Kadın kırımına karşı açlık grevi

Hastaneye götürülen tutsaklar, işi bitince bütün gün nezarette havasız bir ortamda elleri kelepçeli olarak tutuluyor. Kantinde satılan ürünlerin çeşidi az ve pahalı

İçeriden / Hüseyin Aykol

Geçen hafta bu köşe yayınlanamadı; çünkü geçen hafta bana tek bir mektup bile ulaşmamıştı. Son dönemlerde içerideki insanlarımız posta puluna gelen zamlardan sonra kolayca mektup yazamıyor. Dahası cezaevi idareleri değişik gerekçelerle mektupları ya geç gönderiyorlar ya da hiç göndermiyorlar. Bu yüzden, telefon görüşmesi yapan ailelere büyük görev düşmekte. İçeride yaşanan hak ihlallerini -görüşçüsünün dile getirebildiği küçücük oranda bile olsa- basın organlarına iletmeleri gerekiyor. Bu haftaki konularımız şöyle:

Tekirdağ 1 nolu F Tipi Cezaevi’nde tutulan Nuri Akbulut 18 Ağustos 2023 tarihli faks mesajında şöyle diyor:

“Ben 17 gündür açlık grevindeyim. Aşağıda açlık grevimin nedenlerini açacağım. Dün gazetelerin sayfalarını çevirirken, benim eylemime yer vermişler mi diye haberleri tararken kendi haberime rastlamadım ama Dicle Müftüoğlu’nun adına rastladım. Oysa iki hafta önce Birgün gazetesine yazmıştım.

Demek ki, haber yapmak istememişler. Bu yüzden gazeteyi Dicle Müftüoğlu’na şikayet edeyim dedim:) Kısaca kendimi tanıtayım: Ben Nusaybin’liyim. 29 yıldır cezaevindeyim. Ağırlaştırılmış dosyam var. Bundan dolayı 13 yıldır tekli hücredeyim. Şu an Açlık Grevi’ne girmemin nedeni, dışarıdaki kadınlara karşı yaşanan kırım karşısında kamuoyunun dikkatini çekmek istedim. Ama bu konuda kimse haber yapmadı-yapmıyor.

Bu yüzden çağrımdır: Gevezelik yapmanın, sorumsuz davranmanın, egoizmin zamanı değildir. Algı sisteminizi hakikatle dönüştürün. Toplum hep çocuktur, doğa hep annedir. Ey toplumsal varlıklar doğa annen ölüyor; doğa annene karşı vicdanlı olun. Ahlâklı ve adaletli olun ve yeniden insan olun. Doğa annen her gün seni insan olmaya davet ediyor. Toplumsal insanı doğuran doğa annene kulak ver.”

* * *

Düzce T Tipi Cezaevi’nde haksız yere fazladan tutulmakta olan Resul Baltacı, 11 Eylül 2023 tarihli mektubunda şöyle diyor: “Biliyorum bireysel dertlerimizle size yük oluyoruz. En az 20 yıldır bana pek mektup, hatta kitap gönderiyorsunuz. Belki hatırlarsın, size yazarken, babamın adı da Hüseyin demiştim. 1994 yılında annemle birlikte ziyaretime geldiler. O zaman Diyarbakır E Tipi Cezaevi’ndeydim. O ziyaret, son ziyaretleri oldu. Çünkü beni gördükten sonra Batman’a geri dönerken trafik kazası geçirdiler. Annem ve babam yaralı kurtuldu ama babamın sağlığı bir daha düzelmedi. Babam 1995 yılında Urfa’da, annem ise 1997 yılında Salihli’de yaşamını yitirdi. Fakat sizin gibi değeri yüksek insanlar, selamları ve maddi-manevi destekleriyle benim hep yanımda oldular.

Eskiden size yazdığım gibi, durumum aynen devam ediyor. Yani tahliyem konusunda herhangi bir gelişme yok. Burada sadece 7 kişi kaldık. Hepimizi küçük bir odada tutuyorlar. Bizi her 6 ayda bir başka odaya götürüyorlar ama memleketime yakın bir yere sevk talebim ise hep reddediliyor. Üç yıl sonra üç torunumu ziyaretime getirdiler. Tuhaf duygular yaşadım. Çünkü ben baba olmanın nasıl bir şey olduğunu yaşayamadan, şimdi de dede oldum! Beni cezaevine attıktan üç ay sonra oğlum Azad doğmuştu. Şimdi de üç torunum var! Eve her telefon açtığımda şimdi telefonu babalarına vermek istemiyorlar! Maddi durumları iyi olmadığı için onları sık sık görebilmem mümkün değil. Bu arada, sürekli reddedilen sevk taleplerimi idare mahkemesine taşıdım. Durumumu AYM’ye taşımıştım. 1 Ekim’de meclis açılıyor. AKP, CHP ve Yeşil Sol Parti grup başkanlıklarına da durumumu belirten başvurularım var. Bakalım ne sonuçlar alacağım?”

* * *

Van Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulan Yusuf Kenan Dinçer, 4 Eylül 2023 tarihli mektubunda şöyle diyor: “Talan Şanlı, Taner Korkmaz, Akil Nergüz, Macit Şahinkaya, Musa Kaymaz ve Yusuf Kenan Dinçer ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü değil. Tek kişilik hücrede kalma talepleri de yok. Kendileriyle ayna statüde olan tutsaklar burada ve diğer infaz kurumlarının tamamında üç veya daha fazla kişilik hücre ve koğuşlarda tutuluyorlar. Onlar ise buraya getirildikleri günden bu yana tek kişilik hücrelerde tutularak cezalandırılıyorlar.

İnfaz hakimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi, idarenin çeşitli bahanelerle yıllardır sürdürdüğü bu açık yasaya aykırılığı “Disiplin dosyalarının kurum düzeni ve güvenliğini tehlikeye düşürecek birden çok disiplin cezasının olduğu” bahanesiyle sürdürmeye başlamasından sonra da durdurmadı. “İdare takdir hakkını kullanmıştır” diyerek var olan keyfiyeti onayladı.

Hakkında toplatma kararı olmayan kitap, dergi ve yayınların verilmesini; kitaplar için getirilmiş olan keyfi sayı sınırlandırılmasının kaldırılmasını istiyoruz. Haftada 10 saat sohbet hakkı uygulanan tecridi kaldırmanın bir adımıydı. Pandemi öncesi hapishanelerde sohbet hakkı haftada 10 saat ya da 10 saate yakın uygulanıyordu. Burada ise pandemi öncesi 3 saat olarak uygulanan sohbet hakkı, şimdi sadece 2.5 saat olarak uygulanıyor.

Talebimiz olan Tele 1 ve Halk TV gibi haber kanalları önce teknik yetersizlik var, sonra da Bakanlığın yazılı ve sözlü talimatı var denilerek yıllarca yayına verilmedi. Genelgenin yayınlandığı tarihte salgın önlemi denilerek 1 saatte tutulan açık ve kapalı görüş süresinin birçok hapishanede olduğu gibi 1.5 saate çıkarılmasını istiyoruz.

İyi halli olması yetmez denilerek denetimli serbestlik ile tahliyesi engellenen Macit Şahinkaya halen bırakılmadı. Kendisine bağımsız koğuşuna geçmesi dayatılıyor. İl kütüphanesinden istediğimiz kitapların çoğu getirilmiyor. Hastaneye götürülen tutsaklar, işi bitince bütün gün nezarette havasız bir ortamda elleri kelepçeli olarak tutuluyor. Kantinde satılan ürünlerin çeşidi az ve pahalı.”

MEKTUBU GELENLER:

———————————

Resul Baltacı – Düzce T Tipi Kapalı Cezaevi

Hamdullah Bayram – Sincan 2 nolu F Tipi Cezaevi

Sedat Yılmaz – Sincan 2 nolu F Tipi Cezaevi

Nuri Akbulut – Tekirdağ 1 nolu F Tipi Cezaevi

Y.Kenan Dinçer – Van Yüksek Güvenlikli Cezaevi

Kaynak: Yeni Yaşam