BEN DE HASTA TUTSAKTIM BİR ZAMANLAR

 (Görülmüştür Ekibi'nden yazar Adil Okay'ın yakında yayınlanacak olan “Hapishanelere Esinti Yollayalım” adlı kitabından bir yazıdır. Siyah beyaz fotoğraf ise Okay'ın tutsak olduğu 1978 yılına aittir. Ankara Numune Hastanesi'nde ameliyat sonrası onu ziyarate gelen babası Süleyman Okay'la birlikte.)

****

Ben de hasta tutsaktım bir zamanlar... 10-20-30 yıldır hapiste olan devrimciler çıkamadı...Ne yazık ki dışarıya ancak tabutla çıkabiliyorlar...Kurucuları arasında yer aldığım Görülmüştür Ekibi olarak  (www.gorulmustur.org) defalarca konuyla ilgili haber yaptık. En son Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi ve birkaç örgütün desteğiyle hasta tutsaklar için kampanya açtık... Ama buna rağmen hükümetin 'yüz kızartıcı' politikasında bir değişiklik olmadı. Tam tersine hükümetin yeni savaş politikası içeride de etkisini gösterdi...

****

Adana Cezaevi'nden Ankara Cezaevi’ne babam sayesinde torpilli hasta olarak gönderildim diye, oradan aynı gün hastaneye sevk edileceğimi sanıyordum, dolayısıyla “beni siyasi koğuşa koyun falan” demedim. Beni revire yerleştirdiler. Aynı gün hastaneye sevk edileceğimi sanmış o nedenle revire itiraz etmemiştim. Revir, adli mahkumların kaldığı bir yermiş. Korkunçtu tabii ortam. Acil gönderilmişim, yaralı gelmişim, bacağımın kesilmesi tehlikesi var ama hastaneye günler sonra sevkedildim. O da ne torpiller ve rüşvetlerle.

Revir çok mu berbattı?

İnanılır gibi değildi: Pislikten geçilmiyor. Başlı kıçlı iki kişi bir yatakta yatıyoruz, benimle aynı yatağı paylaşan adam zavallı sara hastası, gece sarası tutuyor. Bir gün üstüme işedi örneğin. Yemekler iğrençti. İmkanı olan kendi yemeğini kendi pişiriyor. Ben ayağa kalkamıyorum nasıl yemek yapacağım. Verdikleri iğrenç yemekleri yemeye çalışıyorum. Tabi bu ara bayağı da zayıflamıştım. Yine yürüyemiyorum. Tuvalete gidemiyorum. En zor tarafı buydu. Babam dışarıdan uğraşıyor, torpil yapıyor beni götürmek için.

Kaç gün kaldın orda?

Bir hafta kadar kaldım o ortamda, bugün yarın gideceğim diye. Bir hafta sonra beni götürdüler. Kabaltı (Kapı altı) denen bir yer vardır cezaevinde, götürülmek için araba beklersin orda, birkaç hasta daha vardı, birisi Karaman’dan gece acil diye getirilmiş kan kusuyordu…  Öğleden sonra oldu hala götürecekler, araba geldi, bindik. O kan kusan da bindirildi ve zavallı adam yolda öldü. Gözümüzün önünde, kucağımızda öldü adam. Konuşarak, sızlanarak, dertlenerek öldü: ‘Dünden beri bekletiyorlar beni burada bu kadar zalimlik mi olur” diye diye gitti adamcağız. Gardiyanlar saatini, tesbihini varını yokunu falan paylaştılar.

Gözünüzün önünde?

Evet, evet gözümüzün önünde. Dayanamadık, yahu ne yapıyorsunuz dedik gardiyanlara, ‘Ya ne yapalım işte öldü ’ diye yanıtladılar. Tam bir rezalet. Apaçık yağmalama. Ölüyü soymak resmen. Böylesine akıl almaz, aşağılık, pespaye, iğrenç bir ortam. Hastaneye geldik. Koltuk değneğim yok, hastanenin bahçesinde tek ayağım, tek bacağım üstünde sekiyorum, her yer kar. Düşmek üzereyim, jandarmanın biri tuttu, yardım etmek istiyor,  diğeri diyor ki, ‘Tutma, bırak, düşsün, anarşist  bu.

Gardiyanlar da kaşarlanmıştı. Sanırım onları da öyle eğitip, zalim ruhlu adamlar arasından seçiyorlardı. Aralarında tek tük insan olan veya insanlığını korumaya çalışan vardı. Ondan sonra biz servise girdik, serviste beni ameliyat etmesi beklenen, cerrah olan adam asker kökenliymiş, emekli olmuş, orda cerrahlık yapıyor. Babam da gelmiş, babamla jandarmalarla birlikte girdik, elimde raporlar falan. Adam ‘bir şey yapamayız seni ameliyat edemeyiz’ dedi.  Sonra babam, adamla bir şeyler konuştu, gizli bir şeyler. Bunun üzerine adam ‘Tamam, dedi, ameliyat edelim.’ Meğer ‘bıçak parası’ diye rüşvet alınıyormuş. Öyle bir ameliyat daha oldum.

***

Yukarıdaki satırlar, Pr. Dr. M. Şehmus Güzel’in benimle yaptığı nehir söyleşiden oluşan “Adil Okay ile Geçerken” (Ütopya Yayınevi, Ankara, 2011) adlı kitabında geçiyor. 1978 Yılında, sivil faşist güçler tarafından uğradığım silahlı saldırıda yediğim kurşunlardan biri bacağımda atardamarı kesmişti. Hastanede de “örgüt üyeliği ve silahlı çatışma”dan tutuklanmıştım. Aslı astarı olmayan suçlamalardı. Bir yıl kadar sonra da nefsi müdafaadan tahliye olmuştum. (Bu gün olsa tahliye edilmezdim. 1980’de başka bir davadan yeniden tutuklandım). Ama o bir yıl “yürüyemediğim, bakıma muhtaç olduğum” için bana yüz yıl gibi gelmişti. Demem o ki, ben de hasta tutsaktım bir zamanlar.

İşte yukarıda özet olarak aktarmaya çalıştığım, en hafif deyimle “kötü muameleyi”, bu gün itibariyle devletin rehin tuttuğu bine yakın hasta tutsak her gün yaşıyor.

Hadi yukarıda anlattığım dönem 1978’di. Sonra da 12 Eylül mezalimi yaşanmaya başlandı. Aradan geçen süre içinde “AB Müktesebatı ve Demokratikleşme Paketleri”, Türkiye’deki İnsan hakları ihlallerini –kimilerine göre- sözüm ona yok etmişti. Bunların palavradan ibaret olduğunu başta hasta tutsaklara reva görülen uygulamalardan, hapishanelerde akıl almaz, insafsız, izansız, keyfi cezalardan, tecrit içinde tecritten anlayabiliriz. Sol, sosyalist ve yurtsever tutsaklar bu keyfiyetten yıllardır çekiyorlar. Ancak “Ergenekon, Balyoz” gibi davalardan içeri düşen, kamuoyunca bilinen bazı isimler hapishanelerden ve yargılanma koşullarından şikâyet edince konu basına yansıdı. Onlar dışarı çıktı ama 10-20-30 yıldır hapiste olan devrimciler çıkamadı. Halen içerideler. Ve içlerinden bine yakını içeride hastalandı. Her ay tahliye edilmeden ölen oluyor. Ne yazık ki dışarıya ancak tabutla çıkabiliyorlar. Ve “demokratikleştik” v.s. diyenler de bu dramı seyrediyor. Biz ise bıkmadan, usanmadan bizim için - sizin için, daha adil bir dünya ütopyasıyla zindana düşen ve içeride sağlığı bozulan bu insanların seslerini duyurmaya çalışıyoruz.

***

O zor koşullarda yaşam savaşı veren, baş eğmeyen hasta tutsakların bana yazdıkları mektuplardan birkaç bölümü paylaşıyorum:

HASTA TUTSAK ZELİHA BULUT’UN MEKTUBUNDAN

Sevgili Adil, (…) Son çıkan yasa kapsamında hasta tutsaklar listesinde olduğumdan Numuneye sağlık raporu için birçok bölümün kuruluna çıkarılmak için gidişlerim oldu. Resmen burnumuzdan getirmek için her şeyi yaptılar. Sabah buradan çıktık. Evrim’le, Evrim varis ameliyatı olmuş bir ay geçmişti. Evrim gitti. Giriş katında muayene yerinde asker çıkmadığı için dördüncü kattı sanırım oraya çıkarmışlar. Doktor oraya çıkmamış. Hemşire dikişlerini almış o kadar. Halbuki Evrim’in ağrıları-hissizlik sorunu vardı. Bense, saat 9’da oradaydık, 4’e kadar ringde bekletildim. 7 saat boyunca ring aracında ve asker kelepçeyi açmadı.”

HASTA TUTSAK HALİL GÜNEŞ’İN MEKTUBUNDAN

“Merhaba Sevgili Adil, mektubunu ve Öykü'nün fotosunu aldım. İlgin, duyarlılığın için teşekkürler. En son Gün Radyo'da seni ve Nihal'i (Boyacıoğlu) dinleme zevkine ulaşmış, selamlarınızı almıştım. Şu an yazmaya çalıştığım; iki-üç yıldır yazmayı düşündüklerimin nihayet kâğıda akışıdır. Gecikmenin birçok nedeni var. En önemlisi de hafıza problemi; kolay değil! 34-35 yıl öncesini hatırlamam. Son 22 yılın zindanda geçişi, buna bir de çok ağır, ciddi sağlık problemlerimi ve doğru-düzgün sandalyeye oturamayışımı da eklersen gecikmeme hak verirsin sanıyorum… ” 

KANSER HASTASI OLAN ŞAİR EROL ZAVAR ANLATMIŞ:

“Son ameliyatımı Haziran'da oldum. Yani mesane kanserinde iyiye gidiş devam ediyor. Son zamanlarda bel ve kasıklarda geçmeyen şiddetli ağrılar var. Beyin cerrahi hekimi, kanserin kemiklere sıçrama olasılığı olduğunu, bunu kontrol etmek gerektiğini söyledi.Ben sağlık raporu için hastaneye gidip geliyorum. Hapiste kalabilir miyim, kalamaz mıyım onu değerlendiriyorlar. Kalabilir raporu çıkıyor hep, bundan da öyle çıkar. Zaten felçli hastaları bile "hapishaneden çıkamaz toplum için tehlikeli" diye bırakmayan olağanüstü "adil" bir yargıya sahip bir ülkedeyiz.

BIR BACAĞI PROTEZ OLAN KAMİL TURANLIOĞLU YAZMIŞ:

 “Sevgili Hocam merhaba, (…) Benim, sol bacağım diz altından kesik, protez kullanıyorum. Wernicke Korsakoff, uzun süreli açlığa bağlı olarak organik beyin sendromu, denge sorunu, uyku apnesi, kan dolaşımı problemleri, eklemlerde şişme, böbreklerde iltihap oluşumu, karaciğerde büyüme vb. vb. rahatsızlıklarım mevcut. (…)  Daha önce kaldığım Sincan 1 Nolu F Tipi Hapishanesi “disiplin kurulu”, hakkımda vermiş olduğu “anma yapmak, slogan atmak” gerekçesiyle 12 günlük hücre cezasını onaylamış. Ben yaşadığım protez sorunundan dolayı hapishane idaresi hakkında suç duyurusunda bulunup, savcılıkça bu uygulamanın sonlandırılmasını istedim. Ben suç duyurusunda bulununca tamamen intikamcı bir mantıkla hücre cezası işleme konuldu. O kadar hırsla hareket etmişlerdi ki benim hasta bir tutsak olduğumu unutmuşlar. Gelip, “hazırlan hücre cezası için seni alacağız” dediler. Ben de “beni bu halde tek bacakla nereye, nasıl alacaksınız?” deyince aldığım cevap “dur ben bir sorup geleyim” oldu. (…) Bu da nasıl bir ruh haliyle konuya yaklaştıklarının bir göstergesidir.”

Örnekler çoğaltılabilir. Fatma Tokmak’tan, Abdullah Kalay’a kadar acil olarak tahliye edilmesi gereken hasta tutsakların hiç biri yukarıda mektuplarından alıntı yaptığım hasta tutsaklardan daha iyi durumda değil. 

Kurucuları arasında yer aldığım Görülmüştür Ekibi olarak (www.gorulmustur.org) defalarca konuyla ilgili haber yaptık. En son Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi ve birkaç örgütün desteğiyle hasta tutsaklar için kampanya açtık. Türkiye genelinde 300 aydına ulaşıp desteklerini aldık. İHD her cumartesi Galatasaray Meydanı’nda hasta tutsaklar için açıklama yapıyor. Ama buna rağmen hükümetin “yüz kızartıcı” politikasında bir değişiklik olmadı. Tam tersine hükümetin yeni savaş politikası içeride de etkisini gösterdi. Tutsaklara özellikle hastaneye götürülür – getirirlerken saldırılar yoğunlaştı. 

O halde bu güne kadar ses çıkarmayan insanların da seslerini seslerimize katması gerekiyor. Bunun için sosyalist - yurtsever olmak gerekmiyor. İnsan olduğunun bilincinde olmak, « sıradan demokrat » olmak yeter. Ne yapabiliriz sorusuna ilk yanıtımız da “mektup yazın” olacaktır.

Yazar-şair ve sanatçılara çağrımızdır: Hem mektup yazın hem de okuyucularınızı, dinleyicilerinizi, izleyenlerinizi mektup yazmaya davet edin.

Sanatçılarla başlattığımız kampanyanın sloganıyla bitiriyorum diyeceklerimi: Sizin hâlâ bir mektup arkadaşınız yok mu? Oysa onlar sizin için içeride! Unuttunuz mu?

[email protected]

[email protected]