Tutsak yazardan bir kitap eleştirisi: "Geceye işlemiş sırlar."

Geceye işlemiş sırlar.

Bu coğrafyada öteki olmanın ağırlığını her dönem yaşamış olanlar birbirlerinin ancak
Ölümlerinin düşlerini taşımışlardır ancak. Gece adlı romanında bir ölüyü anlatmakla başlaması bize yine bir ötekinin çığlığının hikâyesi olduğunu sezdirir.
Bu topraklar her dönem İbni Haldun'u doğrularcasına Aynı kaderi tekrarlıyor. Coğrafya kaderimizse bu coğrafyanın kaderini değiştirecek bir yol yok mu? Lakin birileri ötekileşip düşmanlaştırıldıkça bu kısır döngü de sanırım hep var olacak gibi. Ünlü Kartaca Kralı Hannibal'ın Roma toprakları üzerine yaptığı seferde söylemiş olduğu ‘’Ya bir yol bulmalı ya da bir yol yapılmalı’’ sözü de bizleri bu gidişatın bu şekilde sürüp gitmeyeceğini söylüyor. Oysa bu coğrafyada duyguda, düşüncede ve hikâyelerimiz de o kadar çok birbirimize benziyoruz ki farklılıklarımız sönük kalıyor tüm bunlar karşısında. Ama gel gör ki tüm bunlar karşısındaki kör ve sağırlığımız bizleri ölünün karşısında bile bir canavara çevirebilir. Ölümün bizleri eşit kıldığına inandırmak ister müktedirler, lakin savaşlar bırak ölüye saygıyı karşısındakinin mezarını bile yok etmede acımasızlığını elden bırakmıyor. İçinde olduğunuz bu çıkmaz durum her gün TV kanallarında sayılara indirgenen ölülerimizin gerçekliği onulmaz bir yara gibi önümüzde seriyor. Her ateşkes ve barış görüşmelerinde Barış'a umudumuz su yüzüne çıkıyor ama sonrasında sisifos söylencesinde olan şey oluyor. Her seferinde büyük fedakârlıklarla büyük bir yere kadar taşınıyor ama sonra ulaştırılmadan tepeden aşağı gerisin geri bırakılı veriyor, ve haliyle her defasında yıkım daha da onarılmaz hal alıyor.
Gece romanı birçok alt metin okumalara açık bir roman. Yazar kimi zaman kendi anadilinde konuşmanın yasaklı hallerini bize gösteriyor. " Hocam bu devletin telefonu bununla sadece Türkçe konuşabilirsiniz" hikâyede kullanılan her imge bize tanıdık bir şeyler çağrıştırıyor. Kitabı okudukça aralara gizlenmiş sırları öğreniyorsunuz kimi yerlerinde karakterlerin kendi gerçekliğine yabancılaşmanın suskun çığlığını görüyoruz. Ayrıca yazar kahramanı Alper'in iç sesini kullanarak bizi başka bir roman kahramanlarına götürüyor ve kahramanları ile o kahramanları özdeştirmeye çalışıyor.
Gece Romanındaki dil ilk sayfalarda şiirselliği ile öne çıkıyor. "Ah o günler o güzel günler geride kaldı. O çağıl çağıl serin dereleri o burnu hızmalı, o ayağı halhallı, esmer güzeli kızlar , o rahvan atlar geride kaldı. " Roman'ın ilk sayfalarını okuyunca bir gerilla romanı okuyacağım sandım, ama sonraki bölümlerde hikaye bir Anadolu kasabasında öğretmenlik yapan Alper karakterinin Kürt olmasından kaynaklı yaşadığı sıkıntıları ve ötekileşmeyi odak almayla sürdü.
Yazar Atilla Barışer’in kıbele yayınevinden çıkan bu romanı Bildiğim kadarıyla ilk Türkçe çıkan romanıdır. Yazar daha önce Kürtçe birçok başarılı roman kaleme almıştır. Kürtçeden Türkçeye geçiş sadece Türkiye'deki Türkçe yazan yazarların değil diğer bölgedeki Kürt yazarların da yapmış olduğu bir şeydir Kürtçede birçok başarılı roman kaleme alan Rojavalı kürt yazar Jan Dost bir keresinde bir dergiye vermiş olduğu röportajında hatırladığım kadarıyla şöyle demişti. ‘’Sanırım belli bir dönemden sonra Kürtçe yazmada tıkanmıştım ve bu tıkanıklığı Arapça yazarak açmak istedim’’ sanırım Yazar Atilla Barışer de böyle bir dönemden geçiyor. Birkaç dilde yazabilmek bir avantajdır ve bu avantajı kullanıp kullanmamak yazara kalmıştır. Yazar Atilla Barışer bunu güzel bir şekilde kullanmış ve bizlere Türkçe güzel bir roman vermiştir
Gece romanına yazar Sezai Sarıoğlu'nun da bir önsöz kaleme aldığımı belirtmek istiyorum. Yazar Sarıoğlu Roma’nın çağrışımlarını sırlarını çok güzel dile getirmiştir.
Eminim romanı okuyan her okuyucu kendinden bir şey bulacaktır bu hikâyede.

Künye:
Atilla Barışer, ‘’GECE’’, Roman, kıbele Yayınevi, İstanbul.

04 08 2020
Ömer Raman Özdurak
Bolu F tipi hapishanesi