İÇERDEN BAKAN GÖZLER

 

İÇERDEN BAKAN GÖZLER

Ergin Doğru

Yaşam, ona nereden bakıp tarif ettiğine göre anlam bulur. O yüzden yaşam insana ayrı duygularla, farklı tarifler çıkartır. Mahpus için yaşam duvarların ötesi ve duvarların içindeki kuşatılmışlık olarak ayrışır. Tutsak bedenlerin yaşamı soğuk betonların, demir kapıların parmaklıkların arasında geçen zamandadır. Kapatılan kapıların ardına hapsedilen yaşamın sahipleri bedenen tutsak olsa da yürekleriyle, dimağlarında tükenmeyen duygu pınarlarında kendilerini kuşatılmışlıkların içinde var edip yaşamı yeniden inşa ederek yol alır, kuşatılmışlığın dışına çıkarlar. Her mahpus duvarlara örülü yaşamı idame ederken kendini asla zorun gücüne ve kendine reva görülene mahkum etmez, kendine biçilen yaşamı kabul etmez. Mahpus duruşuyla içerideki ve dışarıdaki yaşamı kendinde buluşturur.

İçerden dışarıya bakan gözlerin ışığı hiç azalmaz, ama dışarıdaki gözlerin feri sönmüş gibi. İnandıklarını yaşamak yerine kendilerine yaşatılana razı olmuşlar gibi. Rıza üretenlerin kendilerine giydirdikleri elbiselerin içinde mahpus olmuş, bedenen özgürken, ruhsal, düşünsel tutsaklığa mahkum yaşıyorlar.

En güzel ormanın özelliği, zenginliği, ağaçların çeşitliliği, farklılığıdır. Oysa kuşatılıp kafalarda mahkumiyeti yaşayan toplumlarda yapılan varoluşsal farklılığın tek tipleştirilmesidir. Tek ağaçtan oluşan orman fukaradır. Toplum da orman gibidir. Tek tip insandan ancak tüketilmiş refleksleri, ruhu olmayan mekanikleşmiş kalabalıklar oluşturulur, ama asla toplum olunamaz.     

Dışarda akan nehirlerin kuruması, çiçek bahçelerinin, yeşilin çöle dönmesi insanın varoluşuna yapılmış ihanettir. Bakıp da görmeyen, çevresindeki çığlıkları duymayan insan kendi olamaz. Kendi olamayan insan ise ruhu kalmamış, istenildiği gibi kurulan, oynatılan ve yaşatılan bir oyuncağa döner.

İçerden dışarıya bakınca gecenin koyu karanlığı gözükse de mahpus karanlığın ardında doğacak güneşi, onun aydınlığını ve sıcaklığını gören, hissedendir. Karanlığın korkutuculuğuna aldırmadan, aydınlığın gücüne inanandır. Mahpus hakikate inanmaktan vazgeçmez. Çünkü vazgeçmenin yok oluş olduğunu bilir. Mahpusun duvarlar ardında çölleşmiş yaşamı yeşertmesi, umudu büyütmesi hakikatin gücüdür.

Ellerimize kelepçe vurulup bedenlerimiz tutsak düşürülse de düşlerimiz hep bize aittir. Düşlerimiz özgürlüğümüzün sembolüdür. Hiçbir gücün, zorbanın düşlerimize kelepçe vurmasına izin vermeyiz. Düşlerde büyüttüğümüz geleceği kendimizde var ederek özgürleşiyor ve kendimizi duvarların ötesine taşıyoruz. Duvarların sahiplerinin öfkesi ve mahpusa bitmeyen kininin altında yatan, mahpusun tutsak edilemeyen düşlerine olan sadakatinedir. Mahpusu soğuk duvarların ardında ısıtan, yüreğini her daim aydınlık kılan düşlerimizin büyüklüğüdür.

Mahpus; arayan, hakikatinden vazgeçmeyen, düşlerini kovalayan, yolunu yaratandır. Hakikat yolunun yolcusu yaşamın usanmaz arayışçısıdır mahpus. Arayan, karanlıktan korkmayandır, zira o görünen karanlığı değil, karanlığın ardında doğacak güneşi görür, ona ikrar verir. İkrarı güçlü olana var olma kavgasında zamanın, mekanın önemi yoktur. Esas olan ikrarın hakikatle var olan güçlü bağıdır.

Duvarların ardında bakan gözün gördükleri, söyledikleri mecburiyetin değil, ikrarın hakikatin gücüdür. İnsan inandığını yaşadıkça insandır. Mahpusun düşleri, geleceğe kurduğu köprüler ne kadar yalnızlığı yaşıyorsa da, düşlerin çoğalacağına ve yüreklerin gücüyle gerçek kılınacağına inancı bitmez.

Mahpus yalnızlığında çoğalırken dışardaki çoğunluğun kendine gönlünü açıp meyman edeceği zamanı bekliyor ve bunun hiç de uzak zamanda olmayacağını biliyor. Gün gelir devran döner yürek atımları bir olup kendine ait olmayan elbiseleri parçalar ve o anda içeriyle dışarısı arasındaki duvarları da yıkar.

Mahpusun özgür düşleri dışarının güzel yürekleri ile buluşunca, güzelliklerin türküsünü söyleyeceğine inanın ve buna inanmaktan asla vazgeçmeyin.

 

Ergin DOĞRU

2 Nolu Yüksek Güvenlikli Hapishane C-21

ELAZIĞ