"Adaletli özgürlük mücadelesi veren bu kadınların bazıları yaklaşık 30 yıldan beri zindanlarda ömür geçiriyorlar. Ancak ordaki duruş ve tavırlarıyla özgür ortamda yaşayan bizlere zaman zaman tokat atacak kararlı direniş ve çalışmalar ile mücadelelerinden zerre kadar pay vermiyor, daha da büyüterek direniyorlar. Çoğu hiç evlenemedi; sevgisini bütün dünya insanlığına bahşetti..."
Onların neden tutuklandıkları, ömür boyu hapis cezalarına çarptırıldıkları pek öyle anlaşılmayacak gizemli bir durum değil. Onlar hiç bir zaman iktidara yandaş olmadılar; korkutup, sindirilmediler; zalimin karşısında susanların suç ortağı olmadılar; yüksek sesle konuşan cesaretli muhalif oldular...Kısacası Onlar, kadın bedeni ve iradesine yalnızca kadının kendisinin karar vereceğini, kendi anadili ve doğduğu coğrafyada özgür kimliği ile asimile edilmeden, sömürülmeden yaşama mücadelesine aday oldular. Bulundukları coğrafyada birlikte yaşadıkları başka inanç, etnisyenlere düşman olmadan, barış içinde yaşamak istediler. O yüzden inkar ve imhacı devlet sisteminin düşmanı konumunda görüldüler ve yükselen özgürlük seslerini kesmek, mücadelelerini bastırmak için Terörist ilan edildiler, verilen ömür boyu cezalarla zindanlara atıldılar...
Cezaevlerine atıldıklarında bazıları yaralı gazi, bazıları sağlıklı ve çok genç yaşlardaydılar. Müebbet hapis sistemiyle cezalandırılan. Adaletli özgürlük mücadelesi veren bu kadınların bazıları yaklaşık 30 yıldan beri zindanlarda ömür geçiriyorlar. Ancak ordaki duruş ve tavırlarıyla özgür ortamda yaşayan bizlere zaman zaman tokat atacak kararlı direniş ve çalışmalar ile mücadelelerinden zerre kadar pay vermiyor, daha da büyüterek direniyorlar. Çoğu hiç evlenemedi; sevgisini bütün dünya insanlığına bahşetti... Kendileri anne olamayan bu kadınlar, bütün dünya çocuklarının geleceğini onurlu özgür ortamlarda geçirmesi için hayatlarını bahşettiler...Türkiye zindanlarında rehin tutulan bu özgürlük mahkumları zaman zaman tüm baskı, tecrit ve yasaklara rağmen bizlere seslerini ulaştırabiliyorlar. Onların sesine ses katmak ve seslerinin daha güçlü çıkmasına vesile olmak da bizim görevimiz...
Onunla bitmeyen, bitmeyecek bir yoldaşlığımız...
Ben, Cezaevinden çıktıktan sonra da dostluğumuz hiç bitmeyen, aynı anne- babadan doğmaktan daha öte bağlılılığımız 16 seneden beri karşılıklı yazılan mektuplarla devam ediyor. Hasret ve özlemimiz bizi çok yıpratsa, zaman zaman sağlık sorunları bizi savursa da, bizim umudumuz hiç bitmiyor ve bitmeyecek. ‘’30 yıl nedir ki göz açıp, kapayana kadar geçer’’ diyen babamız bizi yarı yolda bırakıp, bir sene önce edebiyata göç etse de...Biz, 7 Bahar sonra Kürdistan’ımızda buluşacağız ve onun için hayalimizi büyütüyoruz...
Biraz da sevgili hevalim, yoldaşım, canım Xelat Gülazer Akın’ın gönderdiği son mektubundaki bazı kesitleri yazıma eklemek istedim.
Mektubuna her zaman ki gibi sıcak cümlelerle başlayan Gülazer,
‘’ Sevgili Gül Hevalim, Canım benim
Merhaba; sıkıca sarılıp öpüyorum. Bu kez kendi elimle yazmaya ve göndermeye karar verdim. Mektuplarının bütünü, ilk günden bu güne hep bu soğut zindanlarda güneş ışığı, bir avuç yaşam olmuştur bana. Bıkmadan usanmadan, bunca tutsaklığım gözünü korkutmadan bana yazmayı sürdürdün ya, ‘’heval’’ dediğimiz mesele evet tam da budur. O açıdan bazı bağlar kutsallaşır bizde. O açıdan yoldaşlığımız söz konusu olunca akan sular durur’’ dedikten sonra kendi ve bulunduğu ortama dair de, ’Şu an ranzada oturmuş sana yazarken bir yandan da radyoyu dinliyorum. Heval Egid’i anlatan bir program. Biraz önce havalandırma kapısı kapandı. Bu ayda günler çok kısa ya erken kapıyorlar, beş buçuk civarı. Şimdilerde geceler daha bir uzun. Bi de hava çok soğuk, bıçak gibi. Ayaklarımın arasına sıcak su bidonu koymama, giydiğim tüm elbiseler termal olmasına rağmen ısınamıyorum. Kalorifer bir tane var koğuşun bir köşesinde, o da kendini bile ısıtamıyor. Yine de bu sıcak su bidonu beni kurtarıyor. Herkes üşüyor ama kimse benim kadar üşümüyor. Kansızlıktan sanırım, biraz da bence zayıflıktan. Azıcık yağ, et olsaydı bedenimde, onlar beni ısıtırdıJ)’’
***
Aktüel sürece değinen Xelat bu konuda,’
’Genel durumlarımız iyi, grev var biliyorsun. Greve giren arkadaşlar on günlük dönüşümlü sürdürecek. Yaşanan tecrit karşısında insan sessiz kalamıyor. Bu bir mücadeledir ve her şey için ısrar, inat ve inançla başarıya ulaşacağız. Kürdistan devrimi tüm zorluklara rağmen her gün biraz daha büyüyor. Emek ve büyük bedellerle bu güne geldi. Tam da bugünlerde şehit abim Bager üzerine bir yazı çalışması için uğraşırken o eski günlere gittim. 90’lara...’’
Sevgili Gülazer/Xelat uzunca yazdığı mektubun sonunu ise
"Sağlığına lütfen dikkat et. 7 bahar sonra yanındayım. Ne kaldı ki, bak 23 yılı nasıl da devirdim. Babam diyordu ki gözünü aç, kapat 30 yıl geçecekJ) doğru söylemiş, yıllar ne kadar çok olsa da devriliyormuş, ömrümüzden. Bir de almasaydı daha iyi olurdu ama artık ona da katlanacağız.
Tüm arkadaşların çok selamı var. bu ara yine tutuklanan çok sayıda arkadaş var. seçimler yaklaşınca aynı terane..." sözleriyle noktalıyor.
Kaynak: Avrupa Demokrat
- 11 gösterim