Özgürlüğe takılan kelepçeler

 

 

 

Hüsnü Öndül

 





 

Aziz Nesin’in söylediği gibi, Türkiye’de yazmak için konu sıkıntısı yok. Sadece hangisini yazayım seçenekleri üzerinde düşünmek var. Planlamış olmama rağmen bir değişiklik yapacağım. Doğrusu, ölüm orucunda özgürlük yürüyüşçüsü avukatlar, Av. Ünsal ve Av.Timtik’i yazacaktım. Yaşasınlar. Tek dileğim bu.

Osman Kavala’yı yazmak ve hatırlatmak lazım. Hukuk devletinden bahsetti Türkiye yetkilileri. Tuhaf. Orta yerde AİHM tarafından verilmiş ve kesinleşmiş mahkeme kararı var. Diyor ki, mealen, “Siz Osman Kavala’yı yönelttiğiniz suçlamalar nedeniyle yargılayıp mahkum etmediniz. Atılı suçlar nedeniyle değil başka saiklerle cezalandırdınız ve bu AİHS’in 18.maddesinin ihlalidir.”

Ne diyor 18.madde?

“MADDE 18: Haklara getirilecek kısıtlanmaların sınırlanması Anılan hak ve özgürlüklere bu Sözleşme hükümleri ile izin verilen kısıtlamalar öngörüldükleri amaç dışında uygulanamaz.”

Kavala’yı atılı suçları işlediği için değil, çalışmalarından duyulan rahatsızlık nedeniyle tutukladınız. Çalışmaları ne? Demokrasi, kültürel haklar, insan hakları…

Selahattin Demirtaş’ı yazmak lazım. Hoş kendisi yazıyor. Twitter yoluyla, ketil ile demlenmiş

düşünceleri ile yazıyor. Hiçbir suçu yok. AİHM diyor bunu. Osman Kavala gibi çalışmalarından duyulan rahatsızlık nedeniyle cezaevinde tutuluyor. AİHS’in 18.maddesinin ihlal edildiğini söylüyor AİHM. Hangi hukuk devletinden söz ediyorsunuz?

Mesela, Ahmet Altan’ı üç yılı aşkın bir süredir hapiste tutmak ne demek? Özgürlüğe kelepçe vurmak istiyorsunuz ama efsane isim, İsmail Beşikçi, nasıl dünyanın en özgür insanlarındandı biliyorsunuz-17 yıl hapis yatırdınız. Ahmet Altan da sizden korkmadığını ve özgür bir insan olduğunu ifade ediyor. Siz fiziksel olarak Ahmet Altan’ı içerde tutuyorsunuz. Ahmet Altan sizden çok daha fazla özgür.

 

Haberiniz yok!

Özgürlüğe takılan kelepçeler o kadar çok ve çeşitli ki…İdris Baluken’i mi takdim edeyim size, Gülten Kışanak’ı mı yoksa sevgili doktor Selçuk Mızreaklı’yı mı? Hangisini?

Ya da daha dün Büyükada davasında insan hakları savunucularına ceza yağdırdınız. Caydırıcı etki yaratmak istediniz. Medyada, daha ilk günden paralel yargılama yaptınız. Casusluk, darbecilik, bölücülük suçlaması yönelttiniz. Bunların hiçbirisi tutmayacaktı ve tutmadı. İçlerinden Af Örgütü yönetici ve üyelerini seçip cezalandırma yoluna gittiniz. Dünyanın en büyük ve en etkili insan hakları örgütünün Türkiye temsilcilerini cezalandırma yoluna gittiniz.

Ne diyeyim size?

Yeni baskı rejiminizin sınırlarını genişletiyorsunuz. 29 Temmuz çarşamba sabahı sosyal medyaya takılan kelepçe ile uyandık. “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” yasalaştı.

Nur topu gibi yeni tip sansür yasamız oldu. Özgürlüğe yeni kelepçeydi bu. Ne demişti bu sosyal medya düzenlemesi için, BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Sözcüsü Liz Throssell: “Türkiye’deki insanların ifade özgürlüğü, bilgi edinme ve kamusal ve siyasi yaşama katılma hakları daha da zayıflayacak” (bianet.org.tr)

Özgürlüğe takılan kelepçeler, bir gün, fazla uzak olmayan bir gün, sökülüp atılacak.

Siz de bilin bunu.

kaynak: Evrensel Gazetesi

Fotoğraf: Pixabay