Özgürlüklerinden yoksun bırakılan kişilere insan haklarına saygı kuralları çerçevesinde muamele edilmelidir.
Yine yetkililere, hasta mahpusların bırakılması çağrısı için bir aradayız.
Ancak bugünkü çağrının ayrı bir anlamı ve özelliği vardır. Bu çağrıyı 15 Temmuz’daki darbe girişiminin ardından 20 Temmuzda ilan edilen OHAL-Olağan Üstü Hal koşullarında yapıyoruz.
OHAL 12 Eylül döneminde cuntacıların her türlü hukuksuzluğunu örtbas etmek, işledikleri suçlar nedeniyle yargılanmamaları, iktidarlarını sorunsuz sürdürmeleri için uyguladıkları bir sistemdir.Bunu da çıkardıkları Kanun Hükmündeki Kararnamelerle uyguladılar.
On dört yıl sonra OHAL’i kaldırmakla övünen iktidardaki parti kınadığımız ve reddettiğimiz darbe girişimini gerekçe göstererek yeniden 20 TEMMUZ 2016 günü OHAL ilan etti.
Demokrasiye sahip olma adına uygulanan OHAL sürecinde de halkı bekleyen; uzun gözaltı süresi, işkence, kötü muamele, taciz, tecavüz; İş güvencesinden yoksunluk, sorgusuz sualsiz işinden olmak, sürgünler, açlık; Yaşama hakkı, vücut bütünlüğünün korunma hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü, toplantı, gösteri ve protesto hakkı, katılım hakkı ve benzeri temel hak ve özgürlüklerden yoksunluktur. Bu durum birçok yeni hasta mahpus oluşmasına neden olacaktır.
'Yaşam hakkı', 'sağlık hakkı' ve 'işkence ve kötü muamele yasağına' ilişkin hükümler, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, İşkencenin ve İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Ceza veya Muamelenin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi gibi bir çok uluslararası belgede yer almaktadır.
Avrupa Konseyi Parlementerler Meclisi; Bakanlar Komitesine, üye devletlerin,sürekli hastalığa veya ölümcül hastalığa yakalananların onurlarının her yönüyle korunmasına yönelik tedbirler almalarını teşvik etmeyi tavsiye etmektedir:
a) Sürekli hastalığa veya ölümcül hastalığa yakalananların haklarıyla ilgili düzenlemeler yapmak ve bunları korumak için gerekli tedbirleri alarak her türlü tedavi şartlarını sağlamak (alınacak tedbirler bağlamında):
1-Bütün üye devletlerde tedavi olma hakkının bireysel haklara dahil edilmesi yönünde yasal düzenlemeler yapmak;
2-Bütün sürekli hastalığa yakalananlara ve ölümcül hastalığa yakalananlara uygun tedavi imkanlarından yararlanma koşullarını hakkaniyete uygun olarak sağlamak;
3-Aileleri ve dostlarını sürekli hastalığa ve ölümcül hastalığa yakalananların yanında yer almaya teşvik etmek ve hastalara profesyonel destek sağlamak. Ailelerin ve/veya dostlarının müdahalesinin yetersiz kaldığı durumlarda veya bunların yoğunluktan kaynaklanan yetersizlikleri durumlarında,bunların yerine geçecek veya müdahalelerini tamamlayacak farklı profesyonel tıbbi tedavi yöntemleri uygulamak;
4-Ayakta tedavi imkanı varsa, sürekli hastalığa ve ölümcül hastalığa yakalananların tedavilerinin evlerinde gerçekleştirilmesi amacıyla uzman gezici ekipler ve ağlar kurmak;
5-Sürekli hastalığa ve ölümcül hastalığa yakalananlara tedavi imkanları sunmakla görevli kişiler arasında yardımlaşmanın sağlanmasın yönelik tedbirler almak;
6-Sürekli hastalığa ve ölümcül hastalığa yakalananlara uygulanacak tedavilerin kalitesini yükseltmek adına düzenlemeler yapmak ve bunları uygulamaya koymak;
7-İlgilinin reddetmesi hali hariç olmak üzere -sürekli hastalığa ve ölümcül hastalığa yakalananlara- uygulanacak tedavilerin yan etkilerinin hayatlarını kısaltacak şekilde ortaya çıkması hallerinde bile,ağrı kesici tedavilerinin ve uygun geçici tedavilerinin yapılmasını sağlamak.
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere Uluslar arası sözleşmeler devletleri tutukluların ve hükümlülerin sağlıklarını korumakla hükümlendirmektedir ve devletler kendi iç hukuklarını bu sözleşmelerin tavsiyeleri noktasında düzenlemekle sorumludurlar. Uygulamayı da bu sözleşmeler çerçevesinde cezaevi idareleri yapmakla yükümlüdür. Yapmamaları durumunda suç işlemiş olacaklardır.
Ülkemizde hasta mahpuslar binbir zahmetle ve birçok engelle karşılaşmakta ve tedavileri bir şekilde engellenmektedir. Derneğimize gelen birçok başvuru bu durumu gözler önüne sermektedir. Bugün iki hasta mahpustan söz edeceğiz. Her ikisinin de durumu yukarıdaki açıklamaları ve yaptırımları boşa düşürecek şekildedir.
1- 26 Mayıs günü Mardin /Nusaybinde tutuklanan Sehmuz Koç Mardin Cezaevinde bir gün kaldıktan sonra Tokat Cezaevine sürgün edilmiştir.Gözaltı süresinde uygulanan şiddet sonucunda İki elininin parmakları ve elleri kırılmış, burnu kırılmış,saçları yolunmuş, yerde sürüklendiği için diz kapakları parçalanmış, sağ baş parmağı kopuk, kafasında ve göğsunde şarapnel parçaları vardır. Gözaltı süresinin bitiminde hastaneye götürüldüğünde de işkenceleri belirtecek bir sağlık raporu düzenlenmesi güvenlik güçleri tarafından engel olunmuştur.
Bize yapılan başvuruda Şehmuz Koç'un şu an her iki elide kırık olduğu için kendi yaşamsal ihtiyaçlarını bağımsız olarak karşılayamadığı ve vücudundaki (kafa ve göğüs) şarapnel parçaları sağlığını olumsuz etkilediği ve daha önceden geçirmiş olduğu yüz felcinin etkilerinin de halen durduğu belirtilmiştir.
Ailesinin bulunduğu cezaevinden uzak olması da temel görüşme ve yardımlaşma hakkından yeterince faydalanamadığını göstermektedir. Bu çerçevede Şehmuz Koç'un tedavisinin acilen yapılması ve ailesinin bulunduğu ile (Mardin veya İzmir) naklinin yapılmasının gerekliliği bizce tespit edilmiştir.
2- Aslıhan Gençay 2001 yılında cezaevinde girmiş olduğu 240 günlük ölüm orucu sonrasında, kalıcı bir hastalık olan Wernicke Korsakoff Sendromuna yakalanmıştır.Bu sendrom hastayı nörolojik olarak etkilediği gibi ileri evrelerinde, hastanın yardım almaksızın yaşamasını güçleştirmektedir.Hafıza kaybı, konuşma güçlüğü, desteksiz yürüyememe gibi bulgular görülebilir. Ancak doğru bir tedaviyle ilerlemesi önlenebilir.
Aslıhan Gençay yürütülen hukuki süreç sonucunda AİHM kararıyla 10 yıl cezaevinde kaldıktan sonra cezası ertelenmiş ve tahliye edilmiştir. Ancak geçtiğimiz Nisan ayında "iyileşme gözlenmiştir", "cezaevinde yatabilir" denilerek keyfi bir uygulamayla tekrar cezaevine konulmuştur ve sağlığı gün geçtikçe daha da kötüleşmektedir. Kesin tedavisi zaten mümkün olmayan bu hastalıkla cezaevinde kalması yeterince vahim bir durumken, nörolojik kontrolleri için hastaneye gitmesi gerektiğinde, duruşmaya gider gibi elleri kelepçeli bir şekilde ring aracına bindirilmiş, sabahtan akşama, beklediği süre boyunca ring aracının hücresinde kelepçeli olarak tutulmuş ve tuvalete gitmesine dahi izin verilmemiş; insanlık dışı bir uygulamayla karşılaşmıştır.
Maruz bırakıldığı hukuki izolasyon ise, Aslıhan Gençay'ın insani koşullarda yaşamını sürdürme çabalarının bilinçli bir şekilde önlendiğini gözler önüne seriyor. Vekaletli avukat görüşmesi yapabilmesi için mahkemece vasi tayini gerekiyor; ancak Nisan ayında cezaevine konulan Aslıhan Gençay'a mahkemenin Kasım ayında görüleceği bildiriliyor. Bu şekilde AYM ve Aihm'den raporlarını istemesinin ve başvuruda bulunmasının da önüne geçilmiş oluyor.
Bu kadar ciddi bir sağlık sorunu yaşayan kişinin cezaevinde tutuluyor olması bile kabul edilemezken, üzerindeki baskı ve yürütülen hukuksuzluk, Aslıhan Gençay'ın şahsında bütün hasta mahpusların düşürüldüğü durumu gözler önüne seriyor.
İnsan Hakları Savunucuları olarak Şehmuz Koç ve Aslıhan Gençay'ın maruz bırakıldığı keyfi uygulamaların derhal sona erdirilmesini talep ediyoruz.
HASTA MAHPUSLAR SERBEST BIRAKILSIN!
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ İZMİR ŞUBESİ
- 4 gösterim