‘Firar eder’, ‘yazım’ başımdan uçar gider…

Ayhan Kavak ve Adil Okay tarafından hazırlanan Firari Yazılar kitabı, otuz yedi mahpus yazar ve şairle yapılan söyleşilerden oluşuyor. Ancak aklınıza hemen “İçerideki şartlar nasıl?” gibi sorular gelmesin. Zira kitap ‘hapishane edebiyatı’nı ve dolayısıyla içerideki yazarların hayat, sanat, edebiyat hakkındaki görüşlerini duygusallığa yer vermeden, aradaki ‘parmaklıkları’ kaldırarak okura aktarıyor.

… Bu kez yalnızdım. İkinci gün hapishanenin kantininden bir kalemle kâğıt alabilmeyi başardım. Yirmi dört saat gelmesini beklediğim, değeri ölçülemeyecek şeylerdi bunlar. Bir hikâye yazmaya başladım. Hapiste her ne pahasına olursa olsun çalışmak, aklı meşgul etmek, akıl hijyeninin temel kuralıdır. İşte onun için yazmaya başladım.

Bu satırlar Belçika doğumlu yazar, şair, gazeteci, anarşist Victor Serge’nin 1912-1917 yılları arasında Fransız hapishanelerinde bir ‘anarşist eşkıya’ olarak yattığı beş yılı anlatan İçerdekiler adlı romanından. Serge yine bu roman için Bir Devrimcinin Anıları’nda şunları söyler:

Bu kitap ‘ben’im hakkımda değil, bu kitap birkaç adam, adamlar, toplumun karanlık bir köşesinde ezilmiş tüm insanlar hakkında.

Kuşkusuz ki edebiyatın içinde ‘hapishane edebiyatı’ diye bir tür var. Çoğunluğu yazarların, şairlerin ‘içeriden’ bildirdiği metinler bunlar. Ancak ‘içeriden dışarıya’ giden köprüde yine ‘içeriden dışarıya’ bakan eserleri de göz ardı etmemek gerekiyor. Bu yüzden mahpus yazar illa da parmaklıklar ardında olanları yazacak diye bir kaide yok. Klaros Yayınları’ndan çıkan, halen mahpus olan Ayhan Kavak ve bir dönem yolu hapisten geçen Adil Okay’ın birlikte hazırladığı Firari Yazılar, siyasi, etnik, cinsel kimlik ayırt etmeksizin otuz yedi mahpus yazar ve şairle yaptıkları söyleşilerden oluşan ve okuru ‘hapishane edebiyatı’ tartışmasına biraz daha yaklaştırmayı amaçlayan bir kitap.

Firari Yazılar’da söyleşi yapılan mahpus şairleri ve yazarları da analım: A. Celal Keskin, A. Selam Baran, Abdullah Öngüllü, Adnan Öztel, Ahmet Bilge, Ahmet Gerez, Bahattin Cesur, Bêjdar Ro Amed, Ergül Çiçekler, Erol Zavar, Fecriye Benek, Erhan Moderniz, Gülazer Akın, Gülten Kışanak, Hayrettin Ekinci, Hasan Şahingöz, Hüseyin İlbeyci, İbrahim Şahin, İzzethan Aykut, Laleş Çelikel, Leyla Atabay, N. Sıddık Kıvanç, Murat Türk, Nevzat Çapkın, Nevzat Güngör, Nusret Yıldız, Ömer Raman Özdurak, Orhan Çaçan, Sadık Aslan, Sami Özbil, Selahattin Demirtaş, Serdar Koç, Seyit Oktay, Siya Çınar, Soydan Akay, Yakup Güneş, Yüksel Yiğitdoğan ve Zeki Kayar.

Bu isimlerin arasında kadın yazar mahpus ve şairlerin sayısının azlığı okurun dikkatini çekmiştir. Bunun sebeplerinden birisi kitaptaki kişilerin hepsinin ‘politik mahpus’ olması. Kitabı hazırlayanlar yaptıkları araştırmalarda adli suçtan hapis yatan herhangi bir yazar bulamamış. Yine edinilen bilgiye göre politik kadın mahpusların sayısı erkeklerden yüzde yirmi oranında daha azmış. Not düşmekte fayda var.

Firari Yazılar, yukarıda bahsettiğim gibi mahpus kalemlerin içeride neler yaşadıklarını tam olarak bir kenara atmasa da, bu konuyu kitabın öznesi yapmıyor. Ayhan Kavak ve Adil Okay tarafından içerideki yazarlara hayatla, edebiyatla, sanatla ilgili on beş soru sorulmuş. Örneğin bunlar arasında, “Sansür, oto sansür sizi kısıtlıyor mu?”, “Bitirdiğiniz dosyalarınızı yayınlatma sürecinde karşılaştığınız zorluklar nelerdir? Karşınıza çıkan engelleri nasıl aştınız veya aşmaya çalışıyorsunuz?”, “Yazınsal çalışmalarınız esnasında ne gibi sorunlarla karşılaştınız?” gibi ‘içeriye’ yönelik sorular olduğu gibi, “Görsel uyarıların (TV, sinema, internet vs.) baskın gelmesinden dolayı günümüz şiir, roman ve öyküleri de başkalaşıma uğradı mı? Sayısız karakterden 3-5 karaktere indirgenen edebiyat anlatılarında betimleme, olay örgüsü ve kurgudan uzaklaşılması tercih haline mi geldi?” “Uzayda keşfedilen yeni bir gezegende yaşayan varlıklara insanları tanıtmak, edebiyatları hakkında onları bilgilendirmek için beş roman veya öykü kitabı/şiir kitabı gönderilmede yetkili kılınsaydınız hangi kitapları seçerdiniz?” “Elinizden gelseydi hangi roman (ya da öykü) kahramanına dönüşmek isterdiniz?” gibi ‘mahpus yazarları’ farklı kılmayan sorular da mevcut. Bu önemli, zira yayıncılar ‘hapishane edebiyatı’nda duygusallığı ön plana çıkarmadan, “Mahpus yazar ve şairler eleştiriye kapalı değildir” diyerek –bunu bana kolay geldiği için değil nesnel bir bakışla değerlendirerek söylüyorum– ‘zindan romantikliği’ne düşmeden, içeride yazılanların da ‘dışarı’da yazılanlardan çok da ayrı tutulmaması gerektiğini belirtiyor. Ayrıca bu durum Firari Yazılar’ın yazılma amaçlarından biri olarak da kitapta kendini gösteriyor.

Firari Yazılar’a ‘konuk olan’ otuz yedi yazar ve şairin, kendilerine yöneltilen on beş soruya hangi cevapları verdiğini yazmak haliyle mümkün değil. İçinden ‘seçme’ yapsak bu da bir diğerinin önüne geçme ihtimalini doğuruyor. Dolayısıyla işin bu kısmını okura bırakalım ve yazıyı Firari Yazılar’ın yazılış amacına cuk oturan Serge’nin İçerdekiler’ine bir kez daha bağlanarak toparlayalım:

Sadece sistemin insanlardan daha kötü olabileceğini bilen, hayatla, yasaklarla yoksunlaşan ruh ve bedenlerden yükselen bir ses duyacaksınız: Yürüyün mahkûmlar, yürüyün! Bir, iki, bir, iki… Bu yürüyüşün sonu yok. Zamanın sonu yok. İşlenecek suçun sonu yok. Sefaletin sonu yok. Domuzların yönetiminin sonu yok.

Kaynak: K24