Abdullah Demirbaş’a özgürlük! ve Hasta Tutsaklara Özgürlük

Hasta tutsaklar meselesi, Türkiye’de insanım diyen herkesin kanayan yarası olmaya devam ediyor. Devlet bu konuda adeta dalga geçiyor. Ve resmen hasta tutsakları bir pazarlık meselesi olarak kullanıyor. Kendi çıkardıkları yasayı bile savcılar; "tahliye edildiğinde toplum için tehlike oluşturur" gibi saçma sapan bir gerekçe ile uygulamıyor. 

İnsan Hakları Derneği'nin (İHD) Mayıs 2015 tarihi verilerine göre, hapishanelerde 282’si ağır olmak üzere 731 hasta tutsak bulunuyor. Adalet Bakanlığı ise bu konuda ısrarla adım atmayıp, tutsakların hem tedavisinin yapılması konusunda gerekli olanakları sağlamayarak yaşama hakkına tecavüz ediyor. Hem de, tutsakların hiç değilse son günlerini aileleriyle, sevdikleriyle geçirmesini önlüyorlar. Neresinden baksanız devletin katil, katliamcı yüzü ve insanlığın bittiği nokta suratınıza çarpıyor.

Geçtiğimiz hafta bir arkadaşım Berfin Demirbaş’ın babasıyla ilgili başlattığı kampanyadan söz etti. 2004 yılında Amed Sur Belediye Başkanı seçilen, 2007’de ‘Çok dilli belediyecilik’ üzerine yaptığı çalışmalar nedeniyle Danıştay tarafından görevden alınan… Ancak 2009 yerel seçimlerinde yeniden belediye başkanlığına seçilen, yine aynı yıl devletin başlattığı siyasi soykırımda, KCK operasyonlarında tutuklanan Abdullah Demirbaş’ı tanımayanınız yoktur. 

Çoğunuz Demirbaş’ın 2002’de tedavi edilmediğinde ölüm tehlikesi olan "hewrediter derin ven trombozu" yani kalıtımsal kan pıhtılaşması hastası olduğunu da biliyorsunuzdur. Zaten bu nedenle 5 Nisan 2010 tarihinde hayati tehlikesi olduğunu belirten rapor nedeniyle Demirbaş tahliye edilmişti. Ancak devlet geleneği o tahliyede de devreye girerek tahliye kararının altına yurtdışı yasağını koymuştu. Uzun uğraşlar sonucunda bu yasak kaldırılmış… Süreç başa dönüp de, AKP yeniden siyasi soykırımı başlatınca, 8 Ağustos tarihinde Demirbaş yeniden tutuklandı.

Gelinen aşamada Demirbaş ailesi kaygılı. Nasıl kaygılı olmasınlar ki? İlk tutuklama döneminden ve hapishanelerde yaşananlardan mapushanede hastalanmanın, üstelik hayati tehlike taşıyan bir hastalığa kapılmanın sorunlarını yaşayarak test etmişler. Ayrıca savaşın böylesine boyutlandırıldığı bu süreçte, devletin hapishanelere yönelik baskı ve yıldırma politikalarının başında tedavi koşullarını tutsakların elinden almanın geldiği biliniyor. Böyle zamanlarda ırkçı gardiyan ve müdürlere, tutsakları hastaneye götüren komutan ve askerlere gün doğuyor. Olmadık sorunlar çıkararak muayeneyi önledikleri, hatta elleri kelepçeli hasta tutsağa saldırıp şiddet uyguladığı örnekler o kadar çok ki! 

Pazar günü Berfin’le görüştüm. Kaygılarını paylaştı benimle. Her tutsak yakını gibi Berfin de oldukça endişeli ve üzgün. Böyle zamanlarda çalan her telefonda tutsak yakınlarının yüreği yerinden oynar. Diken üzerinde yaşarlar. Her an bir kötü haber almanın kaygısı bir an bile onları terk etmez. Hatta çoğu zaman tutsaktan daha fazla mapusluğun sorunlarını hissederler, yaşarlar. Sevdiklerinin dört duvar arasında adeta ölüme terkedilmesi ağır gelir. Devlet rehine olarak elinde tuttuğu hasta tutsaklarla, yakınlarını resmen hergün ölmeye mahkum ediyor. Durum bu ve daha fazlası olunca… Berfin’in babasına dair yaşadığı kaygılar ve çırpınışını anlamamak ne mümkün... 

Berfin’le neler yapmak gerektiği üzerine yazıştık biraz. Bir yandan devletin başlattığı savaş sürerken, 1 Kasım seçimlerinin bile gündeme giremediği bu süreçte; bir duyarlılık yaratmak, gündem olmak zor olsa bile… Berfin’e başlattığı kampanyayı asla bırakmamasını önerdim. Hasta tutsaklar meselesinin bizim vicdanımız olduğunu söyledim. Her şey bir yana, bu kampanyanın babası için büyük bir moral kaynağı olacağı fikrinde birleştik Berfin’le. Ancak bir kez daha vurgulamalıyım ki, Abdullah Demirbaş’ın durumu ciddi. Bu nedenle Berfin’in çağrısına kulak vermek, başlattığı kampanyayı desteklemek hepimizin görevi, boynumuzun borcu.

Berfin duyarlı kamuoyuna diyor ki:

"Babası tutuklu ve hayati riski olan biri olarak sesleniyorum. Babam şu an hasta ve cezaevinde tutuklu bulunuyor. Tutukluluğunun devam etmesi yaşam hakkına yapılmış bir saldırıdır, bile bile ölüme terk etmektir. Ailesi olarak endişeliyiz ve bir an önce serbest bırakılmasını istiyoruz."

Berfin’in çağrısına yanıt olmak için eminim her birimizin yapabileceği bir şey vardır. Sesimizi Berfin’in çığlığına katarak Demirbaş ve tüm hasta tutsaklar özgür oluncaya kadar; sizleri "Hasta Tutsaklara Özgürlük" kampanyasını desteklemeye çağırıyorum.

Kaynak: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA 

Fotoğraflar: Ömür Eğribel