MERSİN - 12 Eylül'de tek tip kıyafete direnenler, o günleri anlattı. Diyarbakır 5 Nolu'da Hayri Durmuş'un, “Kürdistan Vietnamlaşıyor. Bu insan çığlıklarını unutmayın” sözlerini hatırlatan İbrahim Bilen, "Şimdi de yapılmak istenen aynıdır, cezaevlerine ses verelim" dedi.
Son çıkarılan 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile getirilen tek tip kıyafet uygulamasına karşı cezaevlerinden direniş mesajları gelirken, 12 Eylül darbesi döneminde tek tipe karşı direnenler anlattı.
Diyarbakır Cezaevi'nde kalan Sedat Akbay, tek tip kıyafet uygulaması getirildiğinde kabul etmediklerini söyleyerek, “Tek tip kıyafet giymemek sadece bir siyasi karar değildi, insanlık onurunu kıran bir uygulama olduğu için kabul etmedik. Cezaevi yönetimi askeri olduğu için bizi dinlemedi. Her ne kadar hükümet sivil de olsa cezaevi yönetimi askeriydi ve tek tip kıyafet dayatıldı” diye konuştu. Tek tip kıyafet kararına karşı büyük bir direniş başlattıklarını dile getiren Akbay, “Ölüm oruçları ve fiziki direnişlerin başlamasıyla beraber baskı ve işkence de başladı. Cezaevlerinde attığımız tek slogan, ‘İnsanlık onuru işkenceyi yenecek’ oldu” dedi.
‘DİRENİŞ ZAFERLE SONUÇLANDI’
Diyarbakır'daki direnişlerin hepsinin zaferle sonuçlandığını ifade eden Akbay, o günleri şöyle anlattı: “Ocak direnişi çok ciddi bir direnişti. Bütün koğuşta barikatlar kuruldu. Ölüm orucuna giren arkadaşlar hücreye alındı. Fiziki direniş sergilendi. Tüm tutuklular, ‘ne yaparsanız yapın öldürseniz de giymeyeceğiz’ dedi. Fiziki olarak her türlü direnişi sergiledik. Tutuklular hiçbir zaman dayatılanı kabul etmediği gibi umutsuzluğa da düşmedikleri için direniş zaferle sonuçlandı.”
‘GÜÇLÜ İRADE ORTAYA ÇIKTI’
1982’de Mersin E Tipi Kapalı Cezaevi'nde kalan Remzi Erkut da, kendilerine dayatılan tek tip kıyafetin amacının özgür kişiliği tamamıyla bertaraf etmek ve pasifleştirmek olduğunu söyledi. Buna karşı kıyafetleri havalandırmada ateşe vererek imha ettiklerini ve ardından saldırıların başladığını dile getiren Erkut, “Onlar dayattıkça biz giymemek için direndik. Sonuç alamayacaklarını anladıklarında kendileri vazgeçmek zorunda kaldı. 1986’tan sonra tek tip kıyafet uygulaması kaldırıldı. Güçlü irade ortaya çıktı. O günün direniş ruhu, tutukluların halka olan inancı ve bağlılığı ile zafere ulaştı” dedi.
‘DİRENİŞ RUHU BÜYÜTÜLMELİ’
Cezaevlerinde saldırıların asıl amacının bir halkın tarihini yok etmek olduğunu kaydeden Erkut, şunları söyledi: “Zaten dışarıda tüm toplumu içine alan bir cezaevi uygulamasıyla karşı karşıyayız. Cezaevleri, tek tip kıyafet dayatmasıyla teslim alınmaya çalışılmakta. Bu yüzden tüm muhalif kesimin buna karşı bir direniş ruhu sergilemesi gerekir.”
HAYRİ DURMUŞ’UN SÖZÜNÜ HATIRLATTI
Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi'nde kalan İbrahim Bilen de, Diyarbakır Cezaevi'ndeki uygulamalara ve işkencelere karşı PKK'nin önder kadrolarından Hayri Durmuş'un söylediği, “Kürdistan Vietnamlaşıyor. Bu insan çığlıklarını unutmayın” sözlerini hatırlatarak, "Şimdi de yapılmak istenen durum aynı. Buna karşı cezaevlerindeki insanların sesine ses olunmalıdır. Tek tip elbise, aslında bir yerde yapılan baskı ve işkenceleri meşrulaştırmak aracıydı. İktidar da, tutukluların bunu giymeyeceklerini ve kabul etmeyeceklerini de biliyorlar” dedi.
'KATLİAMLARI MEŞRULAŞTIMAK İSTENİYOR’
Tek tip kıyafetin demokratik muhalefet üzerinde yaratılmak istenen baskıyı meşrulaştırma araçlarından bir tanesi olduğunu dile getiren Bilen, “Amaç, tutukluları robotlaşmaktır. İktidar bir nevi katliam ve baskı politikasını meşrulaştırmaya çalışmaktadır” dedi.
'SADECE BİRBİRİMİZE KENETLENDİK'
İzmir Buca Cezaevi'nde kalan Bekir Sıtkı Keçeci de, tek tipe karşı direnişlerini şöyle anlattı: “Tüm tutsaklar kol kola girdik sloganlar attık. Herkes kendi elbisesini giydi. Hava da soğuk olduğu için içimize eşofman giydik. Çünkü elbiselerimizi alacaktılar. Gardiyanlar koğuşlara gelerek bizi çıkartmaya çalıştı, biz direnmeye devam ettik. Bizi koridorlara çıkarttılar ve fiziksel şiddet uyguladılar. Buna rağmen kenetlenmeyi bırakmadık. Buna karşılık bizi, 3’erli 4’erli hücre tipi olan yerlere götürdüler. Oraya götürüldüklerinde artık işkence başlıyordu. Zorla elbiselerimiz çıkartılıp tek tip elbiseler giydirilmeye çalışıldı, tabi biz ki giymedik.”
'BİZ İÇERİDE AİLELERİMİZ DIŞARIDA DİRENDİ'
Mahkemelere gidişlerde tutuklulara işkence edilerek kıyafetlerin giydirildiğini söyleyen Keçeci, “Bizde fiili direniş esastı. Bize giydirilen elbiseleri, mahkeme salonunda yırtıyorduk. Çünkü altında eşofmanlarımız vardı. Baktılar olacak gibi değil, eşofmanlarımıza el koydular. Eşofmanlar olmamasına rağmen tekrar tek tip kıyafetleri yırtıyorduk. Şortlarla kalmak bizim ahlaksızlığımız değil, onurlu duruşumuzdur. Burada şunu anlamamız lazımdı. Fiili bir direnişin karşısında bedeninizi açlığa yatırdığınızda bu çözüm alınmıyor. Biz de o elbiseleri giyinmeye karşı direnerek kazandık. Biz cezaevinde fiili eylem yaparken ailemiz ve hukuk camiası avukatlar aydınlar demokratlar tek tip elbiseye karşı tavırlarını ortaya koydu. Demokratik kamuoyu oluşturuyorlardı" dedi.
'DIŞARDA DA DİRENİŞ ÖRGÜTLENMELİ'
Tek tip kıyafetin 27 yıl sonra yeniden gündeme gelmesinin amacının içerideki devrimci ve aydınları teslim almak olduğunu dile getiren Keçeci, uygulamanın başarısız olması için sadece cezaevinde bulunan tutukluların direnişinin değil, toplumun tüm muhalif kesimlerinin büyük bir direniş göstermesi gerektiğini vurguladı.
Keçeci, “Her şeyi tutsakların üstüne yüklemek doğru olmaz. Zaten onlar kendileri için bir şey istemeden bu topraklar üzerinden barış ve özgürlük mücadelesinde canlarını bile ortaya koyan insanlardır. Tutsakların dışarıdan aileler, aydınlar ve demokratik kitle örgütleriyle bir araya gelerek desteklenmesi gerekiyor. Faşizmin bu saldırısını ancak bu şekilde durdurabiliriz” dedi.
Kaynak: Mezopotamya Ajansı
- 11 gösterim