DELİ GÜCÜ

 

            Yatakta uzanmış okuduğu kitaba ilk sayfasından itibaren hayran olmuştu. Satırlardaki malzemeden çalınmamış, hatta daha cömert olunamayacağını kanıtlamak istercesine kullanılan küfürler çok hoşuna gitmişti. O da dolmuştu son limitine kadar. Kitaptaki kahraman rahatlığını kıskanarak arkadaşlarına, selam verene-vermeyene, alana-almayana, herkese sövmek istiyordu. “Ne küfrediyorsun” diyene tüm literatürdekileri sıralamak ve “daha ister misin” der gibi sırıtmak ne güzel olurdu.

            Biçimli kaşlarının altındaki kara gözleriyle küfürleri hafızasına kazımak, tadını sonuna kadar çıkarmak istiyordu. Herkesin zaman zaman tadını sonuna kadar çıkarmak istediği bir kitabı vardır. Kiminin Kuran’dır. Her kelimesini beynine, kalbine kazımak ister, kiminin pornodur, pardon pembe dizi, kiminin ise Kapital’dir hazinesi. Merve’nin şimdilik prof. Emrah’ın fişeğiydi. Psikologların başucu kitabı olmalıydı ona göre. Kahraman küfrederken o deşarj oluyor, birilerinin yakasına yapışıp hesap sorarken en azından birisi bunu yaptığı için o rahatlıyordu. Gittikçe sarpa saran hayatında, yakın gördüğü çıkışlar, kötü sürprizlerle artık görünmez olmuştu. İşte tam da bunu yapanlara, en azından kahraman okkalı küfürlerini sıralayabilse ve bu kitapta durduğu gibi doğal dursa, o da biraz rahatlayacaktı.

            Kitabı bırakıp gülümseyerek aşağıya indi. Arkadaşlarının odasına gidip sohbete daldı, kısa zamanda da ne okuduğu anlaşıldı.

            Duygu hemen atıldı.

            “Bitir artık şunu, biz de okumak istiyoruz. Sonra sen bir daha okursun.”

            “Üff tamam, az kaldı. Çok komik ne yapayım. Ne küfürler varmış, bir bilseniz. Ağzınız açık kalacak.”

            Duygu yine: “Belli oluyor. Ağzın bozuldu senin.”

            “Evet, ama kültürüm de arttı, seni de görürüz” gülüşmelerle sohbet devam etti.

            Tamam, ağzı biraz bozulmuştu, öyle ki haftada sadece kırk dakika görüşebildiği ailesi bile şaşkınlığını gizlememişti. O ise söylenenlerin üstünde durmuyor, kahramanı gibi olmak istiyordu. Kendisini öyle, eskisinden daha rahatlamış hissediyordu.

            Bir hafta sonra mahkeme listesi anonsunda ismi okundu. Yedi yıldır gide gele bıkmıştı artık. Biletsiz, hatta mecburi tiyatro oyunu gibiydi. Tüm gün nezarethanede sigara dumanı ve soğukla sınanacak, mahkemede ise sinirlerini zapt etmek için çabalayacaktı. Eline, her zamanki gibi tutukluluğun devamına kağıdı verilip yorgun argın, hapishaneye dönecekti.

            Yine günü aynı başladı. Mahkemeye çıktığında yerini aldı. Sırayla herkes konuştu, gerildi sinirler. Söz hakkı ona geldiğinde kalktı, öne konuşma yerine geçti. Gerçekten sadece konuşacaktı, ama o hakimin bakışlarındaki küçümseme “her şey benim elimde, konuş sen” der gibi kıçını dönüp oturması, Merve’nin dizginleri zor tuttuğu sabrını bırakmasına neden olmasaydı, sadece konuşacaktı. Birden kendini hakimin yanında buldu. “Yeter Artık” demesiyle, hakimi yakasından tutması bir oldu. Hakimin iki yakasından tutup sandalyesinden kaldırıp itmek, o yerde yuvarlanırken yukarından ona bakıp haddini bildirmenin verdiği rahatlamayla, onu seyretmek istiyordu. Hak etmişti artık.

            Ama maalesef Merve’den en az kırk santim uzun ve iki katından fazla olan hakimi ancak şaşırtabilmişti. Hakim ilk başta irkilmiş olsa da, ablak ablak Merve’nin yüzüne bakıp ne yapmaya çalıştığını anlamaya uğraşmıştı. İnsan sinirlenince geldiği söylenen deli gücünün gelmeyeceğini anlayan Merve hakimin yakasını düzeltip çaresizce yerine oturdu.

            Karar açıklandı. Boyunun kısalığı, zayıflığı göz önüne alınarak, saldırı eyleminin imkansızlığına kanaat getirilerek beraat ettiyse de hakime saldırmaya teşebbüsten, tutukluluğunun devamına karar verildi. Hakim, yine kıçını dönüp otururken Merve hapishaneye geri gönderildi.

R. Meral TURMUŞ

Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi M-21

 Bakırköy/İSTANBUL