Tutsak yazar Ayhan Kavak'tan kitap tanıtımı: “YARGILANAN İMGELER”

“Bir yerlerde ölüler üşüyorsa, başka yerlerde yüreklere ateş düşer. Sessizlik yürek yakar, umutlar üşür” diyen yazarın “Yargılanan İmgeler”ini bir hesaplaşma biçiminde ele almak kabil. Kimlerle hesaplaşma? Zulmetin zulmüyle, hegemonlarla, kemirgen sömürgenlerle, ırkçı-faşizan zihniyetlerle, insanlık ve emek düşmanlarıyla, adaletsizliği yaratan sistem ve daha nice kötülük odaklarıyla hesaplaşmak… Fakat bu da eserin konturlarını ifade etmede yetersiz kalır.”

KİTAP TANITIMI

“YARGILANAN İMGELER”, Hilmi Toy, Usar Yayınları

“Bir mülteciyle politik sürgün arasında fark var, dedi. Biri kendini yabancı bir ortamda boşluğa düşmüş hisseder. Ülkesinin, alışık olduğu şeylerin eksikliğini hissetmenin acısını yaşar, başına geleni anlamaktan uzak veya anlamaya isteksizdir ve bir taraftan kişisel acılarıyla diğer taraftan yeni ülkeye uyum zorluklarıyla boğuşur. Oysa diğeri ülkeden uzaklaştırılmasını hiçbir zaman kabullenmez, atılmasının nedenlerini hep göz önünde tutarak kendisinin günün birinde ülkesine dönmesini sağlayacak değişim için mücadele eder. Bu nedenle de bizler, işlevsellik karşısında sürgünde kapılabileceğimiz yorgunluk ve psikoz belirtilerine karşı eylemsiz kalmamalı, tarihsel koşullara bağlı olarak nereye gidersek gidelim kendimizi buralarda hep aktivistler olarak görmeliyiz”.

Peter Weiss yaşamından damıttığı usareyi “Direnmenin Estetiği” romanında böyle dile getirmiştir. Mültecilik ile politik sürgünlük arasındaki ayrım dün olduğu gibi bugün de aynı özelliklere haizdir. Yaşadığımız coğrafyaya karabasan gibi çökmüş 12 Eylül sürecinde de devrimci yer almış sayısız insan “yeniden döneceğiz” hayalleriyle Avrupa’nın çeşitli ülkelerine sığınmışlardı. Biye yazık; çoğun öğütüldüler oralarda. Yitip gittiler, kayboldular, mültecileştiler tıpkı Weiss’ın çarpıcı saptamasında olduğu gibi. Bunun dışında, her şeye rağmen gerek 12 Eylül sürecinde gerekse onun zindanlarından çıkan canlar, Avrupa’yı yol eylediklerinde, oralarda politik sürgün olduklarının bilinciyle toplumsallaşmış insanlık uğruna değer yaratmanın pratiği içerisinde olmuşlardır. Bulundukları her ortamda ideolojik ve politik hatta hayata renk veren devrimci tavırlarını sergilemişlerdir. Her yeri kavga alanı belleyerek görev ve sorumluluklarının bilinciyle yürümüşlerdir. Daha öncesinde, ahde vefa göstererek Antep’in direngen ve yiğit canlarından olan Muharrem Usta’nın kitabını okumuştum. O kitap tam da başka bir zindana yani şu an olduğum mekana sürgünlüğüm esnasında elime geçmişti. Muharrem Usta’nın hayatı ve mücadelesi beni çok etkilemişti. Zindan değişikliği sürecinden üzerine yazamamıştım. Yoksa etkilendiğim, beğendiğim her kitap hakkına mutlaka bir şeyler yazarım.

Saramago, dünyada tanıdığım en bilge insan, bir dağ başında tek başına yaşayan okuma yazma bilmeyen yaşlı bir çoban olduğu mealinde bir söyleşi yapmıştı. Her insan bir dünya olabilir elbet. Saramago görmemiş olsa da coğrafyamızda öyle Bilgeler var ki her biri dünyalara sığmaz cinsindendirler. Yerelde kalıp da salt çevresiyle sınırlı, tanımanın ötesinde unutulmaya yüz tutan nice bilgelerimiz bulunur bizim diye düşündüm, tıpkı Muharrem Usta gibi… Toy’un adını ilkin o kitap sayesinde duydum. Malum koşullarımız sınırlı. Başka iletişim kanalları olmayınca sadece kitaplar aracılığıyla tanıyoruz değerli insanları. Görülmüştür’den Kekê Adil Hocam’ın yolladığı son eseri, “Yargılanan İmegeler”i (Usar Yayınları) büyük beğeniyle okudum.

Yazar, Ocak 2011 tarihinden başlayıp Mayıs 2023 yılına kadar gelen, öncesinde farklı yayın organları ve sosyal medyada, edebiyat ve sanat alanındaki 97 makalesini seçki haline getirmiş. İyi ki de yapmış. Toplu hale getirilmiş olması yarına kalma açısından da önem arz eder. Bu sayede içine tıkıldığımız kuşatılmış karanlık mekanda okuma olanağına kavuştum.

“Bir yerlerde ölüler üşüyorsa, başka yerlerde yüreklere ateş düşer. Sessizlik yürek yakar, umutlar üşür” diyen yazarın “Yargılanan İmgeler”ini bir hesaplaşma biçiminde ele almak kabil. Kimlerle hesaplaşma? Zulmetin zulmüyle, hegemonlarla, kemirgen sömürgenlerle, ırkçı-faşizan zihniyetlerle, insanlık ve emek düşmanlarıyla, adaletsizliği yaratan sistem ve daha nice kötülük odaklarıyla hesaplaşmak… Fakat bu da eserin konturlarını ifade etmede yetersiz kalır. Aynı zamanda adı onur insanları, aydınları, sanatçıları, devrimcileri yâd ederken özge canların “ölüm hoş geldi sefa geldi” demelerini tarihe not düşer. Yaşadığımız Anadolu ve Yukarı Mezopotamya coğrafyasındaki yüz aklarımız olan insanların ardından kaleme sarılarak toplumsal hafızayı tazelemeye katkı sunan yazar, yeri gelir Kanlı Maraş’ı anlatır. Yeri gelir Roboski, Suruç, Kobani, Amed, Cizre, Nusaybin ve Ankara Garı gibi nice katliamların izini sürer. Devlet dersinde öldürülenlerin anısını yaşatmak için kaleme sarılmasının anlamı büyüktür. Yâd ettikleri arasında biz siyasi tutsaklarla ayrım göstermeden dayanışma ve paylaşım içinde olan kutlu ışığımız Kutsiye Bozoklar’ın olması daha bir sevindirdi beni. “Hep Aynı İnat”la da “Eğilip bükülmeden dosdoğru bakmışlar hayatın yüzüne” diye tarif ettikleri için, “Devrimciler yanıp da tütmeyenlerden olur” der haklı olarak. İşte Devrimci yazar Hilmi Toy da kalemiyle dosdoğru bakmasını bilen, yanıp da tütmeyen özge canlardan olurken kitap konteksti içerisinde övgü ve yergilerini geliştirmekten çekinmez.

Aynı gök altında yaşadığımız ve bir cendereye sıkıştırılıp da adeta robotik yönergelerle hareket ettirilenler tek hayat yaşarlar. Lakin Devrimciler ömürlerine birden fazla hayat sığdırırlar. Yaşamları hep kavga, hep bıçak sırtında olanlar hayat-ölüm denkleminde çoklu hayat yaşarlar (En azından ben öyle düşünüyorum). Değil mi ki yola revan oluşta omuzdaşlık, candaşlık yapılan nice özge can ecelsiz toprağa düşmüştür. Onların anısı, hayalleri ve umutları geride kalana mücadele azmi ve takat olmasının yanı sıra karanlıkları aydınlatan meşale özelliği taşır. Onların hayallerini kurdukları özgür yaşama ulaşma düşüncesi senle birlikte yol alır.

Bu yönlü çalışmalara ihtiyaç olduğu aşikar. Zira umudu harlamaya vesile oluyor. Ufkun ardını gören nice özge canın varlığının bilinmesi sarıp sarmalar, moral ve motive eder bizleri. Her türlü engellemelere rağmen ufkun ardındaki saklı özgür yaşamı görmek çoğaltır canları, çoğaltır parçalar izolasyonu…

“Hep Aynı İnat”la devam etmenin kararlılığıyla yalnız olunmadığını hatırlatan yazarın bu eseri, aynı zamanda “Memleketimden İnsan Manzaraları”, Memleketimden Gadre uğramış yiğitlerin manzarasını sunar. Eline-emeğine sağlık, yıllar kalemine zeval vermesin diyorum. Böylesi nice verimlerini kitaplaştırması temennisiyle başarılar dilerim.

“Ve bilinmeli ki, dünyanın her yerinde savaş, sırtlarda yaralı, omuzlarda tabut taşıtır, barış ise hep yaşamı” diyen Devrimci Yazar Hilmi Toy, kavganın güzelliklerini hatırlattığının duyarlılığını sergilerken, ruhunu Mephisto’ya teslim etmek istemeyenlere iletmek için –meramıma tercümandır- son soruyu sorsun:

“Şairlerin, bilginlerin, atom gülleri arasında bir başına ve yalnız kalmamak ve asla yalnız yürümemek yaşam yolunda ve ortasında hayat kavgasının “biz” olmak, “bizce” durmak, “bizce” üretmek, yazmak, okumak, paylaşmak için nasılsın kardeşim?..

Kitabın Adı: Yargılanan İmgeler

Yazarı: Hilmi Toy

Usar Yayınları, Ağustos 2023

Ayhan KAVAK

2 Nolu T Tipi Hapishanesi C-20

Tarsus/MERSİN