Tek tip elbise saldırısı, ülkede tek adam diktatörlüğünü kurma, tek parti devletini tahkim etme politikalarının parçasıdır. Devrimci ve komünist tutsakların bu konudaki tutumu belli; direniş. Hapishanelerdeki direnişin sokakla buluşmasının, faşist rejimi yıkma mücadelesine kendi kulvarından önemli bir ivme kazandırabileceği tarihsel deneyimimizin de gösterdiği bir gerçektir.
Etkin Haber Ajansı / 10 Ağustos 2017
HÜSEYİN ASLAN- Sömürgeci faşist diktatörlük, hapishanelerde bir baskı, saldırı ve yaptırım aracı olarak tek tip elbiseyi yeniden gündeme getirdi. Bu saldırı, AKP ve Saray rejiminin devrimcilere, emekçilere ve ezilenlere yönelik genel saldırı dalgasının bir parçasıdır. OHAL ve KHK yönetiminin yeni bir icraatıdır.
Faşist diktatörlük, devrim tehlikesi ve korkusuna karşı son iki yılda karşı devrimci siyasal zoru, bütün faşist yasa ve kurumlarıyla hazırlamaya, örgütlemeye ve uygulamaya çalışıyor. O nedenle arşivlerindeki bütün paslı ve kirli silahları bir bir ortaya çıkararak kullanıyor. Dahası, sadece kendininkileri değil karşı devrimin başka coğrafyalarda elde ettiği ve ortak hafızaya kaydettiği deneyimleri de inceliyor ve yararlanmaya çalışıyor.
Bunu en fazla hapishanelerde görüyoruz. Örneğin hapishane tipleri, işkence ve tecrit yöntemleri hep aynı. Bugün de hapishanelerde CIA'in, Gestapo'nun ve diğer karşı devrimcilerin, ezilenlerin öncü ve örgütlü güçlerini ezmek için oluşturduğu insanlık dışı yöntemlerden esinlenen bir dizi uygulama güncellenmiş haliyle varlığını sürdürüyor.
Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne kadar devlet aklı ve yönetimindeki bu süreklilik, yani siyasal zor ve baskı, en fazla ve en önce zindandaki tutsak devrimcilere yöneliyor. '80 darbesinin ayak sesleri hapishanelerdeki uygulamalarla duyulmuş, faşist saldırı dalgası ilk önce Amed ve Davutpaşa zindanında işkence, yaptırım, baskı ve infazlarla başlamıştı. Bugün de devrimcilere yönelik bu baskı ve yaptırımlarla toplum terörize edilmek, olası bir uyanış ve ayaklanmanın önüne geçilmek isteniyor.
Hapishanelerde irade savaşı, dengesiz ve eşitsiz koşullarda sürer. Bir yanda tepeden tırnağa silahlanmış, eğitilmiş ve örgütlenmiş sermaye ve tekniğe dayanan karşı devrimci vahşet ve zorbalık; diğer yanda her türlü savunmadan yoksun bırakılmış tutsak, 'çıplak' bedenler. O nedenle bu türden saldırılar, fiili militan direnişler ya da ölüm oruçları ile püskürtülmeye çalışılır. Bu anlamda, Türkiye ve Kürdistan'da hapishanelerin büyük bir mücadele tarihi ve direniş geleneği vardır. Bugün de başta devrimci tutsaklar gelmek üzere devrimci demokrasi güçleri bu devrimci direniş tarihine dayanmalı, ona sahip çıkmalı ve anda kendi direniş bayrağı olarak yükseltmelidir.
Hapishanelerdeki bu irade savaşı, siyasi, ideolojik, moral ve psikolojik savaşı içeriyor. Buralara işçi sınıfı ve halkların öncü politik özneleri doldurulur. Her karşı devrimci saldırıda öncelikle bu öncü güçler etkisiz kılınmaya çalışılır. İlk saldırı oralara ve daha şiddetli gerçekleşir. Ama zindan direnişi ve mücadelesi bizim coğrafyamızda da her seferinde saldırıları püskürttü. Faşist rejim sonunda, toplu direniş ve fiili mücadeleleri yok etmek ya da etkisiz kılmak için F tipi tecrit uygulamasına geçti. Fiziki mekan değişikliği ve tecritle tutsaklar arasındaki ilişkileri koparmaya ya da sınırlandırmaya çalıştı. Öyle görünüyor ki, bu tecrit bile yetmiyor artık.
Diktatör Erdoğan'ın mahkemelerde "Hero" yazılı tişört ve takım elbise giyilmesine verdiği tepki MHP ile ip yarışına ve 'boyunlarını kopartacağız' minvalindeki vahşete dönüştü. Bu tablo, büyütüp beslediği DAİŞ'i hatırlattı. DAİŞ, insanları infaz ederken kırmızı pembe tek tip elbise giydiriyordu. AKP ve DAİŞ'in mantık ve zihniyeti aynı: Cezalandırdıkları insanlardan intikam alma, aşağılama ve kişiliksizleştirme....
Tek tip elbise uygulaması, cemaatçi-darbeci subay ve askerler üzerinden gündeme getirilse de çok geçmeden asıl amacın devrimci, yurtsever ve ilerici tutsaklar olduğu anlaşıldı. Aynen OHAL ve KHK uygulamaları gibi.
Dün faşist askeri cunta yönetimi tek tip elbiseyi bir disiplin, 'asker olma kuralı' biçiminde yansıtıyordu. Bugün AKP ve Erdoğan, 'takım elbise' ve 'hero' tişörtü giyilmesiyle bunu açıklıyor.
Tek tip elbise saldırısı geçmişte asker traşı, sayımlarda sırada durma ve düğme ilikleme saldırılarıyla birlikte sürdürülürdü. Metris'te ceket ilikletmeyi başaramayan faşizm, 'nizami' hale getirmek için düğmeli elbiseleri çıkarmaya başladı. Ve operasyonlarla elbiseleri yerlere fırlatıyordu. Orada, hemen yanlarında elbiselerin yerden kaldırılması isteniyordu. Ama devrimci tutsaklar kaldırmıyorlardı, yani kendi elbiselerini almıyorlardı, ancak onlar çıktıktan sonra elbiselerini yerden kaldırıyorlardı. Bu bir irade savaşıydı.
1984-1985'de Sağmalcılar-2 Özel tip hapishanesinde tek tip elbise dayatıldı. Devrimci tutsakların büyük çoğunluğu bu dayatmayı reddetti. Bir yılı aşkın sürede havalandırma, ziyaret ve avukat görüşü yasaklandı. Ayakkabıları toplama operasyonu yapıldı. Gerekçe, ayakkabılarla 'patlayıcı' madde taşınması! Tutsaklar bu saldırılara "Ayakkabılarımız gasp edilemez", "İnsanlık onuru işkenceyi yenecek" gibi sloganlarla yanıt veriyorlardı. Yine bu süre zarfında koğuşlarda don, atlet ve terlikle kalındı. Zaten mahkemelere kimse götürülmüyordu. Örneğin bana gıyabi olarak hüküm kestiler. Mahkemeye çıkanlar ise tek tip elbise giyerek gidiyorlardı. Tabi ki, bu durum bir yerde 'grev kırıcılığı' oluyordu. Bu yıllardaki tek tip dayatması, tutsakların fiili meşru mücadeleleri, ailelerin örgütlülüğü ve mücadeleleri; saygı ile andığımız Fatih Öktülmüş, Haydar Başbağ, Abdullah Meral, Hasan Tel'in ölüm orucu eyleminde ölümsüzleşmeleri üzerine tedricen uygulamadan kaldırıldı.
Sonuçta, bir çok hapishanedeki bireysel ya da grupsal direnişler, devrimci hareket ve tutsak yakınlarının dışarıdaki destek ve dayanışma eylemleriyle sonuca ulaştı.
Hapishanelerde önemli mücadele ve direnişlerle yaşama dair kazanılan haklar (havalandırma, görüş, kitap, sayım vd.) gasp edilir ve tutsaklar karşısına kazanılacak yeni talep ve haklar biçiminde yeniden çıkarılır. Bir yerde, faşist rejim 'gasp et, yeni talep haline getir' politikası güttü, güdüyor. Kitap, gazete, mektup, savunma notları vd. haklar hep böyle gasp edilir, sonra direnişle yeniden kazanılır ve bu hep böyle devam eder. Tabi ki, büyük mücadele ve bedeller pahasına. Örneğin, tutsak devrimciler büyük fiziki ve zihni tahribatlarla yüz yüze kalırlar. Bir yerde bu sonucu doğuran da, faşist zindan politikasıdır.
Tek tip elbise saldırısı, ülkede tek adam diktatörlüğünü kurma, tek parti devletini tahkim etme politikalarının parçasıdır. Devrimci ve komünist tutsakların bu konudaki tutumu belli; direniş. Buna bağlı olarak dışarıda ve Avrupa'da tutsak aileleri ve yakınları, devrimci ve yurtsever hareket güçleri bir sınavla yüz yüzedirler. Bu mücadeleye hazırlıklı olmak, örgütlenmek ve seferber olmak günün acil devrimci görevlerinden biri olarak düşünülmelidir. Hapishanelerdeki direnişin sokakla buluşmasının, faşist rejimi yıkma mücadelesine kendi kulvarından önemli bir ivme kazandırabileceği tarihsel deneyimimizin de gösterdiği bir gerçektir.
kaynak: Etkin Haber Ajansı
- 12 gösterim