Şahmeran ve Cemal

Şahê Maran, Çîroka Şahê Maran

Carêkî caran rahmel dê u bavên hazir u gehdaran

 

Çok eskilerde küçük bir dağ köyünde dere kenarında bir adam; annesi ve eşiyle beraber topraktan bir evde yaşarmış. Evin gelini üç aylık hamileymiş. Kocası gariban, kaynanası çok yaşlı ve hastaymış. Adam evin geçimi için tarlada gece gündüz çalışırmış. Evin gelini akşam yemeği için evde hiçbir şeyleri olmadığından pişirilebilen otlardan toplamaya çıkıp dağ eteklerinde sırtında heybesiyle ot toplamaya başlamış. Biraz ilerde kayalıkların arasında ışık ışık parlayan bir şeyin olduğunu fark etmiş. O ışığa doğru yürümüş. Tam ışığın yanına varıp elini uzatıp almak isterken ışığın güzelliğine dayanamayıp bayılmış. O ışık kadının içine kaçmış. Kadın yerde baygın yatarken o dağın tüm yılanları gelip kadının etrafında toplanmış. Adam eve gelince artık hava kararmak üzereymiş, ama halen karısı eve gelmemiş. Yaşlı anası da merakla gelininin eve gelmesini beklemiş. Adam karısını aramaya çıkmış, bakmış ki karısı yerde baygın. Alıp eve getirmiş. Kadın kendisine geldiğinde karnı biraz daha büyümüş. Gün geçtikçe kadının göbeği daha çok büyüyormuş. Üç aylık olunca doğum sancıları tutmuş, herkes kadının ikiz doğuracağını bekliyormuş, ama bu kadar erken beklemiyorlarmış. Adam gece yarısı köyden ebeyi getirip çocuğunun doğmasını beklerken o gece yıldızlar kaybolmuş hep karanlık bulutlar gökyüzünü kaplamış, geceyi aydınlatan ve yeri göğü ıslatan şimşekler çakmış. O dağın tüm yılanları ve dünyada ne kadar yılan varsa birbirine haber verip o evin etrafında toplanmış. Yaşlı kadın yağmura bakmak için pencereden dışarıya bakınca kocaman yılanlar ağızlarını açıp şarkılar söyleyip dans ederlermiş. Yaşlı kadının kalbi dayanmamış, oracıkta düşüp ölmüş.

Ebe bebeği beklerken tam bir metre uzunluğunda gece karası upuzun bir saç çıkmış, sonra yavaş yavaş bebeğin kafası çıkmış, başı çıkar çıkmaz upuzun kapkara kirpiklerini, kocaman simsiyah gözlerini açıp gülümsemiş. Bir metre uzunluğunda, ayakları yok, kuyruğu da yılanmış. Kadın o kadar korkmuş ki… Ama bebeğin o güler yüzünün güzelliğine hayran kalmış. Hemen bir beze sarıp anasının yanına koymuş. Kadın bebeğine bakarken bebeği sadece gülümseyerek ona bakmış, kadın üç dakika yaşayabilmiş, aşırı kanama sonucunda ölmüş. Kadının ruhu oradan bir ışık gibi çıkıp göklere yükselmiş, evin etrafında toplanan yılanların hepsi şahmaranın annesine Serde edip minnetle saygı duruşunda durup ruhu yıldızlara kavuşuncaya dek beklemişler. Adam bu olanlar karşısında aklını yitirip kendisini asmış.

Yaşlı ebenin şahmaranı orda bırakmaya gönlü razı olmaz ve gelip bebeği soracak olan köylülere de gösteremez. Köylüler görse şahmaranı öldürürler. Köye alıp o gece yarısı evine götürmüş, hava açılır açılmaz almış şahmaranı dağın başında çok yaşlı bir ağacın çatlağına bırakmış. Sırtını dönüp eve gitmek isterken gönlü elvermez o masum yüzlüyü orada bırakmaya. Pişman olup arkasını dönüp almak isterken o koca dev ağacın çatlağının kapandığını ve ağacın dallanıp yaprak açtığını görür. Kadın bu olanları bir sır gibi saklamış. Aradan yıllar geçmiş ebe bir masalmış gibi bu hikayeyi torunlarına anlatır.

Köyde birbirini çok seven Cemil ile Cemal adında iki arkadaş varmış. Her iki arkadaş aynı kıza aşık olurlar. Kız çok zeki ve çok güzelmiş. Kız Cemal’i sevdiğinden Cemal ile evlenir. Cemal evin tek çocuğu, çocuk yaşta babasını kaybetmiş, annesini çok çok severmiş. Bu yeryüzünde en çok sevdiği insanlar eşi, annesi ve Cemil arkadaşıymış. Hayvanları da çok sever doğayla barışık yılanların dilinden anlamaz, ama sesi çok güzel ve yanık olduğundan şarkı söylediğinde yılanlar hayran hayran dinlermiş. Bir gün arkadaşı Cemil ile ormana odun toplamaya giderler. Baltasını alıp köyden epey uzaklaşırlar, arkadaşı ile ayrı yönlere giderler, Cemal çok yorulur, dinlenmek için gölgesi bol bir ağacın altına gidip oturur, sırtını da ağaca yaslar. Daha sonra rüzgarın esintisiyle dallar aşkla sallanıp yaprakların hışırtısı melodi olur, Cemal’in ruhunu okşar. Cemal’in duyguları kabarır, şarkı söyler, sesinin güzelliği yerin yedi kat dibinde yaşayan şahmaranın kulağına gider. Şahmaran hayranlıkla dinler. Şahmaran, Cemali çok merak eder, bir yanı insan olduğundan insanların dilinden de anlar ve çok duygulanır. İnsan olan annesini ona doymadan kaybeden şahmaran, yanında bulunan iki büyük ve güçlü yılandan Cemal’i korkutmadan yanına getirmelerini emreder. Cemal şarkı söylerken yılanlar yavaş yavaş Cemal’i alır, şahmaranın olduğu yedi kat yerin dibine götürürler. Şahmaran Cemal’i izler. Cemal uyandığında rüya gördüğünü sanır, gözlerini açar olduğu yerin etrafı hep delik, binlerce delik ve her bir delikten bir yılanın başı, karşı tarafta da metrelerce büyüklükte ve boyu uzunluğunda simsiyah saçları olan bembeyaz, yüzü ve narin dudakları olan kocaman gece karası gözleri ve ince yay gibi kaşları olan başı insan boynu elmaslarla donatılmış, nakış nakış tacı ile gövdesi yılan… Şahmaran şarkı söyler, yılanlar da dans eder. Cemal defalarca bayılır ve ayılır. Şahmaran: “Ey insan oğlu güzel sesli yiğit uyan da birkaç soru sorayım.” Cemal korkudan gözlerini sıkı sıkı yummuş, ama söylenenleri dinliyor. Şahmaran iki büyük yılandan Cemal için yemek getirmelerini söyler. Yılanlar yemek yemediğinden ormandan çeşit çeşit meyveler toplayıp getirirler. Cemal saatlerce öyle durur sonra o yılanlardan ona zarar gelmeyeceğini anlar, korka korka gözlerini açar. Şahmaranın güzelliğine aşık olur. Şahmaran annesini sorar. Cemal: “Şahmaran hikayesi anlatılır, ben de duydum, ama inanmıyordum çünkü sadece bir masal olarak anlatırlar, birçok masal gibi.” Şahmaran  ise asırlardır yeraltında olduğunu, yeryüzünü çok özlediğini, merak ettiğini söyler. Annesinden bahsettikçe gözlerinden yaş gelir. Her bir damla gözyaşı birer inci gibi dökülür, yaşam olur, yerler yeşerir ve çiçeklenir. Cemal bir hafta kalır, ama o bir haftası yeryüzünde yedi ay olarak hesaplanır. Saatleri günler, günler aylar olur. Cemal de eşi ve annesinden bahseder, “beni çok merak etmişlerdir” der. Şahmaran Cemal’in sesine, o tertemiz saf yüreğine aşık olur. Cemal’i bırakmak istemez, ama Cemal annesini ve eşini çok merak eder. Şahmaran Cemal’in üzülmesine dayanamaz, birbirlerine bağlanır çok çok severler, ama Cemal insan olduğundan orda daha fazla yaşayamaz. Şahmaran Cemal’den sırrını saklamasını, yaşadığına dair kimseye haber etmemesini söyler, bundan sonra dost, arkadaş, sırdaş olacaklarına, birbirlerini satmayacaklarına dair söz verirler. Bir de Cemal’e sırtını kimseye göstermemesi gerektiğini söyler. Cemal üzülerek Şahmaran’dan ayrılır. Şahmaran’ın yardımcıları Cemal’in uykuya dalmasını beklerler. Cemal yatınca yılanlar onu hiç incitmeden yedi kat yerin dibinden yeryüzüne çıkarıp aynı ağacın gölgesine bırakırlar. Aradan yedi yıl geçmiş ama Cemal bu geçen zamanın farkında değil, uyandığında yeryüzünde olduğunu görür. Şahmaran çok ağlar Cemal ise ayrı ağlar, yılanlar ise Cemal ile konuşurlar, her zaman ona yardım edip onu koruyacaklarını söylerler. Cemal baltasını bıraktığı yerde bulur, sapı çürümüştür, baltasını ordan alır, ona yeni bir sap yaparak baltasını alıp evine döner. Eşi ve annesi onu gördüklerinde sevinçten ağlarlar. Annesi hemen banyo yapmasını söyler, annesinin sırtını keselemesine izin vermez, eşi gider ona da izin vermez, neyse bir şekilde yıkanıp gelir anne ve gelen meraklı köylülere başına gelenleri farklı bir şekilde anlatır. Herkes değişmiş yaşlanmış, ama Cemal yedi yıl önceki gibi genç ve dinç. Herkes merakla Cemal’in anlattığı yedi yılı nasıl geçirdiğini anlatmasını sabırsızlıkla beklerler. Cemal der ki: “Ben odun toplamaya giderken çok uykum geldi, orada bir mağara gördüm, içine girip uyudum uyanınca da eve döndüm.” Herkes bu mağarayı merak eder. Onun kaybolduğu gün tüm köylüler toplanıp onu aradıklarını, ne onu ne de bahsettiği mağarayı görmediklerini söylerler. Herkes ona inanır, kutsal biri olduğuna da inanırlar. Köyde sevilen yetim bir çocuktu ama şimdi daha çok sevilip sayılıyor. Arkadaşı onu çok kıskanır. Eşi yıllar geçmesine rağmen onu beklemiştir.

Gece yatarken tüm perdeleri kapatır, karanlıkta soyunur, eşine de yemin ettirir aydınlıkta vücuduna bakmamasını söyler. Eşi onu çok sevdiğinden onun her istediğini harfiyen yerine getirir ama içten içe de üzülür. Gelin kaynanasına sorar, kaynana ise geline sorar. Cemal’in bu tuhaf davranışına anlam vermezler. Cemal arkadaşı Cemil ile de bu durumu paylaşmaz. Bir gün Cemil, Cemal arkadaşını zorla ikna eder, gel eskisi gibi seninle balık yakalamaya gidelim. Neyse Cemal arkadaşını kıramaz gider, yolda gördüğü yılanlarla göz teması kurarak onlarla konuşur, şahmaranın onu özlediğini, yeryüzüne çıkmak istediğini Cemal’e söylerler. Cemal: “yok asla olmaz, insanlar çok acımasız onu öldürürler”. Şahmaran, Cemal’in sözüne ne kadar bağlı olduğunu sürekli takip eder. Cemal balık yakalarken ıslanır, ağacın arkasına gidip üstünü çıkarıp sıkarken Cemil gizlice onu izler, eskiden onun yanında soyunurdu, suya beraber girerlerdi. Bu kez suya girerken üstünü çıkarmayan Cemal, Cemil’in dikkatinden kaçmamış, Cemil Cemal’i izlerken ne görmüş, gözleri faltaşı gibi açılmış, gördüğü manzara onu şoke etmiş. Cemal’in sırtında şahmararanın rengarenk dövmesi canlı gibi görünür. Cemal arkadaşının onu gördüğünü fark edince ona yemin ettirmiş. Kimseye söylememen gerek demiş. Şahmaranı görenlerin sırtında şahmaran dövmesi olur ve tüm vücudu pul pul olurmuş.

Neyse aradan yıllar geçer. Bir gün kral çok hasta olur yataktan kalkamaz olur. Vezir o bölgenin tüm alim ve hakimlerini toplar kralın hastalığına çare bulmak için sırayla herkes kralı muayene eder, ama kralı tedavi edecek derman bulamazlar. Yaşlı bir hakim şöyle der: “Kralın tek dermanı şahmaranın kanı, şahmaranı görenlerin vücudu pul pul olurmuş, emir verin de askerler arasın.” Vezir tüm orduyu harekete geçirir, ev ev gezip tek tek insanları soyup vücutlarına bakarlar. Tüm köylere giderler, en son Cemal’in köyüne giderler. Cemal’in evi köyden biraz uzaktaymış. Cemal bu olanları duyunca ne yapacağını şaşırır, durumu annesine ve eşine anlatır. Cemal düşünürken sıra evine gelir, anne ve eşi onu saklarlar. Öyle birini tanıyan duyan varsa ihbar karşılığında 3 kasa altın mücevherle ödüllendirileceğini söylerler. Cemil ödülü duyunca kendini kaybeder hemen gider arkadaşını ihbar eder.

Askerler Cemal’in evine baskın yaparlar, annesi ve eşini evde yalnız bulurlar. Cemal’i sorarlar. Onlar da yeminler edip onları oyalarlar. Evde yok, odun toplamak için dağa çıktı derler. Askerler evin önünde nöbet tutarlar, günlerce haftalarca beklerler, ama annesi ve eşi onu ele vermezler. En son vezir sinirlenir, Cemal’in annesi ve eşini zindana attırıp işkence ederler. Cemal çok sevdiği annesini ve eşini kurtarmak için çok düşünür ağlar ve üzülür, yılanlar şahmarandan haber getirir. “Annesi ve eşini kurtar der ama o yine kabul etmez. Bir gün izi bulunur ve yakalanır. Üstünü çıkarttıkları gibi vücudu pul pul olmuş, sırtında da şahmaran resmi… Alır onunla konuşurlar, “saray adamı, efendisi olursun sana istediğin kadar altın vereceğiz” derler. Ama Cemal tek kelime etmez, annesini, eşini işkenceden yara bere içinde bırakmışlardır, Cemal gördükleri ve yaşadığı acılara rağmen şahmaranın yerini söylemez.

Şahmaran iki büyük yılanı görevlendirir, “gidin Cemal’e deyin ki yerimi söylesin o dürüstlüğünü ispat etti ben ona kırılmam” der. Yılanlar gizlice saray zindanına girerler Cemal ile konuşurlar ama Cemal direnişini bırakmaz. Şahmaran telepati kurarak onunla konuşur, aylarca işkence gören Cemal artık ölmek üzereymiş. Şahmaran Cemal’e şöyle der: “Benim kanım ilaçtır, krala içirin, beni üç parçaya bölün ayrı ayrı kazanlarda kaynatın. Başım bilgeliği, gövdem sevgiyi, kuyruğum ise zehri içerir, ama senden bu kazanlardan sadece birer bardak su alıp diğerlerini dökmeni istiyorum. Krala götürürken üç bardağa dikkat et. Vezir hile yapacak, ama sen ondan önce davranacaksın. Sevgi şifadır krala içir, başım bilgeliktir suyunu iç, kuyruğum zehirdir, vezire içir. Vezir kurnazdır zehri krala içirecek, bilgeliği kendisi içecek şifayı ise dökecek. Amacı kralın yerine geçmek.” Öngörüsü olan şahmaran planını yapar, Cemal’i ikna eder ve yerini gelip göstermesini ister. Cemal vezirle konuşur ama şartını koyar. Vezir kabul eder binlerce askerle gider yerini gösterir.

Askerler şahmaranın güzelliğine kıyamazlar, ama mecbur kaldıklarından şahmaranı öldürüp üç parçaya bölerler. Taşınmaz büyüklükte ve ağırlıkta olan şahmaranı zar zor taşıyıp çıkarırlar. Vasiyeti yerine getirilir; üç kazanda kaynatılır başı, gövdesi, kuyruğu ayrı ayrı kaynatılır, birer bardak suyu alınır, gerisi dökülür. Bardaklar kralın odasına götürülürken vezir zehir ve şifa bardaklarının yerlerini değiştirir. Bu hileyi yaptığını gören Cemal ne yapacağını şaşırır, tam o anda iki dev yılan gelir ağızlarını sonuna kadar açarlar vezir gördüğü yılanların büyüklüğünden ürküp şoktayken Cemal bardaklarının yerlerini değiştirir. Tüm yılanlar üzüntüden ağlarlar. Neyse vezir büyük gururla “ilkin ben içeyim” der. İçtiği gibi düşüp ölür, kral içer şifa bulur ve Cemal içer bilge olur. Bu olaylar ve yaşananlar kralı çok etkiler, şahmaran için yas tutar onun anısına Cemal’i veziri olarak atar. Cemil’in ihaneti karşılığında ise idam cezası çıkar ve Cemil idam edilir. Cemal, eşi ve annesi ise sarayın kıymetli misafirleri değil sahibi olurlar.

Çîroka me çu nav deriye rahmel do u bavên me hemiyan

 

Fadime Aktaş

KAdın Kapalı Hapishanesi

Tarsus - Mersin