor anne, ayaklarımı oynatamıyorum anne. Kör ve zifiri bir karanlıktan başka bir şey gömüyorum. Enkazın altı hep gece hep karanlık anne.

 

Toz-toprak, beton-kolon içinde hayata ve hayallere tutunmak istiyorum anne. Karnemi daha yeni almıştım, bir buçuk puanla takdiri kaçırdığım için üzülmüştüm. Sıcak ve sevgi dolu bakışların üstümde, şefkatli ellerin başımda, saçlarımı okşayıp teselli etmiştin. “Üzülme kızım, sıkma canını Masal’ım, bir sonraki dönem alırsın takdiri” demiştin. Artık bir dönem sonrası olmayacak anne. Bütün dönemler bu enkazın altında şimdi.

 

Sıtma nöbetine tutulmuş gibi titriyorum anne, ağlamak istiyorum, gözyaşlarım toza-toprağa karışsın istiyorum. Bağırıyorum, avazım çıktığı kadar bağırıyorum. Sesim bana dönüyor anne. Çaresizlik ne kadar zor, dermansızlık ne kadar ağır bilemezsin.

Enkazın altı üstü gibi değil anne!

 

Ölüm bile bile beklenir mi anne? Bu çocuk kalbim buna dayanır mı? Daha ne yaşadım ki ölümü düşüneyim anne? Ölmek istemiyorum anne! Yaşamın o tatlı nefesi dururken beni niye ölümle yüz yüze bıraktılar? Reva mı bana! Günahım ne benim? Böyle kader mi olur? Niye bu kader hep gelir bizi bulur?

 

Nefes alamıyorum, hava almak istiyorum. Ne olur küçük bir delik! Nefes ne tatlı şeymiş anne! Suyum da yok tükürüğümü yutkuna yutkuna ne kadar dayanabilirim bilemiyorum? Demek ki hayat dediğimiz biraz hava biraz sudan ibaretmiş. Acıkmadım anne, insan enkazın altında aç kalabiliyor da, nefessiz ve susuz kalamıyor anne.

 

Başka şeyler düşünmek istiyorum. Umut dedikleri düşüncenin o uçan balonu olan duygu nerede? Mesela enkazın altında bir çiçek bahçesi hayal edilebilir mi? Yalan, hiç de bile! Ölümle cebelleşirken çiçek hayali neye yarar? Bir tek sen ve sevdiklerim geliyor aklıma. Sizin için tutunuyorum yaşama. Diri diri gömülmek derdi büyükler, bazı filmlerde, haberlerde görürdüm. Şimdi onlar gibiyim anne. Mezar kadar soğuk, ürkütücü, çirkin bir yer burası. İnsan ölecekse dahi güneşin altında yerin üstünde ölmeli, sonra zaten bol vakti olacak yerin altında.

                Yerin altından yerin üstünü düşünmek ne garip anne! Yaşarken yerin üstünü özlemek, bir daha koşabilmek, oyunlar oynayabilmek, kızmak, küsmek, düşmek, gülmek; boylu boyunca, sere serpe uzanabilmek ne tuhaf anne… Yerin altı ile üstü bir değil anne. Ben yerin üstünde olmak istiyorum. Daha çok küçüğüm. Ölümü düşünmek istemiyorum.

                Ne olur duy sesimi anne! Yalvarırım duy beni. Biliyorum duymasan bile sesimi, nerede olursan ol mutlaka işitirsin kalbimin sesini. Çünkü her ana evladının kalbinin sesini tanır, duyar. Sevginle, şefkatinle kurtar beni anne.

                Karanlık, her yer karanlık, rüyamda sallandım bir kabusa düştüm. Bu kabustan uyandır beni anne, bu taş-moloz yığınını üzerimden kaldır anne. Söz hiç üzmeyeceğim seni, bir dediğini iki etmeyeceğim, hep yardım edeceğim, telefona, tablete takılıp ihmal etmeyeceğim seni, istersen seninle birlikte evi de temizlerim anne…

                Ah anne! Zaman tükeniyor, akıp gidiyor hayatımın kum saatinin içindeki çok az kalmış kumlar. Hiç mi özlemedin beni? Hiç mi sevmiyorsun beni? Niye çığlıklarımı duymuyor, sesime ses vermiyorsun? Niye, niye, niye?.. Yoruldum anne, tükeniyorum anne. Bir ses bir nefes, ne olur? Boğuluyorum, üşüyorum, korkuyorum. Yerin altı çok soğuk, çok karanlık anne…

                Artık su da hava da, başka bir şey de istemiyorum. Son bir defa anne son bir defa başımı okşa anne. Son bir kez…

Bir ses bir nefes…

“Susun, durun, ses ver sesime”

Anne,  anne, anne…

“Yavrum, Masal’ım, annen kurban olsun sana”

Anne, anne, anne…

Şubat 2023

Seyit OKTAY

T Tipi Hapishane B3-2

TOKAT

Fotoğraf: Adil Okay

Seyit Oktay'ın notu: Dile gelmez, söze dökülmez kalp ağrıtan acılar içindeyim. Çok üzgünüm, keşke kalbimdeki sevgiyi paylaşmaktan, acınıza ortak olmaktan daha fazlasını yapabilseydim. Zamanın teselli, sabır, metanet getirmesini umuyorum. Kalbim çok ağrıyor, saygıyla eğiliyorum yiten canlar için. Bir daha asla ve hiç olmaması dileğiyle.

Ölümler benim için bir rakam, istatistik değil, mumu sönmüş bir hayat, ışığı sönmüş güzel bir candır. Sonsuz kederler içindeyim. Ekran başında kaç kere sizlerle birlikte ağladım bilmiyorum. Kurtulan canların sevincine, giden canların kederine gözyaşı dökmek biraz olsun hafifletti göğsümdeki acıyı, sadece biraz, o kadar…

Bu kısa yazıyı depremde hayatını kaybeden ve acı çeken herkese atfediyorum. Benimki de bir çığlık olsun bu acıya…