22 Yıllık Tutsak Sadık Almakça'dan deneme tadında mektup

“Bir yandan mekanın getirdiği zorluklar öte yandan 22 yıl boyunca, insanlara, dağlara, taşlara, çiçek ve ormanlara duyulan özlemin ruhumun derinliklerinde yarattığı acı. Otuz yıl böylece bedende, ruhta ve tinde derinde yakıcı acılarla geçecek. 22 yılın zindan çilesi o kadar ağır ve çekilmez ki! Buna sözcükler kifayetsiz kalır. Hani çokça söylenir ya, yaşayan bilir ancak…”

SADIK ALMAKÇA

F Tipi kapalı cezaevi  B-23

Hacılar/KIRIKKALE

Merhaba Değerli Adil Abi

Gönderdiğin kartını aldım. Mektubunda, Cezaevleri için düzenlenen panelin tutanakları da vardı, okudum. Değerlendirmelerin sabit ve iyi… Bilinsin ki her bir şiirde, öyküde, romanda cezaevinin acısı, inceden ses verir. Bu konularda işlenen hüzünler, dramlar insanların ruhlarında ve tinlerinde yaşadıklarıdır. İşte alenice söylüyorum. Bir yandan mekanın getirdiği zorluklar öte yandan 22 yıl boyunca, insanlara, dağlara, taşlara, çiçek ve ormanlara duyulan özlemin ruhumun derinliklerinde yarattığı acı. Otuz yıl böylece bedende, ruhta ve tinde derinde yakıcı acılarla geçecek. 22 yılın zindan çilesi o kadar ağır ve çekilmez ki! Buna sözcükler kifayetsiz kalır. Hani çokça söylenir ya, yaşayan bilir ancak.

Felsefi ve edebi üretime çok uygun bir mekan. Doğru ama bu da boş zamanın çok olması ve yine başkada bir uğraş alanının olmamasıyla ilgilidir. Cezaevinde olan biri olarak 22 yıl boyunca başka yapacağım bir şey yoktu. Ama bu çalışmalarında nasıl bir tinsel ve ruhsal azap içinde yapıldığını da bilmek lazım. Siyasi tutsağın büyüklüğü de bu eza altında yığılıp kalmamasıdır. Her halükarda direnilir. Kimlik, kişilik korunmaya çalışır, inancına, ülkülerine bağlı kalınır. Bu onun yaşam ilkesidir. Zaten insanları ayakta tutanda budur.

Neyse Adil abi bu da bir hayattır. Hayatın çeşitli yüzleri ve biçimleri vardır. Güler yüzlü, hazin yüzü, acısı, neşesi öte yandan iyisi, kötüsü, lüksü, zindanı gibisinden insanoğlunun hayatı tek düze değil ve tek mecrada olunmuyor ki. Bütün çeşitliliği ve zıtlıklarıyla devam ediyor. İşte mesele burada hayatı bütün bu çeşitliliği ve yüzleriyle götüre bilmektir. Yaşam sanatı budur. İnsanın bir yaşam sanatı be buna temel teşkil edecek bir yaşam felsefesi olmalıdır. Yoksa bu çirkin düzende hayat yaşanmaz. Zavallı, anlamsız bir yaşam sürülür. Eğer yer altı dünyası olan zindanlarda biz tutsaklar yaşam gücünü ve kabiliyetini sergileyebiliyorsak birazda bundandır. Her şeye rağmen güçlü ideallerimiz, ütopyalarımız var. Bizi güçlü kılan otuz yıl boyunca duvarlar bile çürürken bizi yılmaz yapan bunlardır. Bizde bu yanından hayata tutunuyoruz. Böyle davranılmazsa zaten zindandaki insanın önünde sadece ve sadece iki seçenek vardır ya cüce olmak yada yüce olmak. Amaçlı yaşam yücelleştirir. Ama amaçsız yaşamda cüceleştirir. Artık bireyin ne olacağı tercihi ve kararına

Neyse artık, bunun çokta ayrıntısına girmeyeyim sende bu mekanları görmüş ve yaşamış biri olarak gayet iyi bilirsin.

Cezaevlerini yenmenin tek koşulu amaçlarına tutku düzeyinde bağlılıktır. Aşk var olmak için korkuları, sınırları yıkıyor tehlikelere göğüs geliyor değil mi. İnsanda bu ortamda yetkinleşmek için mekansal ve psikolojik baskıları, sınırları yıkmak, her türlü zorluğa göğüs germek zorundadır. Bunları yaparak cezaevi ortamında kendini var edebilirsin, yaratabilir, geliştirebilirsin ve de üretebilirsin. Bu bir var oluş meselesidir. Alın teri olmadan kendini yaratamazsın.

Bizler dünya ya sadece biyolojik canlı varlıklar olarak gelmedik Akli varlıklar olarak insanca yaşamak için geldik. Ancak böyle yaşamak ve ya bu yaşam seviyesini yakalamak için zorluklarla buna mani olan engellerle savaşmak şarttır. Bu bize vazifedir. Zindanda da olsa dışarıda da olsa bu bize görevdir. Şimdi zindanlarda bizde bunun gereklerini yapmaya çalışıyoruz.

Son olarak Okay ailesini hasretle kucaklıyor ve öpüyorum.

Selamlar, sevgiler, saygılar…

Sadık

SADIK ALMAKÇA

F Tipi kapalı cezaevi

B-23

Hacılar/KIRIKKALE