Nuriye Gülmen: Aklım gönlüm direnenlerde

Silivri 9 No'lu Cezaevi’nden bianet’e mektup gönderen Gülmen, yeni yapılan cezaevlerini, açlık grevindeki iki mahpus Nurettin Kaya ve Nedim Öztürk’ü anlattı: "Yaşamak nefes alıp vermek değildir diyorlar"

“Ne zaman hapishane koşullarını anlatmak istesem, mektupla ya da yüz yüze, tecridin nasıl bir şey olduğunu asala anlatamayacağım hissine kapılırım. Size yazarken de aynı his peşimi bırakmıyor.”

“Bir tutsak için havalandırmaya çıkmanın ne ifade ettiğini, gökyüzünü görmenin, arkadaşlarınızın arasında olmanın, sürekli bir kamerayla izlenmenin; bir sabah hücresinden, arkadaşlarının arasından alınıp Türkiye’nin bir ucundaki hapishaneye götürülmenin ona nasıl hissettiğini; ondan neler götürdüğünü ve ona neler verdiğini gerçekten anlatamıyorum. Bir mektupla bunları ‘anlatmak’ zaten mümkün değil fakat buradaki insanlık dışılığın, onur kırıcılığın ağırlığını hissettirebildiğimden de şüpheliyim.”

İhraç edilmiş akademisyen Nuriye Gülmen, yaklaşık üç yıldır hapishanede. 5 Ağustos 2020'de İdil Kültür Merkezi'ne düzenlenen polis baskınında gözaltına alınan Gülmen, yedi günlük gözaltının ardından tutuklanmıştı.

Şimdi Silivri 9 No’lu Cezaevi’nde olan Gülmen, yeni yapılan cezaevlerini, açlık grevindeki iki mahpus Nurettin Kaya ve Nedim Öztürk’ü anlattı.

“Delil yok, kendin menkul iddialarla tutukluyum”

Gülmen’in mektubu özetle şöyle:

“Ben üç yıldır tutukluyum, adımı belki Yüksel Direnişi’nden hatırlarsınız. Uzun süren bir açlık grevi yapmıştık bir öğretmen arkadaşımla birlikte Açlık grevini sonlandırdıktan 2,5 yıl sonra benzer iddialarla yeniden tutuklandım. Delil yetersizliğinden iddianame iade edilmişti ki “delil” bulundu.”

“Ben tutukluyken bulunduğu iddia edilen bir dijital materyalde geçen ifadeler örgüt üyesi olmama delil sayıldı. Sahteliği ispatlamak için bilirkişi incelemesi talep ettik ısrarla. Talebimiz hiçbir gerekçe gösterilmeden reddedildi ve çok hızlı bir “yargılamayla” hakkımda 10 yıl caza verildi. Aynı dijital materyal başka bir mahkemede süren yargılamaya da konu oldu ve o mahkeme bilirkişi incelemesi yaptırdı.”

“Direnme hakkımızı elimizden alacak hukuk yok”

“Hem Adli Tıp, yani bizzat devletin kurumu, hem de bağımsız bilirkişi iddianamede yer alan, dijital materyalde var olduğu iddia edilen “verilerin” hiçbirinin, söz konusu dijital materyalde mevcut olmadığını tespit etti. Başladığımız noktaya geri döndük. Delil yok, kendinden menkul iddialarla üç yıldır burada tutuluyorum. Yargıtay’a öncelikle inceleme ve tahliye talepli dilekçemizi sunduk. Pek ilgilerini çektiğin sanmıyorum."

"Can Atalay’ların dosyadaki kararları ibretlik. Delil sıhhati, anayasaya uyma zorunluğu filan hiç ilgilerini çekmiyor. İktidardakilerin hışmını üzerine çektiniz mi hiçbir güvenceniz yok artık. Hukuki güvenceniz yok. Neyse ki “direnme hakkımızı” elimizden alabilecek bir “hukuk” icat edilemedi.”

“Umudumu direnenlere bağlıyorum”

“Benim aklım gönlüm direnenlerde. Umudumu onlara bağlıyorum hep. Bu günlerde Akbelen’deyim. O direnen kadınları gördükçe nasıl içim gidiyor… O barikata yüklenmek, sıkılan tazyikli suyun karşısında oturmak, ağaçlara kenetlenmek istiyor insan.”

“Güzel ve güçlü bir dayanışma örüldü, umarım daha da güçlenir ve umutları kırılan insanlara umut olmayı sürdürür.”

Y Tipi Hapishaneler

“Yeni tip hapishaneler yapıyorlar bir süredir, duydunuz mu?   “Y Tipi” diye ananlar var ama resmi olarak adında böyle bir ifadenin geçmediği de söyleniyor. Doğrusu öğrenme imkânım olmadı. Adı çok önemli değil.  Özellikleri onu diğer hapishanelerden ayırmak için yeterince ayırt edici nitelikte.

“Bu hapishanelerde hücrelerin, yani hapishane idaresinin “oda” dediği yerlerin, kendi hücrelerinin olduğu yerden ayrı bir yerde bulunan müstakil bir havalandırmaya çıkıyorlar. Bu, normalde ağırlaştırılmış müebbet hükümlüleri için yapılan bir uygulama. Onların havalandırmaya çıkma hakları kanunla sınırlandırılmış durumda. Fakat normal statüde(yani ağır-müebbet olmayan) tutuklu ve hükümlüler için böyle bir sınırlandırma yok. Havalandırma tutulduğunuz hücreye bağlıdır, hücrede havalandırmaya ait bir kapı vardır, sabah açılır, akşam hava kararırken kapatılır. Bu saatler içince istediğiniz zaman havalandırmaya çıkabilirsiniz. Havalandırma doğayla “temas edebileceğiniz” tek yer. “

“Gökyüzünü görürsünüz, açık havada bulunursunuz. Yeler beton en ufak bir yeşilliğin izi yoktur ama yine de insan burada doğanın bir parçası olduğunu hissetmeye daha yakın.”

“Biz bu havalandırmaların betonundan, demirinden şikâyet ederken şimdi onu da elimizden almak istiyorlar. Küçük bir hücrede, tek başınıza ve çıkıp volta atacağınız, çamaşırlarınızı asacağınız bir havalandırma bile olmaksızın yıllarınızı geçirmenizi istiyorlar.”

“Bu hapishaneler 3 ve 1 kişilik tecrit esasına göre yapılmış. Fakat ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü olup olmadığına bakmaksızın istedikleri kişileri tek kişilik hücreler de tutuyorlar. Bu açıdan da ağırlaştırılmış-müebbet statüsü bütün tutuklu- hükümlülere dayatılıyor.”

“Başka bir özelliği: Pencerelerde parmaklığa ek olarak ince örgülü, sık tellerin olması. Bu teller içeriye havanın girmesini zorlaştırıyor, güneşi ise büyük ölçüde engelliyor. Pencere deyince dışarıyı gören bir yer gelmesin alınıza, burada duvardan başka bir şey görme ihtimaliniz yok. Fakat havalandırmaya bakan pencere bile ince tel örgüyle kapatılmış. Işıktan bile, bırakın güneşin teninize değmesini, ışığından bile mahrum bırakılıyorsunuz. Bu, resmen inanı mezara kapatıp nefes almasını sağlayacak bir yaşama hapsetmek.”

Nurettin Kaya ve Nedim Öztürk açlık grevinde

“Hücreler zaten çok küçük. Bir yöne 4. diğer yöne en fazla 5 adım atabilirsiniz. Güneş ışığından mahrum, havalandırmaya bir iki saatliğine çıkarak, kutu gibi bir yerde yıllar geçireceksiniz. Bu hapishanelerden biri Erzurum Dumlu hapishanesi. Bırak insan bu hapishaneye kendi isteği dışında götürüldü. Aileleri Türkiye’nin diğer ucundan yaşıyor, görüşçüleri gidemiyor, aileleri ziyaret edemiyor. Tecrit katmerleniyor.”

“Şu anda Erzurum’da ve Ankara’da iki hapishanede açlık grevleri başladı. İki kişi, arkadaşlarının bulunduğu başka hapishanelere sevk talebiyle 100 günü aşkındır açlık grevi yapıyorlar. Nurettin Kaya ve Nedim Öztürk.”

“Ne zaman hapishane koşullarını anlatmak istesem, mektupla ya da yüz yüze, tecridin nasıl bir şey olduğunu asala anlatamayacağım hissine kapılırım. Size yazarken de aynı his peşimi bırakmıyor. Bir tutsak için havalandırmaya çıkmanın ne ifade ettiğini, gökyüzünü görmenin, arkadaşlarınızın arasında olmanın, sürekli bir kamerayla izlenmenin; bir sabah hücresinden, arkadaşlarının arasından alınıp Türkiye’nin bir ucundaki hapishaneye götürülmenin ona nasıl hissettiğini; ondan neler götürdüğünü ve ona neler verdiğini gerçekten anlatamıyorum. Bir mektupla bunları “anlatmak” zaten mümkün değil fakat buradaki insanlık dışılığın, onur kırıcılığın ağırlığını hissettirebildiğimden de şüpheliyim.”

“Ben Nurettin ve Nedim Bey’i çok iyi anlıyorum. ‘Yaşamak nefes alıp vermek değildir’ diyorlar. Diri diri mezara gömülmeyi kabul etmiyorlar. Bedenlerinden başka bir araçları da yok.”

TIKLAYIN - Deliller operasyondan bir gün önce "toplanmış"

TIKLAYIN - "Bugünlerin savaşı, az kitap okumaya çalışmak"

TIKLAYIN - "Tanık dinlenmedi, dijital materyal araştırılmadı"

(Lİ/EMK)

Kaynak: www.bianet.org